2025’te ekonomimiz nasıl şekillenecek (1)?
2024’ün son yazısında yılı pek iç açıcı bir tablo ile kapatmadığımızı nedenleriyle belirtmiştim. Olumlu tarafından bakılınca da önemli ekonomik sorunlarına karşın Türkiye’nin ekonomide istikrarı sağlamak üzere önemli bir manevra alanı olduğunu vurgulamıştım. Yeni yılın ilk iki yazısında ekonomimizin 2025’te nasıl şekillenebileceğini ele almak istiyorum. Doğal olarak, 2025’i nasıl kapatacağımız, manevra alanımızı doğru kullanacak bir ekonomi politikası tasarlayıp tasarlamayacağımız (tasarlayamayacağımız) ile ilgili. Dış koşullar da önemli elbette.
Bugün dış koşullarla başlıyorum. Türkiye büyürken cari işlemler açığı veren bir ülke. Bu yapısal sorunu kıramadıkça –ki kısa-orta vadede çözmek mümkün değil, dış borca bağımlıyız. Bu nedenle, büyük gelişmiş ülkelerin merkez bankalarının faiz kararları çok önemli bizim için. Fed ve ECB 2024’te faiz düşürme sürecini başlattılar. Bu sürecin 2025’te de sürmesi bekleniyordu. Ancak özellikle Fed için, bu sürecin beklenenden daha yavaş geçmesi mümkün. Temel nedeni, Trump işbaşına geldiğinde artıracağını söylediği gümrük tarifelerinin ABD’de enflasyonu yükseltmesi beklentisi. Ancak en azından Fed’in politika faizini artırması ya da sabit tutması beklenmiyor. Kaldı ki ECB’nin faiz düşürme sürecinde bir kesinti yaşanmayacağı öngörülüyor. Dolayısıyla, bizim için, olağanüstü bir gelişme yaşanmadıkça, dışarıdan borçlanabilme ve bunu görece düşük maliyetle gerçekleştirme açısından bir sorun görünmüyor.
Buna karşılık, dünyanın büyük ekonomilerinde büyüme öngörülenden daha yavaş gerçekleşebilir. Bizim açımızdan daha önemli olan ihracatımızın yarıya yakınını gerçekleştirdiğimiz Avrupa Birliği ülkelerindeki olası gelişmeler. Avrupa ekonomisi bu açıdan sorunlu. Ekim’de yayınlanan IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü raporunda Euro Bölgesi’nin 2025’te yüzde 1,2 oranında büyüyeceği tahmin edilmişti. Trump gümrük tarifelerini yükseltirse bu oranın azalması bekleniyor. Avrupa’nın da karşı atakla gümrük tarifelerini yükseltmesi halinde ne olacağı ise belirsiz. Gerçi şimdilik bu tür bir ticaret savaşı beklenmiyor. Peki, Çin’e getirilecek yüklü gümrük tarifeleri Çin’in ihracatını olumsuz etkiler ve Türkiye ve benzeri ihracat kapasitesine sahip ülkeler için bir avantaj olur mu? Yüksek tarifelerin Çin’in ABD’ye ihracatını olumsuz etkileyeceği kesin gibi ama bizim ABD’ye ihracatımız fazla değil; 2024’te toplam ihracatın yüzde 5,8’i.
Bizim için bir diğer önemli değişken enerji fiyatları. IMF’nin aynı raporunda enerji fiyatlarında belirgin bir değişme gerçekleşmesinin beklenmediği vurgulanıyordu. ABD Enerji Ajansı, Brent ham petrolünün varil fiyatının 2025’te 74 dolar olmasını bekliyor. Bu değer 2024’ün son aylarındaki fiyatın değişmesinin beklenmediği anlamına geliyor. Kaldı ki, 2024’ün ikinci yarısında ham petrolün fiyatı ilk yarıya kıyasla daha düşüktü. İlk yarı ortalaması 84 dolar iken son çeyreğin ortalaması 74,5 dolardı. Doğalgaz fiyatları için ise pek net bir resim yok ortada.
Jeopolitik gelişmeler de önemli ama uzmanlık alanım değil. Onlar bir tarafa, küresel finansal koşullar ve enerji fiyatlarındaki olası gelişmeler lehimize görünüyor. Buna karşılık, Trump’un gümrük tarifesi kararları ihracatçılarımızı sevindirecek gibi durmuyor. Enflasyonla mücadele devam edecekse, para politikasının sıkı kalacağı düşünülür ve bunun doğal sonucu olarak paramızın reel olarak değerli kalacağı dikkate alınırsa, ihracatçılarımızın şikâyetleri artabilir. Bir sonraki yazımda, özetlediğim dış koşullar altında, uygulayacağımız ekonomi politikasına bağlı olarak ekonomimizde nelerin yaşanabileceğini tartışacağım.