2025: Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni Trump döneminin çıkmazları ve fırsatları
HAKAN AKBAŞ
DGA Group Türkiye’den Sorumlu Başdanışman
Yeniden başkan seçilen Donald Trump 20 Ocak’ta yemin ederek görevine başlıyor. İlk dönemine göre daha tecrübeli, aklı başında, az konuşan bir Trump, milyarderlerden kurulu kabinesi ile iş başı yapıyor.
Yeni yıl, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni dinamikler yaratacak bir dönemin kapısını aralıyor. Beş temel başlıkta incelenebilecek bu ilişkiler, çıkar çatışmaları ve fırsatlarıyla hem iki ülke liderleri hem de bölgesel dengeler için belirleyici olacak.
1) Türkiye’nin ihracati, tarifeler ve yeni bir serbest ticaret anlaşması
ABD’nin "Önce Amerika" korumacı ticaret politikaları, Türkiye’nin ABD’ye ihracat stratejilerini yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. "Tarife Adamı" lakaplı Trump, ABD’nin ticaret açığı verdiği ülkelere %10 ile %60’a varan oranlarda gümrük tarifeleri açıklayacak.
Türkiye’nin ABD’ye ihracatı, %3,6 oranında artarak 23 milyar 620 milyon dolar, ithalatı ise, %0,2 oranında azalarak 29 milyar 364 milyon dolar, dış ticaret hacmi ise %1,5 oranında artarak 52 milyar 984 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu artışın yeni yılda sürdürülebilirliği ise belirsiz. ABD’nin özellikle demir çelik ve otomotiv gibi kritik endüstrilerde yeniden tarife koyma ihtimali, Türkiye’nin bu alanlardaki rekabetçiliğini zorlayabilir. Asıl tehlike ise Çin’e getirileceği kesin olan %20-30 oranında öngörülen tarifelerin bir ticaret savaşını tetiklemesi durumunda, Çin’in elinde kalacak ilave kapasiteyi Türkiye’nin hedef ihracat pazarlarına ucuza yollayarak büyük zarar verebilmesi. Çinlilerin bir sözü vardır: "Filler tepişirse olan çimlere olur."
Geçtiğimiz yıllarda ABD’nin çelik ithalatına uyguladığı %25’lik tarife, ihracatçıların maliyetlerini önemli ölçüde artırmıştı. 2025’te benzer bir adımın atılması durumunda ve Çin-ABD ticaret savaşı sonrası dolaylı olarak, özellikle Türk otomotiv yedek parça, makine ve beyaz eşya ihracatında ciddi kayıplar yaşanabilir. Ancak ABD’deki ortak işletmelerin Türkiye ile ortak çıkarları savunma konusundaki baskısı, bu tarifelerin yumuşatılmasını sağlayabilir. Türkiye’nin bu ticari baskılarla başa çıkmak için Washington ile hem 100 milyar dolarlık ticaret hedefini masaya getirmesi hem de ABD ile bir serbest ticaret anlaşması yapması gündeme gelebilir. Ankara’da yılbaşı öncesi yaptığımız temaslar, AB ile ilişkilerden büyük bir hayal kırıklığı yaşayan hükümetin bu opsiyonu masaya getirebileceği yönünde.
2) F-35 Programı ve NATO’nun geleceği
Türkiye’nin F-35 programına geri dönüşü, hem teknik hem de siyasi anlamda Ankara için önemli bir kazanç olur. Ancak bu sürecin Cumhurbaşkanı Erdoğan düzeyinde Trump yönetimi altında yeniden masaya getirilmesi şart. Geçmişte, Türkiye’nin S-400 savunma sistemi alımı nedeniyle dışlandığı bu program, Rusya-Ukrayna savaşı ve Orta Doğu’daki Rusya-Türkiye ikili ilişkilerindeki son gelişmeler ile yeniden ele alınmalıdır. Ankara, Kongre’de onaylanan F-16 filo alımı için halen üretici firma Lockheed Martin ile fiyat pazarlığında anlaşamadı. Yeni jenerasyon platform olan F-35 yerine F-16’ların satın alınması Ankara’da hala tartışılan önemli bir mesele. İş insanı refleksi ile anlaşma peşinde olan iki liderin bu meseleyi (eğer Trump kendi personelini Pentagon gibi müesses nizamın kalesi kritik pozisyonlara atayabilirse) kolaylıkla halledebileceklerini düşünüyorum.
Trump ile NATO, Amerikan savunma sanayii satın alma kooperatifi olarak işlevine devam edecek. Trump’ın üye ülke harcama hedefini %2’den %5’e çıkarma çabaları, Türkiye’nin savunma bütçesinin yeniden şekillenmesini zorunlu kılabilir. Ancak bu hedefin, birçok NATO ülkesinden ciddi direnç görmesi bekleniyor. Türkiye, bu dönemde savunma harcamalarını artırırken yerli savunma sanayisini daha fazla desteklemeye yönelik adımlar atabilir. F-35’in yeniden satın alınması, yeni %5’lik hedefe ulaşması için de bir fırsat olabilir.
3) Orta Doğu ile Suriye dinamikleri ve YPG
Trump yönetimi altında Orta Doğu’da dengelerin yeniden kurulması bekleniyor. Seçilen ABD başkanlarının ilk 12 ayda Orta Doğu’ya bulaştığı pek görülmemiştir. Netanyahu, İran’a yeni saldırılar planlıyor olmasına rağmen Trump’ın kendi döneminde İran ya da başka bir devlet ile savaş başlamasına asla izin vermeyeceğini düşünüyorum. Bununla birlikte, Trump’ın Suudi Arabistan’ı İsrail ile İbrahim Anlaşması’na yeniden dahil etme planları, Netanyahu hükümetinin sonu anlamına gelecektir. İbrahim Anlaşması’nda İsrail, Filistin’de çift devlet çözümünü ve Filistin’i tanımak zorunda. Netanyahu’nun görevini kaybetmesi, İsrail ile Türkiye arasında yeni bir sayfa açılmasına yardım edebilir, iki ülkeyi ABD nezdinde bölgesel stratejik müttefik olarak daha fazla öne çıkarabilir.
Suriye cephesinde, Trump yönetiminin SDF’nin silahsızlandırılması konusunda adımlar atması, Pentagon’un 2000 askerini çekmesi ya da yeniden konuşlandırması, Türkiye’nin güneydeki güvenlik endişelerini hafifletebilir. Ancak bu politikaların uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri bulunmakta. ABD Kongresi’nde Lindsey Graham gibi silah lobisi şahinlerinin baskısı altında kalacak olan Trump, Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki zayıf çoğunluğu nedeniyle bu politikaları hayata geçirirken denge kurmak zorunda kalacak. Türkiye ise Suriye’deki yeni yönetimin üzerindeki nüfuzunu kullanarak guney sınırında daha etkin bir rol üstlenmek için ABD’ye olan baskısını derinleştirecek.
4) Güçlü dolar ve Fed para politikalari
2025 yılı, ABD dolarının uluslararası piyasalarda baskın olduğu bir dönem olacak. Son ABD Merkez Bankası toplantısı Fed’in 2025’te faiz indirimi politikalarından uzak duracağına işaret etti. Trump’in MAGA ve tarife poltikalarıyla ABD’ye önemli yatırımların akmasını ve ekonomiye büyüme anlamında büyük katkı sağlamasını bekliyorum. Yeni yılda güçlü doların gelişmekte olan ülkeler üzerindeki etkisi daha da hissedilecek. Türkiye, bu dönemde TL’nin değer kaybını engellemek için sıkı bir para politikasını daha uzun bir süre daha uygulamak zorunda kalabilir.
2024 yılında yaşanan çift haneli enflasyon, 2025’te dış ticaret dengesi üzerinde olumsuz etkiler yaratmaya devam edebilir. Ancak bu baskı, ihracatçılar için değerli bir avantajı da beraberinde getiriyor. Türkiye’nin, doların güçlü olduğu bir dönemde Afrika ve Asya pazarlarına yönelik alternatif stratejiler geliştirmesi kritik olacak.
5) Dış politika dengesi: Trump ve Erdoğan
Trump ile Erdoğan arasındaki ilişkiler, 2025’te daha dengeli bir şekilde ilerleyecek gibi görülüyor. Ancak bu dengeler, Trump’ın atamalarının Senato’da konfirme olması ve ABD Kongresi’nin tutumuna bağlı olacak. Lindsey Graham gibi şahin siyasetçilerin, “Türkiye müttefikimiz ama Suriye’de müttefikimiz Kürtlere karşı operasyonlar sorgulanmalı” gibi çatlak sesler, iki taraf arasındaki güveni zedeleyebilir. Trump’ın ilk atamalarından birisi, Türkiye’ye 30 yıllık dostu ve gayrimenkul milyarderi Tom Barrack’ı büyükelçi olarak atamak oldu. Washington DC’de bir söz vardır – “personel politikadır” diye. Bu da hiç şüphe yok ki Trump’ın Ankara’ya verdiği öneme işaret ediyor.
Trump’ın Pentagon, istihbarat, güvenlik ve dış politika atamaları, bu denklemi daha karmaşık hale getirebilir. Senato’nun bu atamalara vereceği onay, Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılıp açılamayacağını belirleyecek. İlk döneminde olduğu gibi Erdoğan ve Trump’ın dünyada en fazla direkt konuşan liderler arasında olacağını düşünüyorum. Ankara’ya mesafeli davranan ve Türkiye Cumhurbaşkanı’nı Beyaz Saray’a davet etmeyen Biden yönetiminin aksine, direkt samimi açık diyalogun yeni dönem ilişkilerde en büyük kazanç olacağı açıktır.
Sonuç; Yaparsa Erdoğan ve Trump yapar
2025, Türkiye ile ABD arasında karmaşık ancak umut vaat eden bir dönemin yılı olacak. Ankara, Trump’ın ikinci dönemini dikkatli bir iyimserlikle bekliyor. Dünyanın öngörülemeyen riskler yaşadığı en hassas dönemde, birbirini çok iyi tanıyan iki tecrübeli dünya liderinin, ikili ilişkileri saydığımız beş farklı alanda pragmatik ve çözüm odaklı yeni bir ilişki kurgulaması hem ABD hem de Türkiye için çok önemli.