7524 Sayılı Kanunla vergi kanunlarında yapılan değişiklikler ve yapılamayan düzenlemeler
GİRİŞ
Vergi kanunlarında önemli değişiklikler yapan, kamuoyunda ve iş dünyasında yaklaşık 2 aydır yoğun bir şekilde konuşulan 7524 Sayılı “ Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” önceki hafta TBMM genel kurulunda yaşanan hararetli tartışmaların ardından kabul edildi. Kanun 02 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğü de girdi.
Söz konusu 7524 sayılı Kanun ile vergi kanunlarında yapılan değişikliklerin kapsamının ve içeriğinin değerlendirilmesi bu makalenin konusu oluşturmaktadır. Bu kapsamda vergi kanunlarında yapılan değişikliklerin mikro düzeyde vergi mükelleflerine ve iş dünyasına etkileri yanında makro ekonomiye, kamu bütçesine, hükümetin maliye politikasına ve 2024-2026 Orta Vadeli Program’daki vergi sisteminin iyileştirilmesi hedeflerine etkileri de değerlendirilmeye çalışılmıştır.
-
KANUN TEKLİFİNDEN ÇIKARILAN DÜZENLEMELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ
7524 sayılı Kanun Teklifi iktidar tarafından TBMM’ye sunulmadan 1 ay önce basına “sızdırılmış” ve kamuoyundan gelen tepkiler üzerine başlangıçta oldukça geniş bir çerçevede hazırlanan Teklifin oldukça daraltıldığı ve birçok önemli düzenlemenin teklifte yer almadığı görülmektedir.
Örneğin, gelir vergisi mükelleflerine asgari gelir vergisi düzenlemesi, tapuda gerçek satış bedeline geçilerek emlak vergisi ve tapu harcının gerçek satış bedeli üzerinden alınması, özellikle büyükşehirlerde basit usulde vergilendirme ve esnaf muaflığının kaldırılması, borsadaki alım - satım işlemlerinden sağlanan kazançların vergilendirilmesi, mükelleflerin özel harcamaları ile vergi beyanları arasındaki izah edilemeyen gelirleri için arızi vergi alınması, kısa bir süre önce yasal düzenleme getirilen kripto varlıkların vergilendirilmesi gibi önemli düzenlemelerin tekliften çıkarıldığı görülüyor.
Basına sızdırılarak da olsa iş dünyası başta olmak üzere birçok vergi mükellefini ve vatandaşlarımızı ilgilendiren bir teklifin yasalaşma sürecinden önce tartışılmaya açılması ve gelen tepkiler üzerine bazı maddelerinin gözden geçirilerek olgunlaştırılması amacıyla teklif metninden çıkarılması olumlu.
Ancak kamuoyunun beklentisi bunun “sızdırma” şeklinde değil de daha şeffaf bir şekilde yapılmasıdır. Yapılacak düzenlemelerden tüm kesimlerin tam bilgi sahibi olmasından ve düzenlemelerin tartışılmasından daha doğal ne olabilir ki?
Diğer yandan teklifin kapsamının daralması tekliften beklenen ek gelir tutarlarını da azaltmıştır. Teklifin ilk halinde düzenlemeler sonucunda bütçeye 400-500 milyar TL. civarında ek gelir beklenirken bu tutar 200-250 milyar TL. seviyelerine düşmüştür.
Gerek kamuoyundan gerekse iktidar tabanından gelen tepkiler üzerine teklif metninden hangi düzenlemeler çıkarılmış onlara da kısaca değinelim.
2.1. Asgari Gelir Vergisi Uygulaması Tekliften Çıkarılmış
Gelir vergisi mükelleflerinden Asgari Gelir Vergisi alınması teklifte yer alan önemli düzenlemelerden biriydi. Hazine ve Maliye Bakanlığı kaynaklarına göre 2,1 milyon gelir vergisi mükellefinin yarıya yakını ya zarar beyan ederek hiç gelir vergisi ödemiyor ya da çok düşük kazanç beyan ederek çok düşük düzeyde gelir vergisi ödüyor. Bu durum gelir vergisinin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının çok düşük olmasına neden olmaktadır.
Bu nedenle hükümetin 2024-2026 Orta Vadeli Program’daki hedeflerinde de yer alan doğrudan vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payının artırılması amacıyla yaklaşık 2,1 milyon gelir vergisi mükellefine asgari gelir vergisi getirilmek isteniyordu.
Ancak gelen tepkiler üzerine avukatlar, doktorlar gibi serbest meslek mensuplarıyla diğer gerçek kişi gelir vergisi mükellefleri için öngörülen söz konusu Asgari Gelir Vergisi uygulamasından şimdilik vazgeçildiği görülüyor.
2.2. Engelli Vatandaşlara Yönelik ÖTV ve KDV İstisnalarının Daraltılması
Teklifin ilk halinde yer verilen engelli vatandaşlarımıza tanınan ÖTV istisnasının süresini 5 yıldan 10 yıla çıkaran ve veraset yoluyla intikalinde ÖTV’nin tahsilini isteyen düzenleme teklif metninden çıkarılmış. Bu düzenlemenin teklif metninden çıkarılması engelli vatandaşlarımızın kaygılarını gidermiştir.
Ancak engellileri olumsuz etkileyecek diğer iki düzenleme kanun teklifinde yer almıştır. Teklifin 18. ve 26. maddeleriyle KDV ve ÖTV Kanunlarında yapılan değişikliklerle engellilerin kullandıkları araç ve gereçlerin ithalindeki istisnalar kaldırılmıştır.
Kanaatimizce bu düzenlemenin de teklif metninden çıkarılması gerekirdi. Zira engelliler zaten hayatlarında birçok engelle mücadele ederek yaşamaya çalışan dezavantajlı bir sosyal kesim. Diğer yandan ekonomik krizin en çok vurduğu toplumsal kesimlerden. Engelli maaşlarının alım gücünün çok düştüğü bir ekonomik ortamda engellilere bir darbe de araç gereç alımlarındaki istisnalar kaldırılarak vurulmamalıydı.
2.3. Yem ve Gübre Teslimlerindeki İstisnanın Kaldırılması/Daraltılması
Çiftçilerimizin temel girdilerinden olan yem ve gübre teslimlerindeki KDV istisnalarının kaldırılacağı sızan teklif metninde yer alıyordu. Bu düzenlemenin de tekliften çıkarıldığını görüyoruz. Son yıllarda yem ve gübre fiyatlarındaki fahiş artışlar tarımı, çiftçileri ve gıda fiyatlarını olumsuz etkilemişti. Özellikle gıda enflasyonun artmasında da etkili olmuştu. Dolayısıyla yem ve gübre teslimlerinde istisnanın kaldırılarak % 10 ya da 20 KDV getirilmesi bir yandan gıda enflasyonuna neden olurken bir yandan da son dönemlerde gelirleri azalan çiftçilerimizin maliyetlerini artıran bir unsur haline gelecekti. Bu nedenle tekliften çıkarılması tarım sektörü ve çiftçiler adına olumlu olmuştur.
2.4. Gayrimenkul Sektörünün Vergilendirilmesine Yönelik Düzenlemeler
Yine sızdırılan teklifin ilk halinde gayrimenkul sektörünün vergilendirilmesine yönelik en az 4-5 farklı düzenleme vardı. Bunlardan en önemlisi de gayrimenkullerin satışında emlak vergisi değeri yerine değerleme uzmanları tarafından belirlenecek gerçek piyasa satış değerleri üzerinden vergileme yapılmasıydı. Böylece gayrimenkullerdeki tapu harcı, emlak vergisi, KDV ve değer artışı gelirlerinin artırılması amaçlanmıştı. Bu düzenlemeler de tekliften çıkarılmış.
Tapuda gerçek satış bedeline geçişle ilgili düzenlemenin şimdilik ertelenmesi son derece doğru ve olumlu. Çünkü, tam hazırlık yapılmadan ve sektör dahil ilgili tüm paydaşlardan görüş alınmadan, apar topar bu uygulamaya geçiş, beklenenden daha çok sorunlara ve tartışmalara neden olabilirdi.
Ancak tapuda gerçek bedeline geçiş düzenlemesi kısa ve orta vadede mutlaka hayata geçirilmeli!
Özellikle ikinci el gayrimenkullerin tapu devirlerinin gerçek satış bedeli üzerinden yapılmaması, hazineyi ciddi tutarlarda vergi ve tapu harcı, belediyeleri ise ciddi tutarlarda emlak">emlak vergisi kaybı ile karşı karşıya bırakıyor. Yani, bu alanda ciddi bir kayıt dışılık söz konusu! Artık buna dur demenin zamanı geldi de geçiyor.
Ayrıca tapuda gerçek satış bedeline geçilmemesi, sektördeki firmalar arasında ciddi düzeyde haksız rekabete de neden oluyor. Bu nedenle gayrimenkul sektörünün önemli sivil toplum kuruluşları da 2018 yılından beri işlemlerin gerçek satış bedelleri üzerinden yapılmasını talep ediyorlar.
Özellikle son dönemlerdeki aşırı enflasyonist ortamda gayrimenkullerin fiyatlarının anormal hızla artmasıyla oluşan istikrarsız piyasada birçok gayrimenkul zengini yaratılmış ancak bu zenginlikler yeterince vergilendirilmemiştir. Bu dönemde gayrimenkuller üzerinden yoksul kesimlerden zengin kesimlere ciddi servet transferleri gerçekleşmiş ama bunlar vergi sistemimizin zayıflığı nedeniyle vergi dışı kalmıştır.
2.5. “Nereden Buldun Yasası” Olarak Bilinen Özel Harcamaların Vergilendirilmesi
Yine kamuoyunda “nereden buldun yasası” olarak tartışılan ve mükelleflerin özel harcamaları ile beyan ettiği gelirler arasında % 20’nin üzerinde bir farkın olması durumunda mükelleflerden izah istenmesi, izahı kabul olunmayanların vergi incelemesine sevk edilmesi ve inceleme sonucunda izah edilemeyen harcamaların “arızi vergi” adıyla vergilendirilmesini öngören düzenleme de teklifin ilk halinde yer almasına rağmen tekliften çıkarıldığı görülmektedir.
2.6. Basit Usulün Kaldırılması
Teklifin ilk halinde basit usulde vergilendirmenin kaldırılması, bu usuldeki yaklaşık 700.000 mükellefin işletme hesabı esasına göre defter tutup belge düzenlemesi ve beyanname vermesi öngörülmüştü.
Bu düzenlemenin hedeflediği kesimin çoğunun esnaf niteliğinde yani görece az kazanan mükellef tabanından olması ve geniş bir toplumsal kesim olması nedeniyle gelebilecek tepkilerden çekinilerek bu düzenlemeden de vazgeçildiği anlaşılmaktadır.
2.7. Kripto Varlıklar ile Borsadaki İşlemlerin Vergilendirilmesi
Kripto varlıkların vergilendirilmesine yönelik bir düzenleme ile borsada işlem vergisi getirilmesine yönelik düzenlemeler de tekliften çıkarılmış.
-
TEKLİFTE YER ALAN VE KANUNLAŞAN VERGİ DÜZENLEMELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
3.1. Yapılan Değişikliklerin Genel Değerlendirmesi
Teklifin genel gerekçesinde 2024-2026 Dönemi Orta Vadeli Programdaki; adil vergi sistemi oluşturmak ve doğrudan vergilerin payını artırmak amaçlarına atıf yapılmış ve bu amaçlara ulaşmak için de Kanun Teklifinde;
-Vergilemede güvenliğin sağlanması ve kayıt dışılıkla mücadele,
-Vergi adaletinin güçlendirilmesi ve dolaysız vergilerin payının artırılması,
-Vergiye uyumun ve cezaların artırılması,
-Bazı istisnaların kaldırılması, bazı istisnaların da uygulanma şeklinin değiştirilmesi,
hedeflerini gerçekleştirmek üzere vergi mevzuatında düzenlemeler yapıldığı ifade edilmiştir.
Ancak Teklifin içeriğinde yer alan ve kanunlaşan düzenlemeleri incelediğimizde görmekteyiz ki teklif hem Orta Vadeli Programdaki hedefleri hem de vergileme sistemindeki hedefleri gerçekleştirmede kapsam ve içerik olarak yetersizdir. Teklifte önemli düzenlemeler yer almakla birlikte bu düzenlemeleri yapısal vergi reformları olarak değerlendirmek çok zor.
Örneğin doğrudan vergilerin payının artırılması hedefiyle ilgili teklif metninde sadece kurumlar vergisi mükelleflerine getirilen asgari kurumlar vergisi düzenlemesi var. Bu düzenleme de tüm kurumlar vergisi mükelleflerini kapsamamakta yaklaşık 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinden sadece 62 binini kapsamaktadır. Gelir vergisi mükellefleri için asgari gelir vergisi uygulamasına da teklifte yer verilmemiştir.
Doğrudan vergilerin payının artırılmasıyla ilgili diğer bir düzenleme de bazı sektörler ile Cumhurbaşkanınca belirlenecek mal ve hizmet alımlarının ödemelerinde Kurumlar ve Gelir Vergisi mükelleflerine bir vergi güvenlik müessesi olarak kaynakta vergi kesintisi uygulamasının getirilmesidir.
Yine mükelleflerin vergi idaresince yapılacak yoklamalarla günlük, aylık ve yıllık hasılatlarının tespit edilmesine ilişkin düzenleme de doğrudan vergi gelirlerini artıracak bir düzenleme olarak değerlendirilebilir.
Teklif gerekçesinde, vergi sistemimizde önemli bir yer tutan istisnalarla ilgili yapısal düzenlemeler yapılacağı ifade edilmiş. Ancak Teklifin gerek KDV Kanunu’ndaki gerekse Kurumlar ile Gelir Vergisi Kanunlarındaki istisnalara yönelik hükümlerinin çok sınırlı ve dar kapsamlı olduğunu görüyoruz.
Teklifte KDV Kanunu’ndaki istisnalardan sadece birinin kapsamı daraltılmakta, diğer bir maddeyle infisah eden kurumların devreden KDV’leri sınırlandırılmakta, başka bir maddeyle de mükelleflerin devreden KDV’leri için 5 yıllık sınır getirilmektedir.
Kurumlar Vergisi istisnalarıyla ilgili olarak ise teklifte sadece iki madde bulunmaktadır. Birincisinde serbest bölgelerdeki kurumlar vergisi kazanç istisnası münhasıran ihracat kazançlarıyla sınırlandırılıyor. Diğerinde de yatırım fon ve ortaklıklarının taşınmazlardan elde ettikleri kazançların % 50’sini dağıtmaları şartıyla istisnadan yararlanması düzenleniyor.
Sonuç olarak istisnaların kaldırılmasına ya da yeniden düzenlenmesine ilişkin Teklifte toplam 3-4 madde bulunmakta. Bu maddelerdeki istisnalar da hem vergi etkisi bakımından hem kapsam bakımından sınırlı olan istisnalar.
3.2. Yurtiçi Asgari Kurumlar Vergisi Getirildi
Kanunda yer alan en önemli düzenlemelerden biri de yurtiçi asgari kurumlar vergisinin getirilmesi. Doğrudan vergilerin toplam vergiler içindeki payının artırılması amacıyla bir vergi güvenlik müessesi olarak asgari kurumlar vergisi getirilmektedir. Kanun gerekçesinde AB ve OECD ülkelerinde de benzer vergi güvenlik müesseselerinin uygulandığı ifade ediliyor.
İlkesel olarak vergi adaletinin sağlanması bakımından kurumlar vergisi ve gelir vergisi gibi doğrudan vergilerin bütçe gelirleri içerisindeki payının artırılması gerekliliğinde hareketle asgari kurumlar vergisi gibi vergi güvenlik müesseselerinin AB ve OECD standartlarına uygun şekilde uygulanması şartıyla olumlu değerlendirilebilir.
Ancak doğrudan vergilerin vergi sistemi içindeki payının artırılmasında tek yöntemin asgari vergi uygulaması olmadığını da bilmemiz lazım. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 2023 hesap dönemi kurumlar vergisi beyanname verilerine göre 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinin yaklaşık yarısının zarar ya da matrahsız beyanname verdiği, bu mükelleflerin 60 trilyon TL hasılatı ve 5,7 trilyon TL gibi bir bilanço karı olduğu tespit edilmiş.
Burada şunu sorgulamamız lazım: Şirketlerin bu kadar yüksek hasılatına ve karına göre ödenecek vergi çıkmaması veya zarar beyan edilmesi oldukça ilginç değil mi?
Tabi kar çıkmamasının vergi kanunlarından, teşviklerden, istisnalardan ve indirimlerden kaynaklanan yasal ve meşru gerekçeleri de olabilir.
Ancak şirketlerin yüksek hasılatlarına rağmen zarar beyan etmelerinin ya da sembolik düzeyde kar beyan etmelerini en önemli nedenlerinden birisi de giderek artan kayıt dışılık ve mükelleflerin vergi ödememe alışkanlığının artmasıdır.
Önceki bölümlerde açıklandığı üzere vergi afları ve matrah artırımları da bunları besleyen önemli etkenlerden birisi. Matrah artırımlarıyla maliyenin vergiye uyumda en önemli yaptırımlarından olan vergi incelemeleri adeta yok edilirse şirketler niye matrah beyan etsinler ki…
Basına sızdırılan ilk metinde tüm kurumlar vergisi mükellefleri için asgari kurumlar vergisi öngörülüyordu. Ancak muhtemelen gelen tepkiler üzerine kapsama giren kurumlar vergisi mükelleflerinin sayısı azaltılmış. Şöyle ki kamuoyuna açıklanan ilk teklif metninde;
Asgari kurumlar vergisinin hesaplanmasında 2 farklı yöntem öngörülmüştü:
Birincisi, indirim ve istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’u,
İkincisi ise, beyan edilen hasılatın %2’sinin %10’u.
Dolayısıyla, şirketlerin kendi beyanlarına göre hesapladıkları kurumlar vergisi bu iki yönteme göre hesaplanan asgari vergiden düşük olamayacaktı. Şayet düşük olursa bu iki yöntemle hesaplanan asgari kurumlar vergisinden birisi o yıl için hesaplanan kurumlar vergisi olarak kabul edilecekti.
Ancak ikinci yöntem yani beyan edilen hasılatın %2’sinden az olamaz yöntemi tekliften çıkarılmış sadece birinci yöntem yani istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancının %10’u olarak hesaplanan kurumlar vergisi kalmıştır.
Kapsamın daraltılması bununla da sınırlı kalmamış ikinci yönteme göre hesaplanacak kurumlar vergisinde birçok indirim ve istisnanın da kurum kazancından düşülmesi sağlanarak asgari kurumlar vergisi salınacak mükellef sayısının iyice azaltıldığı görülmektedir.
Tekliften çıkarılan bu düzenlemeler sonucunda hali hazırdaki 1,1 milyon kurumlar vergisi mükellefinden sadece 60.000’i asgari kurumlar vergisinin muhatabı olacak.
Asgari kurumlar vergisinin kapsamındaki bu daralma bu uygulamadan sağlanacak ilave kurumlar vergisi tutarını da ciddi şekilde azaltmıştır. Teklifin ilk haline göre asgari kurumlar vergisi ve gelir vergisi uygulamasından yıllık 100-150 milyar TL gelir beklenirken şimdi bu tutar 40 milyar TL’ye düşmüştür.
Asgari kurumlar vergisi uygulamasıyla ilgili bir önemli husus da bu düzenlemenin Anayasa’nın 73’üncü maddesini ihlal edip etmediğidir. Özellikle iş dünyası kazanılmamış gelirden-kazançtan ve ciro üzerinden vergi ödeneceği, bunun da Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla bu düzenlemeye karşı çıkıyor.
3.3. KDV’nin İndirim Süresi 5 Yıl ile Sınırlandırıldı
Kanun teklifinde yer alan yapısal diyebileceğimiz önemli düzenlemelerden birisi de KDV indiriminin 5 takvim yılı ile sınırlandırılması. 5 yıl içerisinde indirilemeyen KDV’ler kayıtlardan çıkarılarak özel bir hesaba alınacak. Özel hesaba alınan KDV’ler mükellefin 3 yıl içerisindeki talebi üzerine yapılacak vergi incelemesi sonucuna göre gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilecek.
KDV indirimin 5 yılla sınırlandırılmasını öngören düzenlemeye iş dünyasının büyük bir kısmı özellikle gayrimenkul ve inşaat sektörü tepkili. Bir inşaat projesinin başlama ve bitiş süresi yaklaşık 36 – 48 ay aralığında. Bu süre bazen 5 yılı bile bulabiliyor. Bu yüzden, 5 yıllık sürenin, en azından inşaat sektörü açısından yeniden değerlendirilmesinde fayda var. Benzer şekilde üretim ve faaliyet dönemleri uzun olan diğer sektörler için de özel düzenlemeler yapılması hakkaniyet ilkesi açısında yerinde olacak.
Ayrıca bu düzenlemenin yürürlük tarihinin 01.01.2030 olarak belirlenmesi de hem mükelleflerin kazanılmış haklarının korunması hem de vergilemede belirlilik/öngörülebilirlik ilkesi açısından olumlu olmuştur.
3.4. Vergi Cezaları Fahiş Oranlarda Artırıldı
Kanun teklifinin 10’uncu ve 11’inci maddelerinde yer verilen düzenlemelerle Vergi Usul Kanunu’nun 352. 353 ve mükerrer 355. Maddelerinde düzenlenen usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezalarında fahiş düzeyde artışlar yapılmıştır.
Özellikle usulsüzlük cezalarında 23 kat, 25 kat hatta 37 kata varan artışlar görülmektedir. Örneğin sermaye şirketlerine uygulanacak 1. Derece usulsüzlük cezası 1.100 TL’den 20.000 TL’ye yükseltildi. Yani bu ceza tam 17 kat artırıldı. Benzer şekilde bir takvim yılında kesilecek azami özel usulsüzlük cezası 1.700.000 TL’den 10.000.000 TL’ye yükseltildi.
Ayrıca başkasına ait pos cihazı kullanımı, mal ve hizmet bedellerin başkalarına ait banka hesaplarından tahsil edilmesi gibi birçok yeni usulsüzlük fiileri ve bunlara ilişkin yeni cezalar getirildi.
Bu cezalara ilişkin olarak maddelerin gerekçelerinde kayıtdışı ekonomiyle daha etkin mücadele etmek, mükelleflerin vergiye uyumlarını artırmak ve cezaların caydırıcılığı artırmak gibi gerekçelere yer verilmiş.
Şüphesiz vergi cezaları, mükelleflerin vergi kanunlarına uyumunun sağlanmasında önemli yaptırımlardan birisidir. Ancak burada şu soru da hemen akıllara gelmekte: Madem mevcut vergi cezaları kayıt dışılıkla mücadele için yetersizdi, madem caydırıcı nitelikte değildi, bu artışları şimdiye kadar neden yapılmadı? Ya da usulsüzlük yapan mükellefler şimdiye kadar bihakkın cezalandırılmadı mı?
Diğer yandan şunu da sorgulamak lazım: Tamam! Cezalar artırıldı ama bu cezalar gerçekten mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu artırıp kayıt dışılıkla mücadelede etkili olacak mı? Keşke etkili olsa ama korkarız ki etkili olmayacak! Neden mi? Çünkü tüm bu ceza düzenlemelerini adeta çöpe atan ve maliye tarihinde sık sık tekrarladığımız kötü bir sicilimiz var. Nedir bu kötü sicilmiz? Vergi afları ve matrah artırımları.
Son yıllarda nerdeyse her 2 yılda bir vergi affı çıkarılmış. Vergi aflarının özellikle son 10 yılda yoğunlaştığı görülmekte. Şimdi kendimize şu soruyu sormamız lazım: Her 2 yılda bir çıkarılan vergi aflarıyla kaçırılan vergiler ve bunlara kesilmesi gereken vergi cezaları affedilirse bu kanunla artırılan cezaların caydırıcılığı kalır mı? Çıkarılan her vergi affıyla adeta vergi kaçıranlar ödüllendirilirken yükümlülüklerini tam yerine getiren dürüst mükellefler cezalandırılıyor.
Diğer yandan sık sık çıkarılan vergi afları mükelleflerde alışkanlığa neden oldu ve tüm mükelleflerde yine vergi affı çıkar beklentisi maalesef kalıcı hale gelmiştir. Bu durum, dürüst mükelleflerin de vergiye gönüllü uyumlarını olumsuz etkilemekte ve dürüst mükellefleri de vergi kaçırmaya teşvik etmektedir. Zira vergi afları aynı sektörde faaliyet gösteren mükelleflerden dürüst olan lehine haksız rekabete neden olmaktadır. Hem de devletin neden olduğu bir haksız rekabet.
Buradan maliye yetkililerine bir çağrıda bulunmak istiyoruz. Maliye yetkilileri bu kanunla artırılan cezaların gerçekten caydırıcı olmasını istiyorlarsa bundan sonra herhangi bir vergi affı olmayacağını da kamuoyuna açıklamaları gerekir.
3.5. Vergi Aslında Uzlaşma Kaldırıldı
Yapılan önemli değişikliklerden biri de vergi aslında mükelleflerle uzlaşmanın kaldırılması. Uzlaşma kurumu, vergi sistemimizde 61 yıldır uygulanıyor. Re’sen, ikmalen ve idarece tarh edilen vergiler ile bunlara ilişkin vergi cezalarında mükellef ile vergi iadesi yargıya gitmeden önce uzlaşabiliyor.
Ancak vergi uzlaşmaları son yıllarda kamuoyunda en çok tartışılan konulardan birisi olmuştur. Zira maalesef vergi sistemimizde adalet olmadığı gibi vergi uzlaşmalarında da adalet tam manasıyla sağlanamamıştır. Özellikle taşrada vergi dairesi bünyelerinde nisbeten küçük ve orta boy mükelleflerle yapılan uzlaşmalarda -istisnai durumlar hariç- vergi aslında hiç indirim yapılmıyordu. Vergi cezalarında ise cezanın genelde % 80’i silinirken % 20’si üzerinde uzlaşılıyordu.
Ancak yüksek tutarlarda diyebileceğimiz vergi ve cezaların uzlaşması mevzuat gereği Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde merkezi uzlaşma komisyonlarında yapılmakta. Bakanlıkta uzlaşmaya giren nisbeten büyük mükelleflerin uzlaşmalarında sadece vergi cezalarında indirim yapılmadığı vergi asıllarında da yüksek oranlarda indirim yapıldığı; hatta vergi cezalarıyla birlikte vergi asıllarının da tamamen silindiği yönünde basına da yansıyan birçok haberler çıkmıştı.
Vergi uzlaşmasının küçük mükellefler ile büyük mükellef arasında ayrımcılık oluşturan, vergilemede eşitlik ve adalet ilkelerini ihlal eden bu tip uygulamalarına sık sık rastlanmaktadır. Büyük mükelleflere vergi sisteminde tanınan birçok teşvik, istisna ve indirim gibi ayrıcalıklara ilave olarak uzlaşma kurumuyla sağlanan ayrıcalıklar vergi mükellefleri başta olmak üzere kamuoyu vicdanını yaralamaktadır.
Diğer yandan vergide uzlaşma kurumu verginin kanuniliği ilkesini ihlal ettiği için Anayasa’ya da aykırı olduğu yönünde görüşler bulunmaktaydı. Zira Anayasa’ya göre vergi ve diğer mali yükümlülükler ancak kanunla konulur ve kanunla kaldırılır. Yasama organın çıkardığı kanunla mükellefe salınan bir vergi aslının yürütme organın içerisindeki bir idari komisyon tarafından belli oranda ya da yüzde yüze varan oranda kaldırılması Anayasa’ya aykırıdır. Nitekim bizim Almanya vergi sisteminden aldığımız vergi uzlaşma kurumu, belirtilen gerekçelerle, 1980’lerde Almanya’da kaldırılmıştır.
Diğer yandan vergide uzlaşmanın kaldırılması vergi incelemelerinin ve yoklamalarının mükellefler üzerindeki caydırıcı etkinliğini de artıracaktır. Bu gerekçelerle vergi aslının uzlaşma kapsamında çıkarılması yönündeki değişikliği olumlu değerlendiriyoruz.
3.6. Gelir ve Kurumlar Vergisi’ndeki Stopaj (Kesinti) Uygulamasının Kapsamı Genişletildi
Gelir Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinde yapılan değişiklikle 6563 sayılı Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre aracı hizmet sağlayıcılarının ve elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcılarının, mezkûr Kanun kapsamındaki faaliyetleri dolayısıyla hizmet sağlayıcılarına ve elektronik ticaret hizmet sağlayıcılarına yaptıkları ödemeler gelir vergisi tevkifatı kapsamına alınmıştır.
Aynı düzenleme Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci maddesinde de yapılarak aynı mükelleflere yapılan ödemeler kurumlar vergisi tevkifatı kapsamına da alınmış oldu.
Gelir ve Kurumlar Vergisi tevkifatının kapsamının genişletilmesi sadece bu mükellefler de sınırlı kalmadı. Aynı maddede yapılan bir başka değişiklikle; Cumhurbaşkanınca belirlenen sektörler veya faaliyet konularına ilişkin mal ve hizmet alımlarına yönelik yapılan ödemelerden gelir veya kurumlar vergisi tevkifatı yapılmasının önü açıldı. Buna göre maliyenin yapacağı risk analizlerine ya da ihtiyaç durumuna göre belirleyeceği mal ve hizmet teslimlerine yönelik tüm ödemelerden gelir veya kurumlar vergisi stopajı yapılabilecek.
Vergi sisteminde kaynakta kesinti uygulaması (tevkifat/stopaj) basit, kolay, tahsilat masrafı düşük ve hazineye hızlı gelir getiren bir vergi güvenlik müessesesidir. Türk vergi sisteminde hem gelir ve kurumlar vergilerinde hem de KDV’de belirlenmiş mal ve hizmet teslimlerinde veya hesaben yapılan ödemelerde yıllardır uygulanmaktadır. 7524 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle bu uygulamanın önümüzdeki dönemlerde kapsamının genişletileceği anlaşılmaktadır.
Böylece hem hazineye her ay hızlı ve sıcak vergi geliri sağlanması hem de vergi gelirleri içerisinde gelir ve kurumlar vergisi paylarının artırılması amaçlanmaktadır. Ayrıca riskli sektörlerdeki ve faaliyetlerdeki kayıt dışılığın azaltılması amaçlanmaktadır. Zira hem gelir ve kurumlar vergilerindeki hem de KDV’deki tevkifat uygulamaları mali işlem süreçlerinde diğer işlem süreçlerine göre ilave beyan, kontrol ve inceleme yükümlükleri getirmektedir. Bu da kayıt dışılığın azalmasına neden olmaktadır.
3.7. Yap-İşlet-Devret ve Kamu Özel İşbirliği Kapsamındaki Projelerin Yüklenici Şirketlerinin Kurumlar Vergisi Oranı Artırıldı
Teklifte yer verilen düzenlemelerden birisi de Yap İşlet Devret ve Kamu Özel İşbirliği kapsamındaki projelerin yüklenici şirketlerinin kurumlar vergisi oranının % 25’ten % 30’a çıkarılmasıdır.
Kanunun etki analizine göre bu artışla birlikte kapsamdaki 44 şirketten bütçeye 557 milyon TL ilave kurumlar vergisi bekleniyor. Bu tutarı 44 şirkete böldüğümüzde şirket başına ödenecek ilave kurumlar vergisi sadece 12,6 milyon TL.
Kamuoyu, deprem gibi bütçeye ağır yük getiren bir doğal afetten sonra oluşan bütçe açığının finansmanında servetlerinin kaynağı büyük oranda aynı bütçe kaynakları olan müteahhitlerden daha çok fedakarlık bekliyordu.
Bu şirketlerle ilgili olarak gerek kamuoyunda gerekse TBMM’de tartışılan konulardan birisi de bunların büyük bir çoğunluğunun son yıllarındaki kurumlar vergi beyannamelerinin matrahsız olmasıydı. Bu şirketlerden sadece 8’inin vergi ödediği hem Plan ve Bütçe Komisyonu’nda hem de Meclis Genel Kurulu’nda muhalefet milletvekillerince ifade edilmiştir.
-
SONUÇ
7524 sayılı Kanun Teklifi çok kapsamlı bir şekilde hazırlanmış ama kamuoyu ile paylaşıldıktan sonra gerek iş dünyasından gerek vatandaşlardan gerekse siyasi sonuçları itibariyle hükümet tabanından gelen yoğun tepkilerle kırpıla kırpıla deyim yerindeyse güdük bir hal almıştır. Adeta dağ fare doğurmuştur.
7524 sayılı Kanunla yapılan vergi düzenlemeleri hükümetin 2024-2026 Orta Vadeli Programı’ndaki yapısal vergi reformları hedeflerini gerçekleştirmede yetersizdir. Özellikle doğrudan vergilerin toplam vergiler içerisindeki payının artırılması, “vergi harcamaları” olarak bilinen vergi istisna, indirim, teşvik ve muafiyetlerin azaltılması, çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınması, “nereden buldun yasasıyla” kayıt dışı gelirlerin vergilendirilmesine yönelik ana vergileme hedefleri açısından yapılan düzenlemeler beklentileri tam karşılamamıştır.
Ancak bazı kurumlar vergisi mükelleflerine asgari kurumlar vergisi getirilmesi, KDV indirimlerinin 5 yıl ile sınırlandırılması, vergi aslında uzlaşmanın kaldırılması, caydırıcılığı artırma amacıyla vergi cezalarında fahiş diyebileceğimiz artışlar yapılması, gelir ve kurumlar vergisinde kaynakta kesinti (tevkifat/stopaj) kapsamının genişletilmesi gibi önemli düzenlemeler de 7524 sayılı Kanunla gerçekleştirilmiştir.
Tekliften çıkarılan düzenlemelerin tamamıyla rafa kaldırıldığı da söylenemez. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile iktidara yakın kaynaklar, tekliften çıkarılan düzenlemeler ile birlikte ilave yeni düzenlemeleri de içeren daha kapsamlı bir vergi paketinin Ekim ayında TBMM açıldığında meclise yeni bir Torba Yasa Teklifi olarak sevk edileceği de konuşuluyor.