10 Anadolu kaplanımız ağır yaralı en kısa sürede ayağa kaldırılmalı
100 bin kilometrekareden fazla alana yayılmış 10 vilayetimizde, 14 milyona yakın insanımız, bir gün içinde 7,7 ve 7,6 olmak üzere iki çok şiddetli ana deprem, üç gün içinde de üç tane 6’nın ve 25 tane 5’in üzerinde artçı deprem yaşadı. İlkinden kurtulan ne varsa sonraki depremlerle yerle bir oldu. Vefat eden vatandaşlarımızın sayısı 10 binleri, yaralanan vatandaşlarımızın sayısı 60 binleri aşacak gibi görünüyor. Yitip giden canların acısı elbette çok büyük ve hiçbir şekilde hafiflemeyecek. Böyle zamanlarda herkesin önce canları kurtarmaya, kurtulanları selamete erene kadar hayatta tutmaya çaba harcaması gerekiyor. Kim ne derse desin, devletimiz, sivil toplum örgütlerimiz ve vatandaşlarımız büyük ölçüde bu anlayışa göre müdahale ve yardım operasyonlarını başarıyla sürdürüyor. Dünya genelinden ulaşan yardımlar ve kurtarma ekipleri de bu zor zamanda çok anlamlı bir destek sağlıyor. Milletimizin ve devletimizin kaynakları eski Türkiye’ye göre çok daha büyük ve maddi açıdan bütün yaralar olması gerektiği gibi sarılacak, bundan hiç şüphemiz yok. Ancak depremin çok ağır yaraladığı 10 vilayetimizin Türkiye’nin kalkınma mücadelesine, üretim, ihracat ve istihdam açısından çok anlamlı katkıları olduğunu da unutmamalıyız.
20 milyar dolarlık ihracat 130 milyar dolarlık milli gelir
Depremlerin çok ağır yaraladığı Adana, Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Osmaniye, Kahramanmaraş, Malatya, Şanlıurfa, Hatay ve Kilis vilayetlerimizin bir yılda ürettiği ‘Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ toplamı 130 milyar doları buluyor. Bu illerimizin 2022 ihracat toplamı da yaklaşık 20 milyar dolar oldu. 1990’lardan beri ihracatı, turizmi, sanayisi diri olan vilayetlerimize ‘Anadolu kaplanı’ diyoruz. Bu vilayetlerimizin çalışkanlığını ve üretkenliği gururla anlatıyoruz, oralardaki başarılı girişimcilerimizi sanayicilerimizi diğer vilayetlerimize örnek gösteriyoruz. Bu nedenle bu illerimizde depremlerin neden olduğu tahribatı en kısa sürede onarmak zorundayız. Devletin depremzede vatandaşlarımızı enkaz altından kurtarma çabalarıyla neredeyse eş zamanlı olarak bu illerimizdeki esnaf ve KOBİ’lerimiz başta olmak üzere tüm işletmelerin vergi, SGK primleri ve benzer yükümlülükleriyle ilgili acil karar alması ve açıklaması çok yerinde bir refleksti. Şimdi son yıllarda bu illerimizdeki bazı bölgelerde hızlanan ve kümelenmeye dönüşen sanayi yatırımlarının ‘depremler nedeniyle’ kesintiye uğramaması büyük önem taşıyor. Kahramanmaraş başta olmak üzere bu illerimizde çok sayıda fabrikanın aylarca üretim yapamayacak durumda olduğuna dair bilgiler aldım. Ekonomi yönetiminin bu konuda önümüzdeki günlerde yapıcı adımlar atacağına inanıyorum. Şu anda tamamen yıkılmış ve ayakta kaldıysa da yıkılması gereken binalar (konutlar, iş yerleri, fabrikalar) dikkate alındığında uzmanlar en iyimser rakamlarla bölgede yaklaşık 5 milyar dolarlık ‘yapı ziyanı’ hesaplıyor. 2022’de Gaziantep, 10,5, Hatay 3,5, Adana 3 ve Kahramanmaraş 1.5 milyar dolarlık ihracat yaptı. Diyarbakır, Adıyaman, Osmaniye, Kilis, Malatya ve Şanlıurfa’nın toplam ihracatları da 1,6 milyar dolar oldu. Depremzede kaplanlarımızın yaralarını saralım ki en azından 20 milyar dolarlık ihracatlarını bu yıl da korusunlar, oralarda yaşayan vatandaşlarımızın iş, ekmek kapıları kapanmasın.
İstanbul depremine böyle yakalanırsak ne olur?
Gazetemizde, 25 Kasım 2022’de yayınlanan yazımın başlığında ‘Deprem kapıyı kaç kere çalar’ diye sormuştum. Türkiye’nin yüzde 90’ının deprem bölgesi ve yüzde 50’sinin de 1. Derecede Yüksek Deprem Riski altında olduğunu belirterek, mevcut yapı stokumuzla ‘bilim insanlarının yaklaştığını dile getirdikleri’ büyük deprem ya da depremleri yaşamamız halinde çok ağır bedeller ödeyeceğimizi anlatmaya çalışmıştım. 2012’de başlayan kentsel dönüşümün hedefine ulaşamadığını oysa deprem riski yüzünden Türkiye’nin ‘kötü yapı stokunu’ bir an önce yenilemesi gerektiğini vurgulamıştım. Çok ağır bedelleri olan bir depremler silsilesi yaşadık ve bu sözlerin kısmen bir önemi kalmadı. Çünkü risk ülkemizin Güneydoğu bölgesinde gerçekleşti ve tarihin en acı kayıplarını yaşıyoruz. Arcak bundan da daha büyük bir acı yaşama ihtimali halen çok yüksek. 7,7 ya da 7’nin üzerindeki bir depremi eğer İstanbul (Marmara) ekseninde yaşarsak şu anda canımızı yakan kayıp rakamlarını kaç ile çarpmamız gerektiğini ben söylemeyeyim siz de düşünmeyin. İstanbul’da ve Marmara bölgesindeki nüfus yoğunluğumuzu, buralardaki sanayi kapasitemizi, toplam milli gelirimizde bu bölgedeki illerimizin paylarını ve bu illerimizdeki limanları, turizmi, ihracatı yazmaya yüreğim yetmiyor.
Siyasetçiler, deprem ülkesinde ‘tarihi fırsatın’ farkında mısınız?
Bilim insanlarının önemli bir kısmı tıpkı Güneydoğu illerimiz için söyledikleri gibi İstanbul ve Marmara Bölgesi için de büyük bir deprem riskinin 3 ya da 30 yıl içinde olabileceğini defalarca söyledi. Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinden eğer ders aldıysak bu ülkenin iktidar ve muhalefet siyasetçileri bir konuda acilen uzlaşmalı. Bu olağanüstü şartlarda, popülizmden tamamen uzaklaşarak, 14 Mayıs seçimlerinden önce bir devrim yapmalı ve tarihe geçmeliler. Türkiye’de mevcut yapı stokunu 5 ya da 10 yıl içinde tamamen yenilemek için büyük bir kentsel dönüşüm seferberliğine temel olacak çok güçlü bir kanun ya da Anayasa Maddesi hazırlamalılar. Önümüzdeki seçimlerden önce tam mutabakatla bu kanunu ya da Anayasa Maddesini TBMM’de çıkarmalılar. Toplumun hangi kesimi karşı çıkarsa çıksın bu konuda ‘oy almak için’ iki taraf da taviz vermemeli. Çünkü en azından son 10 yıldır kentsel dönüşüm, ‘daha çok daire isteyen vatandaş, kâr edemeyeceği için konuya ilgisini tamamen kaybetmiş müteahhit, vatandaşı zorlarsa oy olamayacağını düşünen siyasetçi ve her halde ve şartta ağır işleyen bürokrasi’ arasında çürümüş durumda. Çünkü deprem artık kapıyı çalmıyor kapıyı, duvarı, çatıyı yıkıp bizi altında bırakıyor. Şu anda yaşadığımız budur, bir sonrakini bu şekilde yaşamama imkânımız ve aklımız vardır.