Agresif rezerv biriktirmenin iki ucu

Prof.Dr. Burak ARZOVA
Prof.Dr. Burak ARZOVA EKONOMİDE GÖRÜNÜM

Son zamanlarda Türkiye ekonomisinde ilginç gelişmeler yaşanıyor. 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerini artırmaya devam ediyor. Bankanın verilerinden yapılan hesaplamalara göre, swap hariç net rezervi 13.Mayıs.2024 haftasında yaklaşık 9,5 milyar dolar iyileşti. Bu veriyle birlikte TCMB'nin swap hariç net rezervler eksi 14,1 milyar dolara yükselmiş oldu. Nereden nereye?

Hatırlayalım; 31 Mart 2024 tarihinde gerçekleşen yerel seçimlerden hemen önce swap hariç net rezervler eksi 65,5 milyar dolar ile rekor düşük seviyeyi görmüştü. Seçimden sonra yapılan döviz alımlarıyla swap hariç net rezervlerde 13 Mayıs 2024 haftasında yaklaşık 51 milyar dolara varan artış gerçekleşmiş oldu. 50 günden az bir sürede bu iyileşme bir rekor hatta mucize olmalı. 

Aslında ortada bir falan mucize yok. İşler Merkez Bankası’nın planladığı şekilde ilerliyor gibi gözüküyor. Türkiye kısa sürede politika faizinin yüzde 8,5’tan yüzde 50’e (artı eksi yüzde üç ile yüzde 53) yükseltti. Politika faizinin seviyesi bana göre hala tartışma götürse de artışın agresif olduğu konusunda bir tereddüt yok. Faizler kısa sürede yükseldi.

Kur ise malum olduğu şekilde 32,00-32,50 TL bandında neredeyse kalp atış ritmini kaybetmiş bir hasta gibi aylardır aynı seviyesinde seyrediyor. Buna sürünen kur (crawling peg) diyoruz. Sürünen kur, döviz kurunun belirli bir bant aralığında dalgalanmasına izin veren ancak bu bant aşağı ya da yukarı yönde aşıldığı taktirde Merkez Bankasının kura müdahale ettiği kur rejiminin adıdır. 

Dalgalı kur rejiminde merkez bankalarının kur hedefi olmaz. Yerel paranın değeri yabancı paralara göre arz ve talep koşulları içerisinde belirlenir. 

Gerek Hazine ve Maliye Bakanı gerekse de Merkez Bankası Başkanı tarafından pek çok kez kur hedefi olmadığı yönünde beyanda bulunulmasına karşılık, Hazine ve Maliye Bakanı’nın bir röportajında; ‘…Biz piyasadan döviz almasak lira belki 20’li rakamlara kadar, 30’un altına düşerdi…’ demesinin aslında örtülü bir kur hedefi olduğunun beyanı olduğunu düşünüyorum. Kurun 20 TL civarına inmesine izin verilmediği gibi 32,5 TL üzerine de çıkmasına izin verilmiyor. 

Düşük kur -Yüksek faiz ortamı Merkez Bankası’nın hızlıca rezerv biriktirmesine sebep oluyor. Kurun bir nevi sabit tutulması ve görece yüksek faiz ödenmesi, Türk Lirası açısından bir ‘Carry Trade’ imkânı doğuruyor. 

Carry Trade; düşük faiz oranı ile borçlanılan yabancı para cinsinden bir meblağın, daha yüksek getiri oranına sahip bir başka para birimine ya da finansal ürüne yeniden yatırım yapılması ve böylece faiz farkı getirisinden yararlanılarak kısa sürede orijinal varlık kuruna dönülerek yatırım yapılan ülkeden çıkılmasını içeren bir yatırım stratejisidir. 

Bu stratejiyi uygulayanlar açısından en önemli risk yatırım yapılan ülke para birimin orijinal para birimi karşısındaki ani değişikliktir. Buna ‘kur riski’ adını veriyoruz. Eğer kurun belirli bir vadede değişmeyeceğine olan inanç yüksekse, bu faiz oranından yararlanmak isteyen yatırımcı elindeki parayı yatırım yapacağı ülke para birimine çevirir, belirli vadede faize yatırır, vade sonunda değişmeyen kurdan yararlanarak orijinal para birimine döner ve o ülkeden ayrılır. 

Merkez Bankası’nın agresif rezerv biriktirmesine iki yönünden bakmakta fayda var.

Bir taraftan bakınca; Merkez Bankası eğer kura müdahale etmese, kur düşecek, ithalat ucuzlayacak, cari açık artacak, rezerv biriktiremediği için döviz açığı riski ortaya çıkacak, ülke risk primi yükselecek, dış borçlanma maliyetleri artacak, bu gelişmeler kur atağı riskini tetikleyecek, kur yeniden yükselişe geçecek ve bu kez müdahale edecek rezerv de olmayacağı için yeniden bir kriz ile karşı karşıya kalınabilecek. Bu işin bir tarafı. Bu açıdan Merkez Bankasının rezerv biriktiriyor olması, yeni not artırımına imkân tanıyacak olması ve yeniden serbest piyasa koşullarına dönüp, TL swap imkanının açılması açısından önemli olarak değerlendirilebilir. 

Bence burada sorgulanması gereken bu sürecin yani düşük kur yüksek faiz ve agresif rezerv biriktirme sürecinin ne kadar devam edeceği, bu döngüden nasıl çıkılacağına ilişkin bir planın olup olmadığı ve hatta nasıl çıkılacağı olmalı. 

Bu yeni dönemde; Merkez Bankası’nın para politikasını artık öngörebiliyoruz. Maliye politikası hala yetersiz ve para politikası ile uyumsuz. Tasarruf tedbirleri iyi niyetten öte değil. 

Ancak örneğin kur politikasının ne olduğunu hiç bilmiyoruz. Nasıl bir strateji izlendiği konusunda herhangi bir öngörümüz yok. İhracatçının maliyetinin yükselmesi nedeniyle rekabet gücünü de yavaş yavaş kaybettiği bir ortamda, ihracatın nasıl bir katkı sağlayacağı konusu da bilinmezler arasında. 

Diğer taraftan bakınca ise hatırımıza ‘Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 1998 yılının Temmuz ayında imzalamış olduğumuz Yakın İzleme Anlaşması’nın bir uzantısı olarak nitelendirebilecek “Stand-By” Anlaşması’nın para ve kur politikası’ geliyor. 

09.12.1999 tarihinde dönemin Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel tarafından düzenlenen basın toplantısında programın ana hatları başlığı altında; döviz kur sepetinin bir yıllık bir süreyi kapsayacak şekilde, günlük olarak açıklanması, kur sepetinin 1 ABD Doları + 0,77 Euro olarak devam ettirilmesi benimsemiş ve Merkez Bankası, 2000 yılında, yıllık bazda döviz kuru sepeti artış oranının yüzde 20 olacağını açıkça taahhüt etmişti. Ekonominin tüm birimlerine 12 aylık bir perspektif sağlayarak belirsizliği ortadan kaldırmak amacıyla, günlük döviz kuru sepet değerleri de bir tablo olarak sunulmuştu. 

Kur çıpasına bağlı olarak döviz kuru belirsizliği azaltılarak faiz dışı dengenin iyileşmesi, böylece ileri vadede faizlerin düşmesi hedeflenmişti. 

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. İç talep yeniden canlandı, bankacılık sisteminin varlık ve yükümlülük yapısı değişti, bankalar döviz açık pozisyonu ile karşılaştı, cari açık arttı. 

Nihayetinde Kasım 2000’de büyük bir çalkantı yaşandı ve programa duyulan güven ortadan kalktı. Bütün bu gelişmeler bizi 2001 krizine ve oradan da Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’na taşıdı. 

Kısa sürede bir şeyleri başarma isteği umarım bizi yeniden 2001 krizine giden yollar ile kesiştirmez 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar