2022’de ekonomi-politik alanda dünyayı bekleyen trendler
Zorlu bir yılın ardından 2021 nispeten bir toparlanma yılı olarak geçti sayılır. Nitekim rakamlar bunu teyit eder nitelikte. Yılın ikinci çeyreğinde baz etkisiyle yüzde 20’nin üzerinde büyüyen Türkiye ekonomisi, üçüncü çeyrekte de yüzde 7,4’lük bir büyüme kaydetti. Büyümenin itici gücü ihracat. İhracatın büyümeye katkısı 6,8 düzeyinde gerçekleşti. Pandeminin tedarik zincirinde yarattığı kırılımlar ihracatımız için önemli bir fırsat unsuru haline geldi, dış talep arttı. Sanayicimiz ve ihracatçımız da var gücüyle bu talebi karşılamaya yönelik olarak çalışıyor. Bu fırsat unsurunu orta ve uzun vadede, yeni kazanılan ve/ya payımızın arttığı pazarlarda sürdürülebilir kılmamız gerekiyor. İhracatımızın kasım sonu rakamları bu yolda ilerlediğimizin bir göstergesi. 21 milyar 468 milyon dolarlık ihracatla kasım ayında bir aylık bazda bir rekora daha ulaşıldı. 11 aylık ihracatımız 203.1 milyar dolar, yıllık bazda ihracatımız ise 221 milyar dolara ulaştı.
Önümüzdeki yıla ilişkin dünya ekonomi-politiğine ilişkin çeşitli beklenti ve öngörüler mevcut. 2022’de dünya ekonomisinin bazı tahminlere göre yüzde 3,9 büyüyeceği öngörülüyor. 2022 yılının sonunda global GSMH’nin yüzde 96’sını oluşturan 77 ülkeden 66’sının üretimlerinin pandemi öncesi durumlarına veya daha üst seviyelere ulaşacağı, 11’inin ise daha geride kalacağı da öngörüler arasında. Önümüzdeki 10 yıllık süreçte tüm dünyada etkili olacağı düşünülen birtakım trendler mevcut. Bu trendleri tetikleyen sebepler genel olarak ekonomik gücün değişimi, teknoloji, nüfus değişimi, çevresel konular, değişen kültürel değerler olarak sıralanıyor. Bu gelişmelerin tetiklediği megatrendler ise akıllı şehirler, sağlıklı yaşam, paylaşım ekonomisi, deneyimin ön plana çıkması, cinsiyetlerin oynadığı rolün değişmesi, döngüsel ekonomi, sürdürülebilir yaşam, dijital yaşam, çok-kültürlülük, kişiselleştirme, iş hayatında yeni çalışma modelleri, orta sınır gelir düzeyinin yeniden tanımlanması, değişen aile dinamikleri, değişen alışveriş alışkanlıkları olarak önümüzde duruyor. İhracatçıların işletme yapıları ve hizmetlerinde hangi trendlere odaklanılması gerektiğini, bu trendlerin etkilerinin ve önceliklerin farklı coğrafyadaki tüketicilere göre nasıl değiştiğini, tüketicilerin en çok ne kapsamda harcamalarını artırdığını, hangi trendlerin yeni oluşmaya başladığını ve hangilerinin olgunlaşma döneminde olduğunu anlaması rekabetçiliklerini korumaları ve artırmaları açısından çok hayati bir rol oynuyor. Euromonitor’un analizleri, tüketicilerin daha kaliteli, daha uzun süreli dayanan, ilave faydaları olan, çok yönlü özellikleri olan ve kullanıcıların hayatlarını kolaylaştıran ürün ve hizmetleri tercih ettiklerini, alışveriş sürecinin yeniden konumlandığını ve tüketicilerin e-ticaret kapsamındaki harcamalarını artırdığını gösteriyor. Önümüzdeki dönemde ise dijital yaşam, sürdürülebilir yaşam, sağlıklı yaşam alanındaki harcamalarda önemli bir artış olacağı tahmin ediliyor. İhracatçılarımızın ihraç pazarlarına göre bu harcama artışının farklılık göstereceğini de bilerek konumlanması önemli. Araştırma firmasının çalışma sonuçlarına göre önümüzdeki 5 yılda, örneğin, Kuzey Amerika'da sürdürülebilir yaşam ile ilgili harcamaların önemli bir seviyede artacağı tahmin edilirken, deneyim ile ilgili harcamalardaki büyüme oranın kısıtlı kalacağı öngörülüyor. Latin Amerika bölgesinde ise sürdürülebilir yaşam ile ilgili harcamaların artış hızının daha düşük seviyede olması beklenirken, deneyim ile ilgili harcamalar çok daha hızlı artması bekleniyor. Bu açıdan bakıldığında gelişmiş olan ülkeler için sürdürülebilir yaşama yönelik harcamalardaki artışı hızı önde gelirken, gelişmekte olan ülkelerde deneyimler ile ilgili harcamaların daha yüksek oranda artacağı tahmin ediliyor. Tüketici davranışları genel eğilimleri şekillendirdiğinden bunları anlamak işletmelerin ekonomi-politik alanda dünyayı bekleyen trendlere göre pozisyon alması açısından stratejik öneme sahip.
Ekonomist dergisi geçen yıl 2021’de dünyayı bekleyen trendleri, aşı savaşları, ekonomik toparlanmada karışık bir görünüm, yeni dünya düzensizliğini onarma çabaları, ABD ve Çin arasında daha fazla gerginlik, şirketlerin ön cephede rol alması, teknolojinin hız kazanması, seyahat kısıtları nedeniyle özgürlüğü kısıtlanan bir dünya, 2020’de olduğu gibi sürekli ertelenen etkinliklerin olacak olmasından ötürü bir deja vu yılı beklentisi, iklim mücadelesi açısından fırsat, diğer riskler açısından uyanış alarmı başlıklarında ele almıştı. Bu yıl da; demokrasi mi otokrasi mi, pandemiden endemi’ye, enflasyon endişesi, iş hayatının geleceği, teknoloji, kripto paralarının yükselişi, iklim çatırtısı, seyahat meselesi, uzay yarışları gibi bazı trendlerden bahseden bir makale yayınladı. Bu çalışmada, ABD’de yapılacak ara dönem seçimleri ve Çin Komünist Partisi’nin kongresi ile iki rakip sistemin hangisinin istikrar, büyüme ve inovasyona daha çok katkısı olduğu, bu rekabetin ticaret, teknoloji düzenlemeleri, aşılama ve uzay çalışmaları alanında ne gibi yansımaları olacağı; yeni anti-virüs hapları ve aşılama ile gelişmiş ülkeler için pandeminin bir sorun olmaktan çıkıp sıradan bir endemik hastalık boyutuna geçerken gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir tehdit olmaya devam edip etmeyeceği; tedarik zincirindeki kırılmalar ve enerji talebindeki artışın tetiklediği enflasyonun geçici olduğu düşünülse de Britanya dahil bazı gelişmiş ekonomilerde stagflasyon riskinin ciddi boyutlarda olduğu; geleceğin iş modelinin hibrid bir çalışma modeli olduğu kesin olsa da hangi işlerin uzaktan yapılacağı ve kimlerin uzaktan çalışabileceği konusunun ve ayrıca bunun adil bir şekilde düzenlenip düzenlenemeyeceğinin belirsiz olduğu; tüm yıkıcı teknolojilerde olduğu gibi kripto para piyasasında da düzenleyicilerin kural koyması, merkez bankalarının da kripto piyasasında kendi dijital paralarıyla yer almaya başlamasının bu alanda merkez bankaları ve diğer piyasa oyuncularıyla ciddi bir çekişmeyi getireceği; yaşanan yangınlar, doğal afetler her ne kadar iklim değişikliği konusunda mücadeleyi acil kılsa da bu konuda politika yapıcıların bir öncelik gözetmediği, dekarbonizasyon için Batı dünyasının Çin ile iş birliği yapmasının elzem olduğu; ekonomilerin yeniden açılmaya başlamasıyla seyahat hizmetleri toparlansa da Avustralya, Yeni Zelanda gibi sıfır-vaka politikası izleyen ülkelerin varlığının virüsün dünya çapında bir pandemiden endemiye evirilmesine engel teşkil ettiği; 2022 yılının birçok kişinin parasını ödeyerek, birbirine rakip muhtelif firmalar tarafından uzay yolculuğuna çıkabileceği bir yıl olacağı, Çin’in yeni uzay istasyonu inşasını bitireceği, film yapımcılarının yerçekimsiz ortamda film çekmek için rekabet halinde olacağı değerlendiriliyor.
Tüm bu konulara ilişkin olacakları yıl boyunca takip edeceğiz. Ümidimiz yeni virüs mutasyonlarının ekonomik ve sosyal hayatı menfi olarak etkileyecek şekilde gelişmemesi.