2025’in en kritik yükü; enflasyon
Şu sıralar enflasyon daha fazla sorgulanır hale geldi. Bu, şüphesiz iyi bir şey… Zira her birimiz enflasyon içinde yüzüyor ama çok azımız, onu ciddiye alıyor, sorguluyor. Hayalî’nin dediği gibi; “Ol mahiler derya içredür, deryayı bilmezler.” Balıklar suyun içindedir fakat suyun farkında mıdır acaba?
Asgari ücretin sıkça tartışıldığı süreçte “artış ne olmalı?” sorgusu üzerinden irdelenen enflasyon, aslında tüm insanlığın sorunu. Değil yalnızca dış dünya, biz de onun pençesinde kıvranıyoruz. Asgari ücretle cebimize girecek olana öylesine odaklandık ki, cebimizden ne çalındığı umurumuzda değil.
ÇÖZEMEZSEK SAĞLIKLI YAPI YOK
Geçen hafta, İstanbul Sanayi Odası ile Hatay, İskenderun, Adana ve Tarsus’ta deprem incelemesinde idik. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan ile sohbette kendine; “2025’in en kritik yükü nedir” diye sordum. İçeride dışarıda, finansta üretimde yığınca yük içinde “enflasyon yükünü” gösteriyordu.
Bahçıvan; “Olabildiğince makul noktaya gelmesi gerek. Çözemezsek, şartlar sağlıklı bir yapıya gelmeyecek. Tüm siyasi aktörler kararlılık göstermeli. Enflasyon düşüşündeki kararlılık sürmeli. Kısa vadede en önemli yük bu. Eğer vazgeçelim dersek, seneye çok daha başka şeyler konuşuruz” diyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP / Stratejiye dair…
Merkez Bankası hedefi inandırıcı mı?
İnansak iyi olur ancak sorun şu ki Merkez Bankası’na da, enflasyon raporlarına da güven yok. Zira sürekli “düştü, düşüyor, düşecek” söylemleriyle bugüne geldik. Hafize Gaye Erkan’ın %36’lık hedefini %44’e çıkardılar. Oysa 5 yılda bu yana “zirveye çıktık, düşüş başlayacak” masalıyla piyasa oyalandı.
2025’te enflasyonu indirebilecekler mi?
Umut etmek istiyoruz fakat kamu kendi eliyle enflasyonu besliyor. Ben buna, “kamuflasyon” diyorum. Bir yandan kamu zamları diğer yandan TÜİK’in gerçek enflasyonu kamufle gayreti… Oysa antienflasyonist program sözü vardı. Sanayiciler dâhil bizleri tedirgin eden kamu zaafı tam da bu…
not/KAMU SÖZÜNDE DUR, TENEKE KENTE GERİ DÖNÜŞ İÇİN DESTEK SAĞLA…
Antakya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Hikmet Çinçin ile kenti konuşuyoruz; “yüzyılın afeti diyorsanız, yüzyılın desteği gerekmez mi?” Haklı da… Antakya’nın ana arterlerinde enkaz kalkmış olsa da ara sokaklar hala moloz yığını. “Burayı, 6’ncı bölge teşviki kurtarmaz, pozitif ayrım gerekiyor.”
Depremin ilk gününde itibaren bölgeye gidip geliyoruz. Büyük yıkımın neticesinde “teneke kent” halini almış burası… “Yaralar ne zaman sarılır?” sorusuna, 5 yıl diyen var, 10 yıl diyen de… Nitekim afet hasarının %48’i Hatay bölgesinde oluşmuş. “Acıyı yarıştırmıyoruz ama başımıza gelen budur…”
Hikmet Çinçin, 3 aylık sürelerle uzatılan “mücbir sebep” konusunda dertli; “Kalkacağı tartışmaları bizi üzüyor. Ticaret erbabı için bitmez tükenmez dertler varken bu tedirginlik üreten söylem yanlış.” Otomobilini, işyerini, tezgâhını kaybeden çok... Gelir yoksa vergisini isteme, SGK, stopaj talebi niye?
Teşvik konusu da ATSO’nun gündeminde… İlçe bazlı teşvik şart diyorlar. Haklılar da… Bazı ilçeler ağır hasarlı iken hafif hasarlılarla aynı kefeye koyan bölge bazlı teşvik niye? Misal Gaziantep’in hasarı, genelin %3’ü iken teşvikin yarısını alması kabul edilemez. Hiç değilse hasar kadar teşvik verilsin.
Sahi, teneke kent haline gelen Hatay’da kamu verdiği sözleri neden tutmaz? Depremin külfeti ortada iken insan hayatını, bütçe gerekçelerine ve kamu maliyesi kısıtlarına bağlamak insanlığa sığar mı?