2025 tahminlerim

Ussal ŞAHBAZ
Ussal ŞAHBAZ Global İşler

Bir yılı daha geride bıraktık. Geçen sene 2024 için yaptığım üç tahminden ikisi tutmuş (Sonuçları haftalık e-posta bültenimde değerlendirdim: (www.globalisler.com). 2025 için de yine üç tahminde bulunacağım. Tahminlere geçmeden küresel trendleri anlamak için dilerseniz, geriye doğru bir adım atıp, büyük resme beraber bakalım.

 

Dünyaya geldiğim 1981 yılında Çin ekonomisinin büyüklüğü Avrupa Birliği ekonomisinin 15'te 1'i kadarmış. Bugün Çin ve AB ekonomilerinin büyüklüğü aşağı yukarı aynı. Fakat 1981'de Avrupa Birliği'nin 10 üyesi vardı, bugün 27 üyesi var. Yani Avrupa Birliği şişmanlamış ama verimsizleşmiş. Tabii, bu şişmanlama AB’ye giren ülkeler için çok faydalı oldu. Mesela Polonya bir nesil içinde orta gelir tuzağından kurtuldu. Ancak hepsinin iyi eğitimli gençleri artık Batı Avrupa’ya göçüyor.

 

İlginç bir karşılaştırmayı da AB ile ABD arasında yapalım. 2008’deki küresel finans krizinden bu yana ABD ekonomisindeki toplam verimlilik artışı, AB’dekinden yüzde 50 daha yüksek olmuş. Ülkedeki muhafazakârlarla liberaller, zenginlerle yoksullar ve tabii ırklar arasındaki bölünmüşlüğüne rağmen ABD bu başarısını, dünyanın en iyi üniversitelerine sahip olmasına borçlu. İyi üniversiteler kaliteli göçmen alabilmek demek. İyi üniversiteler, büyük işler kurabilecek teknolojiler geliştirebilmek demek. Üniversite sisteminin başarısının sonucu olarak ABD’de kurulan dijital şirketler son 25 yıldır, artık ekonominin büyük kısmının kaydığı dijital dünyayı da kolonize etti. Bu şirketler hızlarını alamayıp, iki paragraf sonra anlatacağım gibi, Amerikan yönetimi üzerinde de nüfuzlarını her geçen gün artırmaya devam ediyor. 2024’te Türkiye’de Instagram’ın kapatılıp açılması gibi tuhaf olayları anlamlandırmak için bu şirketlerle egemen devletler arasındaki güç çatışmasını anlamak gerekiyor. Bana göre bu film, hız kaybetmeden 2025 yılında da devam edecek.

 

Çin’in son 30 yıldaki büyüme hikâyesi ise dünyaya Batı bloku dışındaki sistemlerin de ekonomik anlamda başarılı olabileceğini gösterdi. Çin’in bu başarısı ise iki boyutuyla önemli. Birincisi, son yıllarda iktisadi performansları ile öne çıkan Çin, Singapur ya da Körfez ülkelerinin hiçbiri demokrasi değil. İkincisi, bu ülkelerde kapitalist sistem bizim bildiğimiz dinamikleri ile işlemiyor. Mesela Çin dünyadaki tüm talepten daha fazla güneş paneli veya pil yatırımı yapıp 10 yıl sonra pazarı domine edeceği bir hikâyeye odaklanabiliyor. Batı’daki piyasa sisteminden bu uzun vadeli düşünce tarzını beklemek zor.

 

2024 seçimler yılıydı. Belki de en öngörülebilen seçim sonucu Trump’ın ABD seçimlerini kazanması oldu. En öngörülemeyen yönetim değişikliği ise Suriye’de oldu. Demek ki, ya demokratik rejimler daha öngörülebilir ya da konunun uzmanları henüz demokratik olmayan ülke dinamiklerini gözlemlemeyi öğrenemediler. Biz önümüzdeki duruma bakalım: Trump basit düşünceleri olan bir başkan. Bunların en önemlisi ise  “Önce Amerika!” Yani beni dünyanın kalanı ile uğraştırmayın, kendi işime bakayım, diyor. Bir bakıma ABD özüne dönüyor. ABD’nin 1942’den önce ne kadar kendi içine kapalı bir ülke olduğunu hatırlamak isteyenler, bu aralar Netflix’te oynayan “Churchill at War” belgeselinde Winston Churchill’in ABD Başkanı Franklin Roosevelt’i savaşa katılmaya ikna etmek için neler çektiğini izleyebilir.

 

İkinci Trump döneminin bence en ilginç unsuruysa Trump’ın “tekno-bro”larla kurduğu yakın ilişki. Tekno-bro, teknoloji sektöründe işini her şeyin önüne koyan, rekabet ve çalışmayı göklere çıkaran, bu sayede gelişecek teknolojinin hem kendisini zengin edeceğini bilen hem de dünyayı kurtaracağını savunan, bu paradigmanın dışında ise başka bir çıkış yolu olduğuna inanmayan bir erkek modeli. Tekno-broların en önemli temsilcisi ise Elon Musk. Başkan Trump’ın yanından artık hiç ayrılmıyor. Trump döneminde daha birçok tekno-broya yönetimde önemli roller verilmesi bekleniyor. Tabiatı gereği içine dönük olan tekno-brolarla Trump arasındaki ilişkisi devam ettikçe ABD’nin içe dönüklüğünün artacağını düşünüyorum.

 

Şimdi makrodan mikroya dönelim. Kendi içine dönen ABD, bizim neslimizin Batı medeniyetinin liberal değerlerinin üstünlüğüne olan inancını altüst eden Çin ve ekonomik olarak can çekişen Avrupa’nın olduğu büyük resimde 2025’e dair tahminlerimle bitirelim:

-          Küresel istikrarsızlıklar, özellikle artık ABD’ye güvenemeyecek durumda olan hem Avrupa hem de Ortadoğu’daki devletlerin artan savunma harcamaları, Türkiye’deki savunma sektörü için önemli fırsatlar sunacak. Daha önce savunma, iklim ve yapay zekâ teknolojilerinin bu dönemin yatırım tezi olduğunu yazmıştım. Bana göre Türkiye’de ilk savunma teknolojisi alanındaki unicorn da 2025’te çıkacak. Hangi şirket olacağını göreceğiz.

-          Çin’den Türkiye’ye doğrudan yatırımları 2025’te ikiye katlanacak. Bu iddialı hedefin ana motoru ise Çin olacak. Zira Çinli üretim şirketlerinin jeopolitik nedenlerle kapasitelerinin bir kısmını yurtdışına taşımak istiyor. İlk örneğini BYD ile gördüğümüz bu trend devam edecek.

-          Donald Trump ile Elon Musk’ın kankalığı sona erecek. Bu bir tivitle mi olacak, yoksa birdenbire küsüp birbirilerini ghostlamalarıyla mı olacak bilmiyorum. Ama bu iki karakterin kankalığının 2025’in sonunu göremeyeceğini düşünüyorum. Beraber izleyip göreceğiz. İkili bozuşsa da ABD yönetiminde tekno-bro zihniyetinin egemenliği sürecektir. Bu da Amerikan dijital şirketlerinin dünyadaki güç kaynağı olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar