3 yıl, 3 ay, 21 gün süren Kurtuluş Savaşı’nın ‘maliyeti’ ne kadardı?

Sadi ÖZDEMİR
Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Büyük Önder Atatürk’ün, Anadolu’yu işgale girişmiş Yunan ordusuna karşı komuta ettiği 26-30 Ağustos 1922’de gerçekleşen Başkomutanlık Meydan Savaşı’nın kesin zaferle sonuçlandığı mutlu günün 100’üncü yıldönümü. Bu zafer, 19 Mayıs 1919’da kurtuluşa liderlik etmek için Samsun’a ulaşan Mustafa Kemal Atatürk’ün, 3 yıl 3 ay 21 gün sonra, 30 Ağustos 1922’de kutsal mücadeleyi kazandığı ve Türkiye’nin bağımsızlığını dünyaya ilan ettiği için ayrıca çok önemli. Bazı kaynaklar, 29 Kasım 1918 ile 29 Ekim 1923 tarihleri arasını Milli Mücadele Dönemi olarak tanımlasa da ben daha katı davranıp, 19 Mayıs 1919 ile 30 Ağustos 1922 arasını fiili Kurtuluş Savaşı dönemi olarak kabul ediyorum. Kurtuluş Savaşı deyince elbette tek önemli olan ve en çok anlatılması gereken, o kutsal mücadelenin ta kendisidir, o mücadeleye liderlik edenler, neferlik yapanlardır, şehitlerimiz ve gazilerimizdir, onların kahramanlıklarıdır. Çünkü atalarımız vatanı işgalden, milleti esaretten kurtarmanın bedelini en değerli olanla yani canlarıyla, kanlarıyla ödediler. Savaş bittiğinde hayatta kalabilmiş olanlar da ülkeyi imar etmek, fakirleşmiş milletin refah seviyesini artırmak için ekonomik kurtuluş savaşıyla yola devam ettiler. Hepsini saygı ve minnetle anıyoruz. Kurtuluş Savaşımızın nasıl bir ekonomik altyapı ve hangi mali imkânla sürdürülebildiğini anlatarak onların mücadelesinin ne denli zorlu olduğunu vurgulamaktan başka gayemiz olamaz.

Bütçeden hesaplarsak 5,6 milyar dolar

Mahfi Eğilmez, Alptekin Müderrisoğlu, Ahmet Emin Yaman, İzzettin Doğan, Tarık Zafer Tunaya, Şerif Mardin, Şevket Pamuk gibi çok değerli iktisatçı ve tarihçi hocalarımızın, bazı kitaplarında ve makalelerinde aktardıklarına göre Kurtuluş Savaşı’na başlarken ülkenin tarım, sanayi ve ticaret cepheleri de maalesef çökmüş durumdaydı. Halkın, elinde ocağında ne kaldıysa Kurtuluş Savaşı için onu da vermeye devam ettiğini biliyoruz. Bu iki başlıktaki maliyetler ‘ayni maliyetler’ olarak düşünülebilir ve elbette hesaplanmaya kalkışılsa çok büyük paralarla ölçülebilir. Ancak ‘harcama’ yönünden bir hesap için değerli hocalarımız genellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 1920, 1921, 1922 ve 1923 bütçelerini dikkate alarak bir maliyet çıkarıyor. Aslında 1923’ün bütçesini devre dışı bırakmak teknik olarak doğru olabilir ama önceki yılların savaş bütçeleri hep çok büyük açıklar verdiği ve gelecekten borç alınmış olduğu için en azından 1923’ü de dâhil etmek yanlış olmaz. 1920 için 63, 1921 için 75, 1922 için 101 ve 1923 için 145 milyon lira bütçe hesabına göre savaşı fiilen yöneten kurumsal yapı olan TBMM’nin o dönemin kur değeri ile dört yıllık bütçesi 320 milyon dolara yakın çıkıyor. Bu bütçelerin tamamına ‘savaş bütçeleri’ demek de hiç yanlış olmaz. Gelelim, 1922’deki 320 milyon doların bugünkü karşılığına ki onun için de satın alma gücüne göre değişimi dikkate alınca 1922’deki 1.000 dolar, 2022’de 17,7 bin dolara tekabül ediyor. Bu durumda ülkemizin o yokluklar içinde Kurtuluş Savaşı için harcadığı para 5,6 milyar doları aşıyor. “Bizim Kurtuluş Savaşımızın bütçesini neden TL hesaplamıyoruz” diye soranlar olabilir. Bunun cevabı genellikle en doğru TL enflasyonu hesabının dolar üzerinden yapılabilmesidir ki böyle bir hesabın daha herkese doğru fikir verebileceği açık.

Yüksek enflasyon ve bütçe açığı

Osmanlı, subay ve memur maaşlarını ödeyemez haldeydi. İstanbul’da halk yüksek enflasyon yüzünden büyük sıkıntı içindeydi ve ülkede gelir getiren ne varsa yabancıların elindeydi. Böyle bir ortamda Anadolu’da kurtuluş ateşini yakmak da ‘mali engellerle’ doluydu. TBMM gelir sağlamak için vergi kanunları çıkarmak zorundaydı ama halkın vergi verebilecek gücü yoktu.         

Osmanlı Devleti’nin 1912’den itibaren bir felakete dönüşen çöküş süreci, ardından 1914’te başlayan Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkileri, ülkenin ve milletin ekonomisini neredeyse yok etmişti. Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nın başında Edirne’den Hint Okyanusu’na 1 milyon 710 bin kilometrekare toprağa, 22 milyonluk bir nüfusa sahipti ama o savaş bittiğinde yaklaşık 1 milyon kilometrekare toprak kaybedilmiş, Mondros ile beraber gelen işgaller de İstanbul, İzmir gibi ekonomisi daha iyi olan illeri de tahrip etmişti. Kurtuluş Savaşı’nın Misakı Milli sınırları içinde savaşacak, üretecek insan ve mali kaynak bulması çok zordu. Kesintisiz 8 yıldır süren savaşlardan geriye kalan nüfus çoğu yaşlılardan ve kadınlardan oluşan yaklaşık 8 milyon kişiydi. 10 kişiden fazla işçi çalıştıran işletme sayısı yaklaşık 300’dü ve onların önemli bölümü de işgal altındaki yerlerdeydi. Kurtuluş Savaşı için neye ihtiyaç varsa para bulup satın almak, silah ve mühimmatın tamamını da ithal etmek zorundaydık.

En fazla yardım neden komünistlerden geldi?

Kurtuluş Savaşımıza en büyük mali yardımda bulunan ülke Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) oldu. 1917’deki devrimle Rusya liderliğinde sosyalist düzen kurulmuş ve dünya iki bloklu hale gelmişti. SSCB düşman ilan ettiği emperyalist ülkelere ve işgalci piyonlarına karşı bağımsızlık savaşı veren Türkiye’ye bu nedenle para ve silah yardımı yaptı. Moskova’dan Ankara’ya, 11 milyon altın Ruble, 100 bin lira değerinde altın, 37 bin 812 tüfek, 324 ağır makineli ve hafif tüfek, 44 bin 587 sandık mermi, 66 top, 141 bin 173 top mermisi, 3 bin süngü, 1.500 kılıç, 4 bin el bombası ve 20 bin gaz maskesi gönderildi. Kardeş Azerbaycan ise 19 bin Osmanlı altını, 1 milyon Fransız Frangı ve 8 parça petrol poliçesi yardımında bulundu. 20 Ekim 1921’de Ankara Anlaşması ile Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan Fransa da bize, 10 bin 89 tüfek, 1.505 sandık mermi ve 10 savaş uçağı bıraktı. Hint Hilafet Komitesi’nin de 130 bin 250 İngiliz Sterlini yardım toplayıp Türkiye’ye gönderdiği kayıtlarda yer alıyor. Pakistan ya da Afganistan kaynaklı olduğu söylenen yardımların da bu kaynakla ilgili olduğu belirtiliyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar