“Açık veri sorununu” çözmeden istikrar hayal etmeyelim

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Hepimizin yaşamını derinden etkileyen bir süreçten geçiyoruz. İnsanların iletişim kurması ve ilişki geliştirmesinin “etkileşimleri” farklılaşıyor. İnsanların sosyal, mekânsal, zamansal, deneysel ve psikolojik mesafelerini yeniden ayarlamaları, yeni yaşam biçimleri ve tarzları benimsemeleri gerekiyor. İnsanların yaşam biçimi ve tarzlarındaki dönüşümler geçerliliği olan psikolojik mesafelere ve ruh sağlığıyla da uyumlu değil [1], ihtiyaçlara yanıt verecek sistemler yetersiz. Yeni zihni modeller kurgulamamız, yaşamı yeniden üreten bir anlamlandırmaya doğru ilerlememiz gerekiyor.

Modele göre gerçeklik kuramını anımsayalım: “Gerçeklik diye bir şey yoktur; zihni modele göre gerçeklik vardır. Zihni modelinizin varsayımlarını değiştirirseniz gerçekliğiniz de değişir.”

Günlük yaşamımızı sürdüren, yeme-içme, giyinme, barınma ve eğlenme dünyamızı besleyen oluşumlara göre ürettiğimiz varsayımların dayandığı “gerçeklik” var. Hemen onun yanında sanal dünyanın yarattığı iletişim-etkileşim ortamının ürettiği “gerçeklik” . Her iki gerçeklik aynı şeyler değil. Birinciler, denenmiş, sınanmış, ölçme yöntemleri ve birimleri belli ölçüde standartlaşmış bir “gerçeklik” algısı. İkincisinin ise bağlantıları, iletişim-etkileşim biçimleri ve yeni işbirlikleri ihtiyaçları tam olarak tanımlanamıyor; ölçüleri ve standartları belirlenemiyor. İki ayrı nitelikteki gerçeklik arasındaki kopukluk nedeniyle yeni sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve metavers gibi oluşumlara “fazla bağımlı olmamak” gerekiyor.

Çağımızın gerçekliği, bizlerin kullanıcı olarak sürekli veri üretmesi. Sosyal medyada beğenilerimiz, telefonla fotoğraf paylaşımlarımız “veri sistemini” sürekli besliyor. Ürettiğimiz veriler Facebook, Twitter ve Googol’a ulaşıyor; bu büyük kurumlarının veri dağarcığı sürekli büyüyor.

“Yeni dünyanın hammaddesi

İletişim alanındaki “hakım firmalar” bireylerin ürettiği verileri, oluşturdukları “veri tabanının hammaddesi” olarak kullanıyor. Uzmanların belirttikleri gibi [2], “Yenidünyanın hammaddesi veri. Bu iş bambaşka bir yere doğru gidiyor. Metavers bir gerçeklik kopması, ama bir de işin şu yanı var; reel dünya yerinde duruyor. O dünya hakkında veri toplayıp onları işleyerek müthiş bir öngörü kabiliyetine sahip olabiliyorsunuz. Bu çok basit. ’Yarın hava nasıl olacak’ tan başlıyor. Önümüzdeki seçimlerde insanların nasıl oy kullanacağına uzanıyor… Beş-on sene sonra x, y, z şirketlerinin hisseleri nereye gidecek noktasına kadar ileriye dönük öngörü yapabilme imkanı sağlıyor. Gerçek dünya için geçerliliği olan çok büyük bir güç. Bu güce sahip olmak bundan sonraki dünyanın en önemli iktidar silahı. Buna sahip olanlar da Amazon, Facebook, Google gibi şirketler. Bu da, dünyanın bugününün gerçeği. O müneccimlik kabiliyetine sahip olmak için önemli mesele diye düşünüyorum”

Newton ve Leibniz gibi öncü matematikçilerin geliştirdikleri “kalkülüs” branşının işimize daha çok yaradığı bir dönemdeyiz. Evrenin temel özelliği olan hareket ve değişimle ilgili dikkatli analizlerle hatasız modellemeler yapılabiliyor. Günümüzde yaşamın hemen her alanında modelleme ve analizlerle gelecek öngörülerde bulunuyoruz. Hareket ve değişkenler içeren modeller uzay yolculuklarından salgın hastalıkların yayılmasına kadar her alanda tutarlı öngörüler yapılmasının önünü açıyor. Elimizdeki az sayıdaki veriyle olasılık ve istatistik araçlarını kullanarak doğru öngörülerde bulunmamız güçtür; oysa çok sayıda verimiz varsa, onları iyi ayıklar, olgunlaştırır ve işe yarar hale getirsek anlamlı sonuçlara erişebiliyoruz. Büyük Sayılar Yasası diye bilinen kuram her zamankinden daha çok işimize yarıyor. Modelimizde kullanacağımız verilerin büyüklüğü, gözlem ve deney sayısının artması olasılıkları daha güvenli öngörmemizi sağlıyor. Jakob Bernoulli’nin anlatımıyla, “Her şeyi gözleyip kaydetseydik( olasılık dediğimiz şey en sonunda kesinliğe dönüşürdü) ve biz dünyada olup biten her şeyin belli bir sebep ve yasa dâhilinde gerçekleştiğini ve dolayısıyla, aslında tesadüf ya da kader gibi görünen şeylerin bile olması gerektiği için olduğunu fark ederiz[3]

“Her şey gözlenip kaydediliyor”

Yenidünyanın hammaddesi “veri”dir; yarı-iletken teknolojiler “her şeyi gözleyip kaydetme” kapasitesiyle “büyük veriyi” hayatın parçası haline getirmiştir. Hayatın karmaşık iletişim ve etkileşiminde bugüne kadar anlayamadığımız ve kavrayamadığımız olguları anlamamız büyük veriyle mümkün olmaktadır. Bugünlerde tanıklık ettiğimiz, yakın gelecekte daha belirgin hale gelecek olan güç dengeleri, veriye hâkimiyet ve verilerin işlenebilme yetkinliğine bağlı olacaktır. Veri hâkimiyeti, ekonomik bağımsızlığın çekirdeğini oluşturmaktadır.

Sahayı gözlediğimizde, işyerleri yönetimlerinin çoğunluğunun işin kuruluş aşamasında, uygulamaların yönetilmesinde ve projeler oluşturulmasında önemli eksikliklerle yüzleşiyoruz: Öncelikle, toplumumuzun zihninde sağlıklı veri üretme sorumluluğu netleşmiş değil. Veri derlemek için yapılan başvuruların önemli bir bölümü yasak savma anlayışı ile işin ehli olmayanlara havale ediliyor. İkincisi, veriler iş örgütlerinin olası ihtiyaçlarına göre yanıtlanıyor. Devletin olası talebi düşünülerek –vergi, resim, harç ve diğerleri- yaratılan sonuçlar değil, uygun bulunan sonuçlar paylaşılıyor. Üçüncüsü, işler yürütülürken “alışkanlıkla yönetimden, analizle yönetime geçilmediği için” sağlıklı veri analizine ihtiyaç duyulmuyor. İşyerlerimizin büyük çoğunluğunda “proje-odaklı iş” ve “fizibilite-odaklı yönetim” kavramsal düzlemde bile içselleştirilmediğini gözlemliyoruz. Çevrede yapılan işlerle ilgili duyuşlara göre – bilimle değil görgüyle- kararlar alınmaktadır. Dördüncüsü, iş dünyamızda küçümsenemeyecek bir kitle “yarı-legal ve yarı-formel” işlemler yapabiliyor. Daha acı yanı bazı siyasi irade sahipleri, bürokrasi yetkilileri, iş dünyası insanları ve onların bazı sivil inisiyatifleri yöneticileri ekonomin esnekliği – şoklarda eski duruma getiren refleksi- kayıt dışılığın gücüne bağlıyor. Beşincisi, zamanın ruhu, yenidünyanın hammaddesi olan veri ve değerlendirmesini sorgulama yerine, piyasa üst göstergeleri döviz kurunu, faiz oranlarını, borsadaki iniş çıkışları, para politikalarını ve mali politikaların sonuçlarını tartışmakta, sonuçları yaratan süreçler gündem dışına itilmektedir. Altıncısı, kurumların veri paylaşımı konusundaki “ilkesiz gizlik” uygulamaları veriye olan güvenin artmasının önündeki engel. Toplum, açık ve tutarlı veri ile kaynak kullanımın verimi arasındaki doğrusal ilişkinin “gerektiği kadar farkında değil.” İlkesiz gizlilik başta kayıt dışılık olmak üzere, kayırmacılık, haksız kazanç sağlama, gelir eşitsizliğinin artması, kaynak veriminin düşük kalmasına zemin hazırlıyor. Yedincisi, ödünsüz gözetim ve denetim yapacak, toplum nezdinde güvenilir “rasyonel otorite” olan kurumların gelecek inşa etmedeki önemi de gerektiği gibi kavranmadığından, kurumlara etkin biçimde sahip çıkılmıyor. Birçok alanda kurumların işlevsizleşmesi, geribildirimlerle gözetim ve denetim eksikliği umulan ekonomik büyümeyi engelliyor.

Yatırım gündemi çok net

Veri işlemenin geleceğin dünyasını inşa etmedeki önemiyle, veri algımız arasındaki uçurum giderek büyüyor. Veri konusundaki açıklarımız ve boşluklarımız, yüksek katma değerli ürünler için orta-ileri teknoloji donanımla yatırımları tehlikeye sokuyor. Ayrıca, dijital dönüşümün sağlayacağı etkinlik ve verimlilikler için gereksiz yatırımlar kadar zamanında yapılmayan yatırımların yarattığı kaynak israfının ölçeğini büyütüyor. Özellikle de iklim değişikliği etkeninin gündeme taşıdığı yeşil mutabakatın gerektireceği yatırımların kavranması, yol haritalarının yapılması, fırsatların en üst düzeyde değerlendirilmesi, tehditlerin en düşük maliyetle savuşturulması alanında da gerekli hızda ilerlememize engeller oluşturuyor. Daha da önemlisi,” kendi saflıklarının doruklarından düşerek ölecek hayaller” kurmamıza yol açıyor.

Kaynaklar:

[1] Prof.Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve Prof.D. Mehmet Toner’in   tv  açıklamalarından

[2] Tamer Işıtır, “ Prof.Dr. Yunus Leblebici ilme söyleşi”  Dünya+, 1 Ocak 2022

[3] Mario Levi, Tanrı Matematikçi mi?  Çev. Berna Gürpınar, Altın Kitaplar Yayınevi, 3. Bsk, İstanbul, 2017,s.167-168

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar