2021 reform gündemi: Dijital kodamanlar ve kaynak dağılımı
Bu yılı bitirirken dünyada ve Türkiye’de uzun vadeli piyasa dinamizmi trendlerine bakalım. Son yıllarda teknoloji gelişse de verimlilik neden artmıyor? Rekabet neden azalıyor? Bu soruların cevaplarını TEPAV’daki 6. Merih Celasun’u Anma Günü’nde Prof. Dr. Ufuk Akçiğit ile tartıştık.
Başta ABD olmak üzere, global piyasalarda özellikle Google ve Facebook gibi “dijital kodamanlar”ın tekelleşmesine bu köşede sık sık dikkat çekiyorum. Bu tekelleşmenin ana kaynağı dijital piyasaların veriye dayalı yapısı. Dijital kodamanlar topladıkları kullanıcı verilerini, tabiatı gereği herkese ilan edilen patentlerin aksine, kimseyle paylaşmadıkları için dijital piyasalarda bilgi geleneksel piyasalardan daha yavaş yayılıyor. Tekelleşmenin en büyük tehlikesi dijital kodamanların büyüdükçe devlet dairesine dönmesi. Ufuk’un araştırmalarına göre, bir mucit kendi işini bırakıp veya satıp bu büyük şirketlerde çalışmaya başladıktan sonra maaşı ortalama yüzde 15 artarken, patent performansı ortalama yüzde 5 düşüyor. Oysa, mucitlerinin başında olduğu şirketler kurulduktan beş yıl sonra mucitleri başında olmayan şirketlere göre yaklaşık yüzde 50 daha yüksek büyüklüğe erişiyor.
Türkiye’de verimlilik ve piyasa dinamizmini analiz edince 2013 milat gibi görünüyor. İzak Atiyas ve Ozan Bakış’ın geçen sene yayımlanan çalışmasına göre 2013’ten bu yana ekonomimizde verimliliğin artış hızı bir önceki on seneye göre yarıya inmiş. Ekonominin çoğunu oluşturan hizmet sektöründe verimlilik eskiden hiç artmazken 2013’ten beri düşüşe geçmiş. Yani Uber’e izin verilmemesinden fintek sektörüne kadar aşırı regülasyonlarla kısıtladığımız hizmet sektörü eskisinden daha verimsiz hale gelmiş. İnşaatta verimlilik artışı altıda bire, sanayide ise yarıya düşmüş.
Kredileri kim alıyor?
2013’ten beri ekonomimiz kredi muslukları açıldıkça büyüdü, kapanınca küçüldü ya da yerinde saydı. Dış kaynak geldikçe kredi musluklarını açabildik. Bu yaz olduğu gibi dış kaynak olmadan kredi musluklarını açınca ise dengesizlikler arttı, kaynaklar ev ve araba kredilerine gittiği için mesela şimdi restoranlara devlet yardımı yapılması gerektiğinde kaynak kalmadı. Peki bu kredileri kim alıyor? Malum kredi artışının ana araçlarından biri Kredi Garanti Fonu’ydu. TCMB’den Tuba Pelin Sümer ve Gülcan Yıldırım Güngör’ün araştırmasına göre 2017’ye kadar KGF tarafından verilen kredi kefaletlerinin sadece yüzde 8,4’ü daha önce kredisi olmayan şirketlere verilmiş. Yani kredi genişlemeleri ile piyasada yerleşik şirketleri fonlamışız.
Bir yanda piyasadaki mevcut çarpıklıklar ve özellikle hizmet sektöründeki aşırı regülasyon, diğer yanda kredi dağılımının bu yapıyı körüklemesinin sonuçları Ufuk’un TCMB ekonomistleri ile yaptığı araştırmada da görülüyor: 2013’ten beri Türkiye’de piyasa konsantrasyonu artmış, aynı şirket daha uzun süre lider firma kalır olmuş. Yeni şirket kuruluş oranı azalmış, genç şirketlerin ekonomideki payı düşmüş. Ortalama fiyat-maliyet oranı ve karlılık artarken, büyük şirketlere bakıldığında işçilerin gelir payı düşmüş.
2021’e girerken Türkiye’nin önünde iki sorun var: Birincisi dijital dönüşüm olurken yeniden yapılanan uluslararası iş bölümünde geride kalmış olmak. ABD’de dijital kodamanlardan yeni şirketlere bile yayılmayan bilginin, Türkiye’ye yayılması daha da zor. İkincisi, iyi işlemeyen finans sistemi ve piyasaların aşırı regüle edilmesi nedeniyle dinamizmin kaybolması. Bu iki engelin üzerine COVID-19 nedeniyle dış finansman sıkıntısı da eklenince kısa vadede acı artıyor. Ancak kısa vadeli sorunların etkisini giderecek sinyalleri vermenin yolu da artık kangren haline gelen bu iki sorunu çözecek reformlara başlamak.