AB, sınırda karbon vergisi ile ticaret krizi yaratmak istemiyor
Avrupa Birliği zor bir süreçle yüz yüze. Bunun nedeni, karbon vergisinin “korumacı bir araç” değil, yeşil devrimin gerçekleşmesi için adil ve uygulanabilir bir uygulama olduğu konusunda ticaret ortaklarını ikna etmek zorunda olması.
Avrupa Birliği 14 Temmuz’da, net sera gazı emisyonlarını 2030 yılına kadar 1990 seviyelerine göre yüzde 55 oranında azaltmayı amaçlayan mevzuat paketini açıklayacak.
Planın bir parçası olarak, sınırda karbon düzenlemesi mekanizmasının ana hatlarını çizecek ve daha yeşil üretim için mali teşvikler yaratmanın ve “karbon kaçağı”nı önlemenin yollarını anlatacak.
AB; 2018 yılında hurma yağını sürdürülebilir biyoyakıtlar listesinden çıkardığında benzer bir tepkiyle karşılaşmıştı. Ya da, yabancı havayollarına karbon emisyonu sınırlaması getireceğini açıkladığında, gerek ABD gerekse Çin’in tehditlerine maruz kalmış ve 2012 yılında bu uygulamayı sonlandırmak zorunda bırakılmıştı.
Avrupa Parlamentosu Ticaret Komitesi Başkanı Bernd Lange, sınırda karbon vergisi uygulamasının, Washington ile bir uzlaşma sağlanamadığı durumda, ticaret savaşlarına yol açabileceğini söylüyor. “Bu uygulamanın Dünya Ticaret Örgütü vakasına dönüşmemesi için uzlaşma şart. Önümüzdeki aylarda en önemli çabamız bu olacak” diyor.
Avrupa Komisyonu ise, planın Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ile uyumlu ve adil olacağını; çelik gibi ürün ihracatı yapanların yerel üreticilerle aynı fiyattan karbon sertifikası satın alabileceğini ifade ediyor.
14 Temmuz’da açıklanacak olan paketin taslağı, ücretsiz izinlerin sona ereceğini ortaya koyuyor, ancak imalat sektörlerinin bu izinleri korumak için sıkı bir lobi çalışması yapması bekleniyor.
Dünyanın en büyük karbon piyasası olan AB’nin emisyon ticaret sistemine (ETS) ilişkin kıyaslama fiyatları, sınır vergisi beklentilerine yanıt olarak bu ay ton başına 58 Euro’nun üzerinde rekor kırdı.
Ticari korumacılık olarak değerlendiriliyor
Her ne kadar AB, Washington’un planı tartışmayı kabul ettiğini söylese de, diğer ülkeler endişelerini dile getirmeye devam ediyorlar.
Avustralya Başbakanı Scott Morrison, karbon vergisini “ticari korumacılık” olarak nitelendiriyor. Rusya, bu uygulamanın ticaret kurallarını ihlal edebileceğini ifade ediyor.
Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Bruegel’in kıdemli üyesi Andre Sapir, Avrupa Birliği’nin “salt yasallığın” ötesine bakması gerektiğini söylüyor. Sapir, “Adil olmak gerekiyor. Gelişmiş ülkeler uzun zaman boyunca karbon emisyonuna yol açtılar. Ormansızlaşma, gelişmiş ülkelerin de sorumluluğunda” diyor. DTÖ ise, gelişmekte olan ülkelere, AB’nin en yoksul ülkelere yönelik düzenlemelerde yaptığı gibi ayrıcalıklı bir muamele gösteriyor.
Gelişmekte olan ülkelere 16 milyar dolar maliyet çıkabilir
Avrupa Reform Merkezi düşünce kuruluşunun verilerine göre, gelişmekte olan ülkeler sınırda karbon vergisi uygulamasını dikkate almadıkları takdirde, AB’ye yaptıkları ihracatta 16 milyar dolara ulaşan bir maliyetle karşılaşabileceklerini ortaya koyuyor.
Güney Kore gibi ülkelerdeki şirketler, mevcut emisyon ticaretleri ile sınırda karbon vergisi uygulamasına yumuşak bir geçiş yapabilecekler. Diğer bir çok ülkede ise, ihracat yapan şirketler doğrudan karbon emisyonları ve enerji kaynaklarının yol açtığı emisyonları açıklamak zorunda kalacaklar.