AB ile ekonomik ilişkiler canlanabilir
Türkiye’nin dünyanın en önemli ekonomik ve siyasi bloğu AB ile ilişkileri, üyelik başvurusu yaptığı 1959 yılından bu yana büyük ölçüde karşılıklı ekonomik çıkarlar temelinde yürüyor. 1999’dan beri aday üye statüsüne sahip Türkiye’nin darbeler ve darbe kalkışmalarıyla ağır yaralar almış demokrasisine ilişkin gözlemler, AB’ye Kopenhag ölçütlerini gözümüze sokarak ülkemizi tam üyelikten uzak tutma yolunda gerekçelerini kolaylıkla derleyebileceği bir havuz yaratıyor. AB son olarak, yargının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu kararını da bu havuza dahil etti. AB Komisyonu sözcüsü Peter Stano tarafından dillendirilen uzun süredir rastlanmayan üsluptaki sert açıklama bunun son örneğini oluşturdu. Stano. bu vesileyle “Türkiye’de yargının sistemik olarak bağımsızlıktan yoksun olduğunu”, kararın “özgür ve adil bir seçim sürecine zarar vereceğini” öne sürdü. Ancak AB, siyasi olarak uzak tutmaya çok hevesli olduğu Türkiye’den ekonomik gerekçelerle vazgeçemiyor. Türkiye’yi en büyük pazarı ve işbirliği ortağı olarak görüyor. AB ve Türkiye arasında “Katolik nikahı” bağlayıcılığındaki Gümrük Birliği ekonomik ilişkinin temelini oluşturuyor.
Azalan mali yardımlar artabilir
AB’nin katılım öncesi mali yardımlar (IPA) ilişkilerin ekonomik boyutunda önemli bir rol üstleniyor. Son yıllarda giderek azalsa da Türkiye’ye AB uyum süreci bağlamında 2002’den bu yana tahsis edilen toplam 9,2 milyar Euroluk fon sayesinde 850’den fazla büyük ölçekli proje gerçekleştirilmiş bulunuyor. Önümüzdeki dönemde (IPA 2021-2027) AB bu fonları daha esnek bir yapıda dağıtmayı planladı. AB bu dönemde ülkelere fon tahsisatını kaldırdı, artık projeler yarışacak. Ülke tahsisatının olmaması sağlam projesi olan Türkiye’deki firmalara, girişimcilere, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına yeni imkanlar getirecek. Daha önce (IPA I (2007 – 2013), IPA II (2014-2020), dönemlerinde bu mali kaynaklar ülkelere tahsis edilen kaynaklar çerçevesi içinde dağıtılıyordu.
Türkiye Yatırım Platformu
IPA III döneminde Kalkınma Fonu Artı (EFSD+) mekanizması kapsamında oluşturulan Türkiye Yatırım Platformu da AB fonlarının kullanımı açısından yeni bir fırsat penceresi sunacak. Özellikle KOBİ’lerimizin, sanayicilerimizin yeşil dönüşüm kapsamındaki projelerinin finansmana erişim şansı büyük.
Türkiye Yatırım Platformu’nun getirdiği imkanlar şöyle sıralanıyor:
AB ile mali işbirliğine yeni ve ilave bir boyut getirmesi,
- IPA mekanizmasını tamamlayıcı etkiye sahip olması,
- Faydalanıcı sektörler için uygun kredi olanakları sağlama potansiyeli,
- Kamu ve özel sektör kuruluşlarının yeşil dönüşüm alanında yürüttükleri çalışmalara katkı suması.
■ ASO’da eski başkan Nurettin Özdebir uğurlandı
Ankara Sanayi Odası’nda (ASO) geçen hafta devir teslim töreni vardı. ASO’nun yeni yönetim kurulu başkanı Seyit Ardıç eski Başkan Nurettin Özdebir’i çiçekle uğurladı. Ardıç, sayman üye ve yönetim kurulu başkan vekili olarak uzun yıllar Özdebir ile birlikte yönetim kurulunda görev yapmıştı. Seçim döneminde ise iki başkan arasında hızlı bir rekabet yaşanmıştı. 15 yıl ASO Başkanı olarak görev yapan Özdebir en çok mesleki eğitime verdiği katkı ve oluşturduğu modelle anılacak. ASO Teknik Koleji ve Hacettepe-ASO Meslek Yüksek Okulu Nurettin Özdebir’in kurulmasına emek verdiği eğitim kurumları olarak hatırlanacak. Özdebir’in kurup geliştirdiği eğitim kurumlar modeli Anadolu’nun bir çok yerinde sanayicilerce örnek alındı.
■ AB Başkanı Kaymakçı yeniden AB Büyükelçisi
Türkiye son büyükelçi atamasıyla AB Komisyonu’na ilişkilerin normalleştirilmesi ve geliştirilmesi arzusunu gösterdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı ve AB Başkanı Faruk Kaymakçı yeniden Türkiye’nin AB Büyükelçisi oldu. Kaymakçı, daha önce 2017 Şubat ayından 2018 Ağustos’una kadar yürüttüğü AB Büyükelçiliği görevinin ardından, Dışişleri Bakan Yardımcısı olmuştu. AB Başkanı, geçen hafta gazetecilerle geleneksel yılsonu toplantısında Türkiye-AB ilişkilerini değerlendirdi. Kaymakçı’nın ekonomik ve siyasi boyutları detaylı olarak ele aldığı sunumundaki bilgileri önümüzdeki yıl boyunca aklımızda tutacağız.
■ İzmir’de İktisat Kongreleri yarışı
Kurtuluş Savaşından bu yana İzmir hep ülkemizin gelecekteki ekonomik vizyonunun oluşturulması, sıkıntılardan kurtulma refaha ulaşma çabaları ve doğru bölüşüm politikalarının tasarlaması çalışmalarının sembolik merkezi oldu. Bugüne kadar İzmir’de yapılan İktisat Kongreleri hep geniş katılımla gerçekleşti.
Şimdi gelecek yıl başlayacağımız cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını iktisat kongresiyle karşılamak üzere iki ayrı girişim var. Muhtemelen İzmir’de 17 Şubat 2023’de iki ayrı İktisat Kongresi yapılıyor olacak. Cumhurbaşkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı eşgüdümünde yürütülen kongre hazırlıkları ile Tunç Soyer’in önderliğinde İzmir Büyükşehir belediyesinin siyaset üstü boyuta taşımaya çabaladığı ikinci yüzyılın İktisat Kongresi. İki kongrenin hazırlıklarını da davetli olarak yerinde izleme şansım oldu. Geçen hafta Ankara ve İstanbul’dan çok sayıda gazeteciyle birlikte Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin davetlisi olarak İzmir’deydik. Bakan Nebati’nin sunumunda Atatürk’ün topladığı ilk kongreden sonra toplanan dört kongrenin yapıldığı konjonktürün hep gelecek vizyonu arayışını gösterdiği vurgusu önemliydi.
Nebati, 1.Kongre binasını 1979’da CHP’li belediyenin yıktığını, şimdi aynı yere valiliğin yapımını sürdürdüğü binada yapacaklarını açıkladı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kongre hazırlığı ise yaz aylarından beri sürüyor. Kasım ayında katıldığım kongre kapsamındaki İşçi grubunun 3. ve nihai toplantısında Türkiye’deki sendikaların yüzde 96 oranında temsil ediliyor olduğunu not etmemizde yarar var. Tunç Soyer, gazetemize yaptığı açıklamada “otak akıl yine İzmir’den çıkacak” demişti.
Ulu Önder Atatürk’ün 17 Şubat 1923’de İzmir’in düşman işgalinden kurtarılmasından 6 ay, Lozan Antlaşmasından 4 ay önce topladığı 1.İktisat Kongresi’nin bugünün Türkiyesi’nde tüm siyasetçilerin gelecek vizyonu arayışlarında tek referans kaynağı olması çok sevindirici.