2025’te faiz ve enflasyon
Bu haftanın en önemli kararı Merkez Bankası Para Politikası Kurulu kararı idi. Karar öncesinde yaptığım çeşitli paylaşımlarda, Merkez Bankası faiz kararında beklentim ile olması gereken arasında fark olduğunu dile getiriyordum. Zira ben de piyasalar gibi Merkez Bankası’ndan ocak ayında 250 baz puanlık faiz indirimi beklerken, ihtiyatlı olanın faiz oranlarının ocak ayında sabit tutulması olduğunu dile getiriyordum. Benzer şekilde TEPAV bünyesinde yaptığımız Para Politikası Değerlendirme Notumuzda da ocak ayında faiz oranının sabit tutulması gerektiğine ilişkin görüş beyan eden üyeler arasındaydım.
Şimdi de faiz kararına ve olası yansımalarına bakalım.
Merkez Bankası ocak ayında 250 baz puanlık bir faiz indirimine giderek politika faiz oranını %47,5’ten %45’e indirdi. Karar metninde, aralık ayında enflasyonun ana eğiliminin gerilerken öncü verilerin ocak ayında öngörülerle uyumlu bir artışa işaret ettiğini iletti. Bu gelişmede, zamana bağlı fiyat belirleme ve geçmiş enflasyona endeksleme eğilimi yüksek hizmet kalemlerinin öne çıktığını belirtti. Son çeyreğe ilişkin göstergelerin, enflasyondaki düşüşü destekleyici seviyelerde bulunduğunu iletti. Öte yandan enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının dezenflasyon süreci açısından risk unsuru olmaya devam ettiğini ileten görüşünü karar metninde korudu.
Bu karar sonrasında, Merkez Bankası politika faiz oranı gerçekleşen enflasyona göre sınırlı reel faiz verirken, reel sektör ve hanehalkının 2025 yıl sonu enflasyon beklentilerinin altında kaldı. Bunu enflasyonu yıl sonunda %21 olan Merkez Bankası tahminine indirme konusunda risk unsuru yaratan bir hamle olarak okuyorum.
Her ne kadar Merkez Bankası ocak ayında enflasyondaki artışın kendi öngörüleriyle uyumlu olduğunu iletse de yönetilen ve yönlendirilen fiyatlardaki artışların ikincil etkilerinin enflasyonu yukarı tetikleme konusundaki riskini göz ardı etmemeliyiz. Bu risk özellikle kamu maliyesi tarafında çok yüksek oranlarda artan kamu giderlerini gözettiğimizde daha da önem arz ediyor. Zira 2024 yılında faiz hariç bütçe giderleri yıllık %61 oranında arttı. Yılın son çeyreğinde personel giderleri yıllık %81 oranında artarken mal ve hizmet alım giderleri ile cari transferler 2024 yıl sonu enflasyonu olan %44’ün 4-5 puan üzerinde arttı. Bu da 2025 yılında bütçe giderlerinin iç talebi destekleyici etkisini ortaya koyuyor.
Yeniden Merkez Bankası kararına gelecek olursak karar metninde öne çıkan hususlardan birisi Merkez Bankası’nın finansal koşulları makro ihtiyati tedbirlerle sınırlama politikaları olacaktır. Karar metnine bakacak olursak Merkez Bankası, dezenflasyon hedefini Türk Lirası’nda reel değerlenme, ilave makro ihtiyati adımlar ve sterilizasyon araçları ile yönlendirmeye devam edeceğini iletiyor. Bu çerçevede Merkez Bankası’nın oyun planını, faiz oranlarını düşürürken talebi makro ihtiyati tedbirlerle sıkı tutarak kontrol etme yönünde aldığını okuyorum. Ancak küresel finansal kriz dönemi sonrasında da bu araçların politika faiz oranı yerine geçilerek uygulandığını biliyoruz. Yine bu dönemde Merkez Bankası’nın %5 olan enflasyon hedefini ıskaladığını ve enflasyonun önce %10’lara, daha sonra %15’lere, %20’lere ve sonrasında da yüksek çift hanelere tırmandığını unutmayalım.
Özet itibarıyla Merkez Bankası’nın 2025 yıl sonunda enflasyonu %21’e düşürebilmesi için en önemli aracı olan politika faiz oranını daha ihtiyatlı kullanması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bu yıl sonu da daha önceki yıllarda olduğu gibi ıskalanan bir hedef yılı olarak Türkiye’nin ekonomi tarihine geçecektir.