Ağzımızın tadını bozar, iştahımızı kaçırır, adamı yazmaktan soğutur!
Gazeteci Abdurrahman Yıldırım sadece ekonomi ve piyasalar üzerine değil aynı zamanda mutfak konusunda da yazar. İştahına düşkün olup iyi bir tat için hiç üşenmeden kilometrelerce yol gidebilir. Abdurrahman bu “hobi”sini zamanla işe dönüştürdü ve yazmaya başladı. Bugüne kadar 72 ilde 1.000'in üzerinde mekâna gitti ve buralardaki izlenimlerini ve deneyimlerini köşesinde okuyucuları ile paylaştı.
Sosyal medyada @lezzetli piyasa unvanını kullanan Abdurrahman bir süredir mekân yazmaz oldu. Merak ettim, sordum neden yazmadığını. “İştahım kaçtı” dedi. Sonra açıkladı. Açıklamayı dinleyince Abdurrahman’ın lezzetli yazılarına ara vermesine hak verdim.
“Yemeğini tattığım ve beğendiğim lokantada o yemek için gelen hesabı görünce canım yazmak istemedi. İnsanların bu paraları ödeyip o yemeği yiyebilmesi imkânsız” dedi Abdurrahman. Lokanta ya da restoran sahibine de kızmamak lazım. Abdurrahman’ın da dediği gibi o tarafta da maliyetler inanılmaz arttı. Malzeme fiyatı her geçen gün artıyor. Nohuttan pirince, etten yağa kadar her şeyin fiyatı ikiye üçe katlandı. Dükkân kiraları dayanılmaz boyuta geldi. İşgücü maliyetleri hızla yükseldi. Elektrik, su ve gazın hali ortada...
Fiyatlardaki istikrarsızlık nedeniyle menülerin sürekli güncellenmesi gerektiği için artık kimse baskı kâğıt menü yapmaz oldu. İthal kâğıdın kullanıldığı baskı menülerin maliyeti bile sorun oldu. Kısacası, eskiden bir menü yapıldığında oluşturulan fiyatlar uzun bir süre aynı kalırdı. Ve biz buna fiyat istikrarı derdik. Şimdi haftada hatta birkaç günde bir fiyat ayarlaması yapmak gerekiyor. İşte biz buna enflasyon diyoruz.
Yani her şeyin tadı kaçtı, lezzeti bozuldu
Yüksek enflasyon dönemine ilişkin çok sık verilen örneklerden biri 1920’lerin Almanya’sıdır. Enflasyon Almanya’da o kadar hızla yükseliyordu ki, bir fincan kahve içerken içilen kahvenin fiyatı kahve bitmeden iki katını buluyordu. Geçenlerde bir yemekte arkadaşlarla vereceğimiz bahşişi hesaplarken birkaç yıl önce o bahşiş miktarı kadar bir parayla aynı restoranda yemek yiyebildiğimizi hatırladık. Enflasyon sayesinde dünün hesabı bugünün bahşişi haline geldi.
Boşuna demiyorlar "Enflasyon bir numaralı halk düşmanıdır" diye. Çok yazıldı, çizildi. Enflasyon harcama sepetlerinde gıda ve yakıtın payı yüksek olan grupları daha fazla etkiler. Bunlar genellikle düşük gelir gruplarıdır. Gelir dağılımı bozulur; sosyal adaletsizlik artar. Enflasyon düşük gelirlileri kemer sıkmaya zorlar. Tüketim harcamalarını zayıflatır. Ekonomik büyümeyi yavaşlatır. Fiyat algılamasını bozar. Nispi fiyat değişimleri ayırt edilemez olur; karar almayı zorlaştırır. Belirsizliği arttırır; kısa vadecilik ağır basar. Gelecek endişesi doğar; bireyler ve firmalar uzun vadeli karar almaktan kaçınırlar. Yüksek enflasyonun neden olduğu belirsizlik, sosyal ve siyasi ilişkilerde kısa vadeli, çıkarcı ve ahlaki olmayan davranışları artırır. Ekonomiyi kırılgan hale getirir.
Kısacası enflasyon ağzımızın tadını bozar, iştahımızı kaçırır, sofrayı dağıtır, adamı yazmaktan soğutur.