5 Nisan Kararlarına Giden Süreç
Selçuk Turgay AZAK
Ülkemizin ekonomi tarihine şöyle bir baktığımızda, yaşanan en büyük krizlerinden biri olan 1994 krizi, hem henüz gelişme sürecinde olan finansal piyasaları hem de reel piyasaları derinden etkilemiş, toparlanma süreci sürdürülebilir olmadığından devamında 2001 krizinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 24 Ocak 1980 Kararları ile başlayan hızlı serbestleşme ve piyasaların oluşum süreci iyi yönetilemediği için finansal göstergelerde olumsuzluğa yol açmış ve makro ekonomik göstergelerdeki aşırı dalgalanma ulusal bazda sermaye birikiminin ve büyümenin yeterli seviyede gerçekleşememesi ile sonuçlanmıştır. Diğer taraftan fiyat istikrarının fazlasıyla bozulması 5 Nisan 1994 tarihinde birtakım ekonomik önlem kararlarını ortaya çıkarmıştır.
24 Ocak 1980 Kararları ile ekonomimizde başlayan yapısal dönüşüm süreciyle amaçlanan ülke ekonomisinin dışa açık ve ihracata dayalı bir ekonomi olmasını, devletin ekonomideki rolünü ve payını azaltarak piyasa mekanizması çerçevesinde ekonomik büyümenin sürekli hale gelmesi ile birlikte ekonomik kalkınmayı sağlamaktır. Bu kapsamda 1980 – 1990 arasında hem hukuki olarak hem de uygulama olarak art arda kararlar alınmış, finansal piyasalar ve para piyasaları derinleştirilmeye çalışılmış ve ülke ekonomisinin tüm makro alanlarda serbestleşmesi adına somut adımlar atılmıştır. Söz konusu Kararlar kapsamında ihracatı artırmak adına ulusal paranın değerinin sürekli düşük tutulması, fiyat istikrarının sağlanması için ise toplam talebi düşürmek suretiyle sıkı maliye ve para politikası uygulanması hedeflenmiştir. Ancak 1980’lerin başında büyüme oranının yeterince olmaması, 1984 ve sonrasında sıkı para ve maliye politikası uygulamasından vazgeçilmesine sebep olmuştur. İhracatta üretim dönüşümünün sağlanamaması ihracatın istenilen oran ve tutarda artırılamamasına neden olmuş, 24 Ocak Kararları ile ithalatta var olan kısıtlamaların kaldırılması ile ithalatın belirgin oranda artmış olması dış ticaret açıklarının ve döviz ihtiyacının yükselmesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Diğer taraftan parasal ve mali gevşeme de enflasyon oranının yükselmesine neden olmuştur. 1980’lerin sonuna geldiğimizde 1989 yılında yürürlüğe giren 32 sayılı Karar ile para, değerli maden, menkul kıymet araçlarında tam serbestleşme tesis edilmiş ve 1990 yılında Türk Lirası konvertibl hale gelmiştir. Bu durum, yurt içi piyasaların yurt dışı piyasalarla tam entegre olmasına sebep olmuştur. Ancak anılan durum Türk ekonomisine yan etkileri fazla olan bir sürecin başlangıcına sebebiyet vermiştir. Bu süreçte küresel likidite bolluğu, gelişmiş ülkelerde faiz oranlarının düşük olması, ülkemizde faiz oranlarının yüksek olması ve ülkemizin döviz ihtiyacının artması gibi nedenlerle ülkemize kısa vadeli spekülatif yabancı sermaye akışı artmıştır. Söz konusu sermaye akışı ülkemizde döviz kurlarının düşmesine ve ulusal paranın aşırı değerlenmesine sebep olmuştur. Bu durumda ithalat daha da artmıştır. Bir parantez açmak gerekirse spekülatif sermaye akışı hem ülkemizin faiz yükünü artırmış, hem de ithalatı ucuzlatarak dış ticaret açıklarının daha fazla olması sonucunu doğurmuştur. Sıcak para bir ekonomi için zararlı madde bağımlısı bir kişiye madde vermek gibidir. Kişi o an, o sağlığa zararlı maddeyi kullanır ve rahatlar ancak zamanla kişinin sağlığını kaybetmesine ve ölmesine sebep olur. Bu benzetme kapsamında da sıcak para kısa vadede ekonomiyi rahatlatır, ekonominin döviz ihtiyacını karşılar ancak uzun vadede bir ekonomiyi krize götürür. Sıcak para hem çok hareketli ve esnek olduğu için giriş ve çıkışları ekonomi de döviz kurunu oynaklaştırır ve makro ekonomik göstergelerin bozulmasına sebep olur hem de döviz kurunun azalmasına sebep olarak ithalatı ucuzlatmak suretiyle ithalatın ve dış ticaret açıklarının artmasına ve de sıcak paraya ihtiyacın artmasına sebep olur.
Diğer taraftan artan açıklar, piyasa faiz oranlarının yükselmesine sebep olmuş, ancak o dönem ekonomi yönetimi artan faiz ödemelerini azaltmak için faiz oranlarını düşürmeye çalışmıştır. Bu çaba ekonomik kesimler tarafından olumsuz fiyatlanmış ve ülkeden sermaye çıkışı artmaya başlamıştır. Ayrıca o dönem ekonomi yönetimi, Hazine'nin Merkez Bankası'ndan kısa vadeli avans kullanımını, yani para basımını hızlandırmıştır. Bu durum ekonomiye olan güveni daha da sarsmış ve çok ciddi miktarda sermaye çıkışı meydana gelmiştir. Sermaye çıkışının hızlanmasıyla birlikte Ocak 1994'te dolar bir günde % 14 değer kazanmıştır. Ekonomide olumsuz hava Nisan ayına kadar devam etmiş ve Türk lirası Ocak ayından Nisan ayına kadar dolar karşısında % 160'ın üzerinde değer kaybetmiştir. Olumsuz hava panik havasına dönüşmüş, panik havasıyla beraber dövize hücum edilmiş, dolar kuru aşırı yükselmiştir. Dövize olan aşırı talep banka faiz oranlarının % 1000’in üzerine çıkmasına sebep olmuştur.
5 Nisan Kararlarının Amacı Nedir?
Yüksek kamu açıkları, yüksek enflasyon, yüksek cari açık, borç stokunun artması, bütçe açıklarının merkez bankasından yapılan borçlanma ile kapatılmaya çalışılması ve döviz talebinin artması ülkenin ekonomik risklerinin artmasına sebep olmuştur. Bunun akabinde uluslararası kuruluşlar tarafından Türkiye’nin kredi notunun düşürülmesi ile ekonomide panik havası hakim olmaya başlamıştır. Bu kriz sonrasında ise 5 Nisan 1994 tarihinde bir istikrar programı açıklanmıştır. Bu kapsamda programın amaçlanan hususlar genel çerçevede enflasyonu düşürerek Türk lirasını istikrarlı bir düzeye getirmek, ihracatta artış sağlamak ve ekonomik ve sosyal kalkınmayı sürdürülebilir bir düzeye getirmek olarak ifade edilebilir.
5 Nisan Kararları Nelerdir?
Söz konusu program kapsamında sıkı para ve maliye politikası uygulanması, fiyat ve ücretlerin kontrol edilmesi ve ekonominin yapısal dönüşümü için yapısal reformların uygulanması gerektiği ana hatlarıyla ifade edilebilir. Bu hedeflerle amaçlanan toplam talebi kontrol altına alarak ve sıkı para politikası uygulayarak enflasyonu kısa vadede düşürmek, kamu maliyesini de disipline ederek bütçe açıklarını azaltmak ve borçlanma gereksinimini düşürmektir. Diğer taraftan hem rekabet gücünü artırmak hem de gerçekçi olması açısından TL devalüe edilmiş, TL cinsinden varlıkların cazibesini artırmak için hazine bonosu, tahvil ve repodan alınan vergiler kaldırılmıştır. Döviz kurunun gerçekçi belirlenmesi ve enflasyon oranının düşürülmesine yönelik piyasaya güven verilmesi açısından döviz kuru serbest bırakılmış ve döviz kuru, 10 bankanın verilerine göre belirlenmeye başlamıştır. Kamu kesimi için gelirler politikası kapsamında ücret ve fiyat kontrolleri uygulanmış ve enflasyon kısa vadede baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Bütçe açıklarının azaltılması için Tekel ve KİT ürünlerine çok yüksek zam yapılmış, tarım sübvansiyonları büyük oranda kaldırılmış, ek vergiler alınmıştır.