ABD’nin yeni oyun planı
Ukrayna savaşının Batı cephesi açısından en önemli getirisi, ABD’nin bir önceki Başkanı Donald Trump döneminde büyük yara almış NATO ittifakının yeniden güçlendirilmesi oldu.
Avrupalı liderler NATO için kullandıkları “beyin ölümü gerçekleşmiş” tanımlamasını bir kenara bırakıp, savaş Ukrayna’da arka bahçelerine gelince, Avrupa- Atlantik ittifakına sarıldılar.
Rusya’ya yönelik –enerji açığı düşünüldüğünde belki de Moskova’dan çok Avrupa ülkelerini vuran- yaptırım kararları, işte böyle bir çatışma ortamında çıkarılabildi.
Ukrayna’daki savaş aracılığıyla Avrupa’yı kendi cephesinde “hizalamayı” başaran, çok da güçlü olmayan Rus ekonomisini de yaptırımlar aracılığıyla kıpırdayamaz hale getiren ABD yönetimi, bir sonraki adıma geçmiş görünüyor; Çin’in Batı öncülüğündeki uluslararası ekonomik sistemden çıkarılması adımına.
PELOSİ’NİN TAVYAN ZİYARETİ
Biden yönetimi zaten son birkaç yıldır Çin’i dengelemek adına kurmayı planladığı güvenlik ve ekonomik cephenin adımlarını atıyordu;
Avustralya ve İngiltere ile girilen AUKUS projesi;
Soğuk savaş döneminin bağlantısız ülkesi Hindistan’ın dahil edildiği QUAD yapılanması;
Biden’ın Ortadoğu ziyareti sırasında perçinlenen yine Hindistan merkezli ekonomik işbirliği mekanizmalarının hepsinin amacı Çin’in sistemden dışlanmasıydı.
Sıra Çin’de doğrudan yüzleşmeye geldi anlaşılan. ABD Temsilciler Meclisi çoğunluk lideri Nancy Pelosi’nin Tayvan’a yaptığı ziyareti bu açıdan okumak gerekiyor.
Belli ki Amerikan tarafı, daha önce Rusya’ya yönelik izlenen politikanın bir benzerini Çin’e karşı izleyecek. Ukrayna’nın feda edilip, Rusya’nın etkisizleştirildiği oyun, Çin için Tayvan üzerinden başlamış görünüyor.
Çin yönetimi –şimdilik- Putin’in yaptığı yanlışı tekrarlamadı. Ne Pelosi’nin uçağına doğrudan müdahale edildi, ne de ziyaret sırasında ABD’ye “karşılık vermesinin önünü açacak” askeri bir adım atıldı. Bunun yerine Pekin yönetimi “Tayvan’ı cezalandırma” yolunu seçmiş görünüyor. Çin’in, Pelosi’nin ziyaretiyle eş zamanlı olarak Tayvan Adası’nın etrafında ilan ettiği askeri tatbikat programı, aslında Tayvan’ın fiilen “abluka altına alınmasını” içeriyor. Bu abluka, Tayvan’ın dünyayla ekonomik ilişkilerinin kesilmesinin ilk adımı olur mu? Bunu biraz da Washington’un bundan sonra izleyeceği tavır belirleyecek gibi.
ABD’de Kasım ayında yapılacak Kongre seçimlerinin sonuçları, Biden yönetiminin Çin’e karşı politikalarını etkileyecek bir başka unsur. Eğer cumhuriyetçiler Kongre’de çoğunluğu alırsa, Biden’ın daha da şahin bir tutuma girmesi, kaçınılmaz görünen Çin-ABD yüzleşmesinin daha erkene çekilmesi mümkün.
TÜRKİYE NEREDE DURUYOR?
Tüm bu cepheleşme içinde Türkiye’nin durduğu yer ise, AK Parti hükümetinin izlediği öngörülemez, “günübirlik” olarak nitelendirilebilecek plansız dış politika nedeniyle hala belirsiz.
Erdoğan Türkiye’yi “cepheler arasında tarafsız ancak sorun çözücü” bir yere konumlandırmaya çalışıyor. Ukrayna ve Rusya ile BM çatısı altında varılan tahıl koridoru anlaşması, Erdoğan yönetimini bu yönde yeni adımlar atmak konusunda yüreklendirmiş durumda. AK Parti yetkilileri şimdi de Rusya ve Avrupa arasındaki enerji krizinde “kolaylaştırıcı” rol oynama hevesini dile getirir oldular. Erdoğan’ın Putin’le Tahran’da yaptığı ikili görüşmenin üzerinden daha bir ay bile geçmeden Soçi’ye gitmesi biraz da bundan.
Ancak son gelişmeler, Erdoğan yönetiminin bu yeni “hevesinin” fazla iyimser bir bakış olduğunu gösteriyor. Putin’in, tam da Soçi randevusu öncesinde Akkuyu nükleer santralindeki göstermelik Türk şirket varlığını sonlandırıp, santrali tümüyle Rus malı haline getirmesi zamanlama açısından manidar.
Türkiye ile Rusya arasında Akkuyu’nun kurulmasına ilişkin TBMM’den de geçen hükümetler arası anlaşmanın 5. Maddesi, Moskova’ya santral konusunda böylesine kritik kararlarda mutlaka Türk hükümetine de danışma şartı koyuyor. Oysa Enerji Bakanlığı’nın Akkuyu’daki gelişmeler konusunda yaptığı açıklama, değil Ankara’nın onayının, gelişmelerden önceden haberinin bile olmadığını ortaya koyuyor.
Putin, daha Soçi ziyareti başlamadan, aslında “iplerin kimin elinde olduğunu” Akkuyu üzerinden ortaya koydu.
Türkiye’nin “enerji alanındaki kolaylaştırıcılık” girişimlerinin, Akkuyu’da yaşananlar nedeniyle daha başlayamadan “kadük” olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.
Erdoğan’ın Soçi ziyaretinde Moskova’nın Suriye’de olası Türk sınır ötesi operasyonuna karşı mesafeli tavrını da değiştirmesi pek beklenmiyor.
Dolayısıyla Ak Parti’nin Soçi seferinden “zafer” hanesine yazabileceği pek bir şey kalmamış gibi.
Belki, sırf Erdoğan’ı “eli boş” göndermemek adına, Rusya’nın Türkiye’ye sattığı doğalgaz konusunda küçük bir kolaylık ?
Göreceğiz…