8 Mart geçince?
Sanırım üzerine en çok düşündüğüm yazarken sosyal medyamda üzülerek gezdiğim yazı bu oldu. Malumunuz, 8 Mart! Kadının adının ülkemizde geçtiği o ender mikroskobik zaman dilimi. En üzücüsü de, ne biliyor musun sevgili okur? Bu küçücük zamanda bile her şeyi yanlış yapıyor olmamız.
Kadınlarımızı güçlendireceğiz (biz yine kadını), yine biz sistem bunu yukarıdan yapacağız, kadını geride bırakmayacağız önden gidenler onu da çekiştireceğiz, onu lütfedip biz yönetime alacağız. Farkında mıyız bilmiyorum, ama kadının adı yok. Ya da adı var, kendisi yok. Tıpkı bir nesne gibi. Bugün iş dünyasında kadın meselesi son derece kısır bir yerden ele alınırken bir de üstüne, kadın bir özne değil, oradan oraya koyabileceğimiz bir nesne, bir malzeme edasıyla ele alınıyor. Neresinden tutsak, elimizde kalan bir konu olan bu mesele, pek çok yanlışı ve derinleşen eşitsizliği birlikte getiriyor; kadını edilgen bir yere koyarken, kadın girişimci, kadın lider gibi ayrı tamlamalarla onu öteki kılmaya devam ediyor. Erkek girişimci, erkek lider yok çünkü lider zaten erkek girişimci mi o da elbette erkek; kadın da onun bir türü, izin verilmiş hali. Yahut birbirinin aynı güçlü kadın portreleri çiziliyor. Sanki tek bir elden çıkmış bir kadın, güçlü ve başarılı olmak için illa ki ona benzemeliymiş gibi.
Kadın dostu şirket, kadın kapsayıcı kurum ibareleri aklımızla alay eder gibi havalarda uçuşuyor. Sahi, kadın dostu ne demek? Bizim olan yere onun girmesine izin veriyorum demenin; hadi tamam canım sen de gel demenin kibarcası mı? Sevgili okur, belli oluyor mu bilmiyorum, ama biraz öfk eliyim. Bu coğrafyada kadın, annelikle bağdaştırılırken kadın olmayı sadece doğurmakla bağdaştırıp bunu bu kadar kutsarken kadını her daim geride bırakırken ev içi emek tüm kültürel kodlarıyla kadınların üzerine yıkılmışken, ahlak sadece kadınlarla ilgiliyken, kadın olduğu için bir erkeğin maruz kalmadığı şeye ve düşünceye maruz kalırken kadının adı yok. Üstelik yıl olmuş 2024, hala kadın-erkek maaşlarımızı eşitledik diye övünüyoruz, lütfettiniz pes doğrusu! Bu coğrafyada kadınlar, erkek şiddetiyle ölürken, güvencesiz bırakılırken, yaş almış erkeğin oyun alanından dışarıda hayal edilemezken, kadınlar gününü kutlamak, bir de üstüne bunu çiçekle böcekle çikolatayla, kadınları metalaştırdığınız objelerle yapmak, insan haklarının üstüne çıkıp tepinmek ile eş değer! Bu mesele öylesine derin, öylesine çetrefilli, hayatın her yerine öyle nüfus etmiş ve görünmez olmuş bir konu ki, sevgili okur, cinsiyetimiz fark etmeksizin her birimiz bu dünyayı bir kadın için çok zor bir yere getirdik ve eminim getirmeye devam ediyoruz. Yaptıklarımız, ve belki de en çok yapmadıklarımız ve sustuklarımızla. Onlarca erkeğin arasında konuşmalarda, yönetimde kadını görüp de durmaya devam ettiğimizde. Kadın bedenleri üzerinden siyaset yapıldığında sustuğumuzda, bir kadını erkek gibi diye övüldüğünde onaylayarak kafamızı salladığımızda. Biz bu kocaman ekonomi içerisinde kadını hep öteki kıldık. Onu hep dışarıda bıraktık, bugün de kalkıp ‘E hadi canım, üzülme, sen de bir yerden gel, başla’ edasıyla kutlamalar yapıyoruz. İstisnasız her kurumun iletişim katları gururla mottolar, sloganlar yayınlıyor. O esnada dünya beyaz, yaş almış, heteronormatif erkek dünyasında kararlar almaya sistemi döndürmeye devam ettiriyor.
Bugün ne zirveler, ne ödüller, ne oranlar sevgili okur; sahici olan kadının ötesinde, öteki kılınanların masada olup olmadığı. Karar verme aşamasında nerede olduğu. Bu yazı bugüne kadar ki belki de en kafamın karışık olduğu, en karmaşık meseleyi anlatmaya çalıştığım konu, ancak çok net olduğum bir konu var: Eğer biz cinsiyet ile ilgili meselemizi, erkeklik üzerine inşa edilen bu sistemle oyunumuzu çözersek, işte o zaman adil bir dünya, yeni bir ekonomi tasarlayabiliriz. Çünkü her şey tam da burada başlıyor. Beyaz yaş almış erkeğin kendi için tasarladığı dünyada sadece paranın adı var. Kadının, çocuğun, etnik grupların, gençlerin, LGBT+ bireylerin, engellenen bireylerin; kısacası kendilerine benzemesi için çizdikleri makbul insan portresinin dışında kalanın, doğanın, hayvanın, yaşamın adı yok. Çünkü karar alma mekanizmalarında, sahiplik mekanizmalarında kadın yok. Kültürel hegemonya ile asla bir erkekle yarışamayacağını öğütleyen erkeklik inşasında kendini var etmeye çalışan bir kadın var. En iyisi siz gelin, bugüne kadar 8 Mart’ı kutlamak için yaptığınız her şeyi atın çöpe gitsin çünkü birçoğu üzgünüm ama yanlışı çoğalttı. Gelin artık feminizm, ekofeminizm okuyalım! Bu kavramın adını söylemekten korkmayalım. Feminizmi erkek dünyasında ki alay konusu olmaktan çıkaralım çünkü yeni ekonomi, kimsenin geride bırakmayalım değil; ya hep beraber ya hiçbirimiz sloganı üzerine kuruluyor. Yeni ekonomide kimseyi geride bırakmayacağız diye kendini en öne koyan güç çöküyor. Yeni ekonomi, ayrımcılıktan uzak, kadının adının olduğu feminist bir düzlemde yazılıyor. Bundan 20 yıl sonra hala ikili cinsiyet sistemleri üzerinden devam edersek ve kadının özneliğini görmezsek, hepimize geçmiş olsun. Kadının adı yoksa, kadın karar alma mekanizmasında yoksa, yaşam da gelecekte yok!”