2022 için iyimser olmak oldukça zor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Henüz COVID-19 pandemisi başlamamış olduğu için dünya ekonomisi ile ilgili 2020 yılı tahminleri oldukça iyimserdi. 2021 tahminleri ise pandeminin kontrol altına alınması, bu süreçte maliye politikalarının etkili bir şekilde kullanılması ve aşıların da devreye sokulmuş olmasıyla ihtiyatlı bir iyimserlik içeriyordu. 2022 tahminleri ise maalesef şimdiden oldukça karamsar olmak durumunda. Nereye baksak, dünya ekonomisi ve siyaseti ile ilgili risklerin artmış olduğu görülüyor.                 

Tam dünyada COVID-19 ile savaşta üstün bir duruma geliniyor derken ortaya çıkan omikron varyantı bütün beklentileri bozdu. Evet, belki bu varyantın öldürücülüğü daha az, ancak çok daha çabuk yayılma potansiyeli olması nedeniyle çok daha fazla insan bu mikrobu kapacak. Aşıların pozitif etkisine rağmen nette hastane kullanımında ve ölüm sayılarında düşüş bile olmayabilir. Yeni varyanta yönelik olarak alınmaya başlanan tedbirler aynı zamanda ekonomilerin işleyişinin bir süre daha 2020 öncesine dönmeyeceği anlamına geliyor. Anlaşılan bu mikropla daha çok uzun süre yaşamak (eğer şansızsak da ölmek) durumundayız.

Hastalıkla ilgili bu durum Fed ve diğer merkez bankalarının para politikalarını da zorlaştırıyor. Eğer dünyada yaşanmakta olan enflasyon salt ekonomilerdeki ısınma yüzünden meydana gelmiş olsaydı, Fed çoktan faiz artırımlarına başlamıştı bile. 2000’li yılların ortalarında bugünkünden çok daha az bir enflasyonla karşılaştığında bile Fed, kimsenin gözünün yaşına bakmadan, faizleri 1.5 sene gibi kısa bir sürede yüzde 1’den yüzde 5’in üzerine artırmıştı. Fed, aslında 2016’da para politikasında normalizasyona gitmek için artırımlara da başladı, ama bu artırımlar çok yavaş ve düşük oranlıydı. Bunun ana sebebi o günlerde çok güçlü enflasyon sinyalleri olmaması ve 2009’dan beri yaşanan anormal düşük faiz ortamında yüksek borçluluk oranlarına ve endeks değerlerine ulaşan piyasaları rahatsız etmeme kaygısıydı. Bugün enflasyon artık bir sinyal olmaktan çıkıp bir realiteye dönse bile, piyasa kaygıları da artarak devam ediyor. Bu da Fed’in doğru kararları doğru zamanda alması konusunda önemli bir risk.                     

2022’de jeopolitik gelişmelerin de artan bir risk unsuru olmaya devam edeceği şimdiden görülüyor. Rusya’nın Ukrayna üzerindeki planlarının ne olduğu tam bilinmemekle birlikte eğer durum gerçekten de Batı medyasında çizildiği şekilde Rusya’nın bu ülkeyi işgalini içeriyorsa, bu çok ciddi bir durum demektir. (Karadeniz komşumuz olan 2 ülke arasında bir sıcak savaş olması durumunda kuşkusuz ekonomik olarak etkilenen ülkelerin başında biz geliriz.) Çin’in emperyal emelleri de giderek rahatsız edici boyutlara ulaşmakta. Her ne kadar ABD bu durumu bir yere kadar tolere etse de, Dünya’yı domine eden güç imajını korumak için bir noktada tepki göstermek durumunda kalabilir. Ancak, Çin’in dünyanın en büyük 2. ekonomisi olması ve başta ABD olmak üzere Batı’nın bu ülkeyle güçlü ticari bağları olması nedeniyle bu tepkiler beklenenden zayıf kalacaktır. Diğer bir komşumuz İran ise Trump döneminde ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesi sayesinde nükleer güç konusunda önemli atılımlar sağladı. Bu ise başta İsrail olmak üzere çevre ülkeler için büyük bir risk unsuru olarak görülüyor. (Her ne kadar aynı zamanda İran’da bir liberalleşme ortamı oluştuğundan söz ediliyorsa da, bu tip teokratik rejimler kolay kolay ellerindeki gücü devretmezler.)                

Tabii, ekonomileri etkisi almaya devam eden (ve giderek de çok daha fazla etkilecek olan) bir olgu da “küresel ısınma” olgusu. Bu konuda COP26 gibi eskiye göre daha amaca yönelik toplantılar yapılıyorsa da, maalesef uluslararası bağlayıcılığı olan kararlar bir türlü alınamıyor. (2015 yılında Paris İklim Anlaşması ile küresel ısınmanın 1.5 derece ile sınırlanması kararlaştırılmıştı. Ancak şimdiye kadar ülkelerin Birleşmiş Milletler'e sundukları iklim taahhütleri, dünyayı 2.7 derecelik bir ısınmaya yükseltecek kadar yetersiz. Böyle bir ısınma durumunda ise biyoçeşitlilik büyük ölçüde tükenecek, gıda güvenliği düşecek ve aşırı hava koşulları çoğu kentsel altyapının başa çıkma kapasitesini aşacak.) Nitekim bu durumun çevre, iklim, gıda ve enerji fiyatları üzerindeki etkilerini giderek daha yoğun bir şekilde yaşıyoruz.          

Kuşkusuz dünyada önümüzdeki seneye damgasını vurma ihtimali yüksek olan tüm bu riskler az veya çok bizim ekonomimizi de etkileyecek. Bizim ise iktisaden bu risklere ne kadar hazır olduğumuz tartışılır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar