ABD-Çin ticaret ilişkileri tekrar gündemimizde
ABD ve Çin arasında 2018 yılı Mart ayında başlayan ticaret savaşlarının akabinde, 2020 yılının başında imzalanan anlaşma doğal olarak en büyük iki ticaret ülkesinin arasındaki gerginliğin tırmanması olasılığını azaltması bakımından uluslararası planda bir rahatlama sağlamıştı. Trump 2020 içinde Çin’e giderek “İkinci Safha” anlaşmasının görüşmelerini başlatacağını da ilan etmişti. Gümrük tarifelerinin indirilmesi ve her iki taraf içinde sistemik sayılacak anlaşmazlık konularının çözümü ileriye “İkinci Safha” anlaşmasına bırakılmıştı. Başkan Trump Beyaz Sarayda yapılan törende anlaşmayı çok önemli bir adım olarak tanımlamış ve gümrük vergilerinin ikinci tur anlaşmasının tamamlanması ile tamamen silineceğini belirtmişti. Çin Başbakan Yardımcısı Liu He ise, Çin’in kendi gereksinimini karşılamak üzere kurduğu siyasi sisteminin ve ekonomik büyüme modelinin ABD ile iş birliği yapmasını engellemeyeceğini söylemişti. Çin ile müzakereleri yürüten ABD Ticaret Temsilcisi Lighthizer’in, “Çin tarafı anlaşmanın çalışmasını ister ise anlaşma çalışır” demesi de dikkat çekici bir söylem olarak değerlendirilmişti.
Anlaşmanın içeriğinde, fikri mülkiyet, teknoloji transferi, gıda ve tarım, finans hizmetleri, makroekonomi ve döviz kuru politikaları, satın almalar vb. konularda IMF ve G20 toplantılarında yer alan taahhütlerin ötesine geçmeyen yükümlülükler üstlenilen konular yer almaktaydı. Birinci faz anlaşmada yer alan mal ticaretine yönelik üstlenilen taahhütlerin rakamsal sonuçları da anlaşmanın tam manasıyla maksada ulaştığını gösteren bulgular içermiyor. Taahhütler 2017 rakamları baz alınarak tarım, sanayi ve enerji kırılımlarındaki alımlarda belli artışlar olarak belirlenmişti. ITC Trademap verilerine göre 2017 yılında Çin’in tüm dünyadan tüm GTİP’ler bazında toplam ithalatı 1 trilyon 841 milyar dolar, ABD’den ithalatı 155 milyar dolardı; buna göre ABD, Çin’in toplam alımlarının % 8,4’ünü yaptığı ülke konumundaydı. Ticari tansiyon arttıkça ve gümrük vergileri ile misillemeler gerçekleştikçe bu oran 2018 yılında %7.3’e, 2019 yılında ise %6’ya düştü. 2020’de ise anlaşmanın etkisiyle %6,6’ya yükseldi.
Hem Çin gümrüklerinden edinilen Çin'in ithalat rakamları hem de ABD Sayım Bürosundan edinilen ABD ihracatı rakamlarına dayanarak, Çin'in ABD’den birinci faz anlaşması kapsamındaki mallardan yaptığı alımları incelediğimizde, 2020 yılı içerisinde taahhütlerin Çin verilerine göre %58, ABD verilerine göre %59 oranında gerçekleşmiş olduğunu görüyoruz. Taahütlerin en yüksek oranla gerçekleşmiş olduğu ürün grubu ise tarım. Çin, büyük nüfusu ile ABD’nin üretimine ihtiyaç duyuyor.
2021 yılı boyunca Çin’in ABD’den ithalatı artıyor. İlk çeyrekte Çin tüm GTİP’lerdeki ithalatının %7,9’unu ABD’den yapmış durumda. Bu oran 2018’in ikinci çeyreğinden beri bu kadar yükselmemişti. Anlaşma kapsamındaki ürünlerdeki alım taahhütlerinin yine altında kalınıyor ancak 2020’ye kıyas ile belirgin artıştan söz edebiliriz. Ağustos sonu itibariyle taahhütlere Çin gümrük idareleri verilerine göre %69, ABD verilerine göre %62 oranında uyum görünüyor.
Çin’in tüm dünyaya yaptığı ürün satışlarının ne kadarı ABD’ye gidiyor diye baktığımızda bu oran ITC Trademap verilerine göre 2018 yılında %18.3 iken 2019’da %16.3’e düşüyor. 2020’de %19’a yaklaşıyor ve 2021’de de bu seviyeden devam ediyor.
Bu rakamları değerlendirirken 2020 yılından beri tüm ekonomik hamleleri beklentileri şekillendiren pandeminin de aşağı ve yukarı yönlü etkilerinin burada da son derece önemli olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Zira, örneğin, Çin’in ABD’ye ihracatı 2019Q1 ile 2020Q1’de 3 haneli rakamlardan 2 haneli rakamlara düşüyor. Bu düşüş dönemleri önemli olmakla birlikte sebepleri birbirinden farklı. 2019Q1’de ticari tansiyonun etkisi görülürken, 2020Q1 Çin’in pandemi sebepli kapanmasını yansıtıyor.
Bugünlerde tekrar gündeme gelen anlaşmada, Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşının ana nedenini oluşturan konulardan birisi olan teknoloji yarışında Çin firmalarının aldığı sübvansiyonların yer alması bekleniyor. Bu konuda ABD tarafı, Çin firmalarının, yapay zekâ, 5G gibi yüksek teknoloji alanlarında Çin devletinden kaynak sağladıklarını iddia ediyor ve bunu küresel teknoloji yarışında bir tehdit unsuru olarak görüyor. ABD, Çin tarafının sübvansiyonu sınırlayacak bir yasa çıkararak bu konun denetlenmesini sağlayacak bir mekanizma kurmasını ve bu mekanizmanın içinde de Amerikalı yetkilerin bulunması gerektiğini ileri sürüyor. Devlet sübvansiyonları konusu “İkinci Safha” müzakerelerine bırakılmıştı ve kritik olduğu kadar uzlaşılması güç olan bir alan. Ayrıca, her iki tarafın da arttırdığı gümrük tarife oranlarının eski seviyesine indirilmesi konusu da çözüm getirilmesi gereken diğer bir konu olarak duruyor. 2018-2020 arasında ABD’nin %3, Çin tarafının ise %8 olan ortalama gümrük tarifeleri %20 civarına ulaşmıştı. Bu tarife oranlarının eski seviyelerine getirilmesi için başarılı bir “İkinci Safha” anlaşması gerekiyor. Siber hırsızlığı da ikinci safha anlaşmasının önemli konuları arasında yer alacak bir diğer husus. ABD tarafından geçtiğimiz hafta yapılan konuşmalarda diyalog yolunun açık olduğuna, iş birliği hususunun vurgulandığına dair bir izlenim edindim. ABD ile Çin arasındaki ilişkiler sadece bu iki gücün ekonomisini değil, küreselleşmenin etkisi ile tüm dünyaya yayılmış olan tedarik zincirlerini etkileyeceğinden hepimizi ilgilendiriyor.