ABD-Çin ticaret savaşında yeni halka RCEP
Türkiye bir yandan ekonomik krizi, bir yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hukuk ve ekonomide reform” sözünün sınırlarının nereye uzanacağını tartışırken, uzakta, çok uzakta kritik gelişmeler yaşanıyor.
ABD ile Çin arasındaki, Başkan Obama döneminde “rekabet”, Başkan Trump döneminde ise “soğuk savaşa” dönüşen ticaret kapışması, Asya’da kurulan dünyanın en büyük serbest ticaret bloğu ile yeni bir aşamaya geçti. 8 yıl süren görüşme maratonunun ardından 10 ASEAN ülkesi ile, Çin, Avustralya, Güney Kore, Japonya ve Yeni Zelanda arasında Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık anlaşması (İngilizce adıyla Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) imzalandı.
Müzakerelerin başından beri yer alan ve ancak geçen yıl görüşmelerden -şimdilik - çekildiğini açıklayan Hindistan da, eğer isterse önümüzdeki yıllarda anlaşmaya dahil olabilecek.
Ekonomi siyaseti ezdi geçti...
Paktın imzalanması kritik önemde; Asya ülkeleri aralarındaki çok çeşitli ve kapsamlı siyasi sorunları bir tarafa bırakarak, ekonomik kalkınmaya öncelik verdiklerini ortaya koydular.
Mesela Japonya ve Avustralya gibi, güvenlik konularında Batı’yla, özellikle de ABD ile birlikte hareket eden ülkeler, konu ticaret olunca ABD’nin “can düşmanı” Çin’le anlaşma imzalamaktan çekinmediler.
Anlaşma Çin açısından da bir ilk; Bu güne kadar hep ikili serbest ticaret anlaşmaları yapmayı tercih etmiş olan Çin ilk kez bir ticaret bloğunun içine girmiş oldu.
RCEP’in imzalanmasında Başkan Trump’ın, Obama döneminde ABD öncülüğünde imzalanan Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşmasından (TTP) çekilme kararı da etkili oldu. ABD’nin bıraktığı boşluğu Çin doldurdu. Şimdi yeni Başkan Biden’ın nasıl bir politika izleyeceği merak konusu. Amerikan basınında Biden’ın ABD’yi de bir şekilde bu dev ticaret ortaklığına dahil edebileceğini de, RCEP’e karşı mevcut müttefiklerle -özellikle Avrupa ülkeleri- birlikte karşı atağa geçebileceğini tahmin edenler de mevcut . ABD’nin özellikle anlaşmanın parlamentolardan geçip, onaylanma aşamasında etkisini kullanıp, -deyim yerindeyse- sabote edebileceği konuşuluyor.
Anlaşma, Çin açısından sadece ABD’ye karşı bir “ticaret üstünlüğü” değil, aynı zamanda bir “halkla ilişkiler zaferi” de barındırıyor; RCEP, Batı’da başlayan “Covid 19 pandemisinin kaynağı olan Çin’e yaptırım uygulanması” harekatını başlamadan bitirecek ölçüde büyük bir zafer.
RCEP anlaşması ne içeriyor, güçlü yönleri, zafiyetleri...
RCEP anlaşmasının ana içeriği üye ülkeler arasındaki gümrük vergilerinin kaldırılması. Ancak anlaşmada, imzacı ülkelerin ekonomilerindeki zayıf ve hassas alanları korumak için sektörel bazda gümrük arttırımı yapabilmelerine olanak sağlayacak hükümler de mevcut. ( RCEP’in bu zayıflığına rağmen Peterson Enstitüsünün önümüzdeki on yıl içinde anlaşma sayesinde küresel ticarette 500 milyar dolarlık bir artış yaşanacağını tahmin ettiğini de ayrıca not düşmek gerekiyor).
RCEP anlaşmasının güçlü tarafı ise menşei kuralı konusundaki maddeleri;
Asya’daki mevcut ikili ya da çok taraflı serbest ticaret anlaşmalarına rağmen, tedarik zincirinde malların farklı parçalarının farklı ülkelerde üretilmiş olmasından dolayı gümrük vergisi ödeme zorunluluğu ortaya çıkabiliyordu.
Ancak RCEP’in menşei kuralı hükümleri şirketlere, blok sınırları içinde kalmak kaydıyla, hiçbir vergi ödemeden tedarik zinciri oluşturmalarına imkan tanıyor. Böylece RCEP sayesinde Kuzeydoğu Asya ile Güneydoğu Asya ekonomileri birbirine bağlanmış oluyor.
Bu durum ayrıca, ABD ya da diğer Batı ülkelerinden Çin’e karşı oluşabilecek olası bir ekonomik yaptırım kararında, Vietnam, Tayland ya da Malezya gibi ülkelerde yapılacak yatırımlarda Çin mallarının rahatça kullanılabilmesinin önünü de açıyor.
RCEP’deki diğer eksiklikler, çevre koruma, fikri mülkiyet hakları, teknoloji transferi ya da işçi sendikaları gibi konulara hiç girmemesi. Oysa 2016 yılında ABD öncülüğünde Asya ülkeleriyle imzalanan-2017’de Trump’ın kararıyla ABD’nin çıktığı-TTP’de çevre ve bağımsız sendikalara atıflar bulunuyordu.
Türkiye’yi nasıl etkiler?
RCEP bloğunun kurulmasının Türkiye’ye hem olumlu, hem olumsuz etkileri olabileceği tahmin ediliyor;
Olumlu yönü, halihazırda Asya’da üretim yapmakta olan Türk firmaları açısından tedarik zinciri kurmanın çok kolaylaşacak olması.
Olumsuz yönü ise şu; Blok içindeki ticaret hacmi arttıkça, Türkiye’de üretilmekte olan mallara yönelik ihtiyacın da azalması söz konusu olabilir. Mesela Türkiye’de üretilip Çin’e ihraç edilen bir malı, Çin blok içinde gümrük vergisi olmadığından daha ucuzabulabilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta AB’ye yönelik “kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” sözlerini bir de bu açıdan okumak gerekir;
Türkiye, Gümrük Birliği yoluyla AB ticaret bloğu içinde yer alıyor. Türkiye’ye coğrafi olarak çok uzak konumdaki Asya’da böyle bir bloğun kurulması karşısında, Türkiye’nin yeniden yanıbaşındaki Avrupa’ya yüzünü çevirmeye çalışması son derecek kritik önem taşıyor.