2025 yılında dünyayı hangi ekonomik koşullar bekliyor?
2025 yılında dünya ekonomisi, çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu zorluklar arasında enflasyon, düşük büyüme oranları, jeopolitik belirsizlikler ve ticaret politikalarındaki gerilimler öne çıkmaktadır.
Enflasyon ve Büyüme Oranları:
Küresel ekonomide enflasyonun düşme eğiliminde olması beklenirken, büyüme oranlarının %3 civarında seyredeceği öngörülmektedir. Ancak bu toparlanma, bölgeler ve ülkeler arasında önemli farklılıklar gösterebilir. Özellikle Avrupa Birliği (AB) ve Çin gibi bölgelerde büyüme hızının yavaşlaması beklenirken, bu durumun temelinde AB’de enerji krizinin uzun vadeli etkileri, yüksek borç seviyeleri ve demografik zorluklar; Çin’de ise emlak sektöründeki süregelen kriz, azalan iç talep ve ihracat pazarlarındaki daralma yer almaktadır. Buna karşılık, ABD ve Hindistan gibi ekonomilerde büyümenin hızlanacağı tahmin edilmektedir. ABD’de güçlü iş gücü piyasası, teknoloji ve yeşil enerji sektörlerine yapılan yatırımların etkisiyle ekonomik aktivitenin desteklenmesi beklenirken, Hindistan’da genç ve dinamik nüfus yapısı, dijitalleşme yatırımları ve güçlü iç talep büyümenin ana itici güçleri olacaktır. Öte yandan, küresel tedarik zincirlerinde devam eden yeniden yapılanma süreci, jeopolitik gerilimler ve finansmana erişimdeki maliyet artışları küresel büyüme üzerinde risk oluşturmaya devam edecektir. Bu bağlamda, ülkelerin para ve maliye politikalarında alacakları kararlar, büyüme dinamiklerini ve küresel ekonomik istikrarı büyük ölçüde şekillendirecektir.
Jeopolitik Belirsizlikler:
2025 yılında Donald Trump'ın ABD'de yeniden başkan seçilmesi, küresel ekonomide önemli belirsizlikleri beraberinde getirebilir. Trump'ın geçmişte olduğu gibi gümrük vergilerini artırma, ticaret politikalarını daha korumacı bir yaklaşımla yeniden şekillendirme ve 'Önce Amerika' (America First) doktrinini tekrar hayata geçirme vaatleri, küresel ticaret üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratabilir. Özellikle Çin ve Avrupa Birliği (AB) gibi büyük ekonomik aktörlerle olan ticaret ilişkilerinde yeni tarifelerin ve ticaret kısıtlamalarının gündeme gelmesi, küresel tedarik zincirlerinde aksamalara yol açabilir. Ayrıca, Trump yönetiminin Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi çok taraflı kurumlara karşı mesafeli tutumu ve ikili ticaret anlaşmalarına öncelik verme stratejisi, küresel ticaret sisteminin mevcut dengesini daha da kırılgan hale getirebilir. Finansal piyasalarda artan belirsizlik ve korumacı politikaların yükselmesi, gelişmekte olan ülkelerde döviz kuru dalgalanmalarını ve sermaye çıkışlarını tetikleyebilir. Bununla birlikte, ABD'nin enerji politikalarında olası bir dönüşüm ve fosil yakıt sektörüne verilen desteklerin artması, küresel iklim hedeflerini de riske atabilir. Tüm bu faktörler, dünya ekonomisinde büyüme hızını yavaşlatma ve küresel ekonomik iş birliğini zayıflatma potansiyeline sahiptir.
Ticaret Politikaları ve Avrupa Birliği:
AB, 2025 yılında ticaret politikaları konusunda zorluklarla karşılaşacaktır. Özellikle Çin ile elektrikli araçlar ve yeşil dönüşüm sürecine yönelik sübvansiyon politikaları konusundaki gerilimlerin artması muhtemeldir. Çin'in AB pazarına düşük maliyetli elektrikli araç ihracatını artırması, Avrupa'daki otomotiv endüstrisi üzerinde baskı yaratırken, AB'nin bu durumu dengelemek için uygulayacağı ek vergiler ve korumacı politikalar iki taraf arasındaki ticari tansiyonu daha da yükseltebilir. Öte yandan, Donald Trump'ın ABD Başkanlığına yeniden seçilmesi durumunda, transatlantik ticaret ilişkilerinde yeni gerginliklerin ortaya çıkması beklenmektedir. Trump yönetiminin “Önce Amerika” yaklaşımı çerçevesinde AB'ye yönelik tarifeleri yeniden artırma ihtimali, özellikle otomotiv, tarım ve teknoloji sektörlerinde gerilimi tırmandırabilir. Ayrıca, küresel tedarik zincirlerindeki kırılganlıklar, enerji güvenliği ve stratejik hammaddelere erişim konuları da AB'nin ticaret politikalarını şekillendirmede belirleyici faktörler olmaya devam edecektir. Bu bağlamda, AB'nin ticaret politikalarında daha esnek ve çok taraflı çözümler üretmesi, ekonomik istikrarını ve rekabet gücünü koruyabilmesi açısından kritik bir önem taşıyacaktır.
Türkiye Ekonomisi:
Türkiye'de enflasyonun 2025 sonunda %30'lu seviyelere inmesi beklenirken, büyümenin %3'ün altında kalacağı öngörülmektedir. Bu durum, işsizlik oranlarının artmasına ve ekonomik aktivitenin yavaşlamasına neden olabilir. Özellikle iç talepteki daralma, özel sektör yatırımlarındaki çekingenlik ve artan finansman maliyetleri, ekonomik büyümenin sınırlı kalmasına yol açabilir. Ayrıca, küresel ekonomik belirsizlikler, jeopolitik riskler ve döviz kuru oynaklığı, finansmana erişimi zorlaştırarak şirketlerin büyüme potansiyelini sınırlayabilir. Kamu maliyesinde sürdürülebilirlik, verimliliği artıracak yapısal reformların hayata geçirilmesi ve yatırımcı güveninin yeniden tesis edilmesi, ekonomik istikrar açısından kritik bir önem taşımaktadır. Öte yandan, genç iş gücü arasındaki işsizlik oranlarının artması ve beyin göçü gibi sorunlar da uzun vadede ekonomik kalkınmayı tehdit eden unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Tüm bu faktörler, Türkiye ekonomisinin kırılganlıklarını azaltmak ve sürdürülebilir bir büyüme modeli oluşturmak için kapsamlı ve kararlı adımlar atılmasını zorunlu kılmaktadır.
Sonuç olarak, 2025 yılında dünya ekonomisi enflasyon, düşük büyüme, jeopolitik belirsizlikler ve ticaret politikalarındaki gerilimler gibi çeşitli zorluklarla karşılaşacaktır. Bu faktörler, küresel ekonomik istikrarı tehdit edebilir ve ülkelerin ekonomik politikalarını yeniden gözden geçirmelerini gerektirebilir.
Kaynakça
haberler-dunya-54630458?utm">https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54630458?utm
https://www.pwc.com.tr/tr/gundemdeki-konular/yayinlar/dunyada-ve-turkiyede-ekonomik-gorunum.pdf