2020, TL’de erime ve dolarizasyonda pik yılı oldu
Türkiye 2020’yi, bir ilk olarak Merkez Bankası’nın kendisine ait net rezervlerini tükettiği, bununla da yetinmeyip döviz varlığında eksiye düştüğü bir yıl olarak geride bıraktı. Yılın bir diğer öne çıkan gelişmesi de TL’ye güvenin aşınmasıyla tasarrufların dövize yönelmesi oldu. Kişiler ve şirketlerin döviz olarak tuttukları mevduatın payı, 2001 krizinden sonraki en yüksek seviyelere ulaştı. Hem faizin hem de döviz kurunun tutulmasını amaçlayan para politikasının piyasalarda yarattığı hasar ve güvensizlikle yabancı yatırımcıların portföylerinde de rekor dip seviyeler görüldü. Döviz mevduatındaki artış 2020’de rekor seviyeye ulaşmakla birlikte, eğilim esasen daha uzun süreli bir süreci işaret ediyor. Türkiye ekonomisindeki kırılganlıkların daha da belirginleşmesinin yanı sıra, 2009 finansal krizi sonrasındaki parasal genişlemeden geri adım atılmasıyla, 2013’te kurlardaki artış da hızlandı. TCMB’nin bu dönemde görünür faizi artırmak yerine dolaylı araçlarla kuru ve faizi baskılamaya yönelik politikası, döviz mevduatına yönelişi hızlandırdı. Haziran 2013’te yüzde 30 seviyesinde bulunan döviz mevduatının toplam mevduat içindeki payı yılın sonunda yüzde 35’i aştı. Dolarizasyon, izleyen dönemlerde de makro dengelerdeki bozulma ve TL’deki erimenin de hızlanmasıyla kesintisiz bir artış seyrine girdi. 2018’in ikinci yarısında yüzde 50’yi aşan döviz mevduatının payı, faizi baskılama ısrarıyla 2020 sonunda yüzde 56’ya ulaştı. TL’nin reel değerinin tarihi en düşük seviyeye indiği 2020’de yurtiçi yerleşiklerin yabancı para mevduatı 235 milyar dolara kadar yükseldi. Toplam 3 trilyon 500 milyar lira düzeyindeki mevduatın 1 trilyon 939 milyar liralık bölümünü döviz cinsi mevduat oluşturdu. Kasım ayında gelen normalleşme adımının tek başına oluşan güven kaybını onarması ve ters dolarizasyona dönüşü sağlaması zaman alacak gibi görünüyor.