“Yazmak benim ‘ikigai’m”
Zeynep Taşdelen Tenteoğlu, yeni kitabı ‘Levanten’ ile bizleri 1850’li yıllara götürüyor. İmkansız bir zamanda imkansız bir aşkı anlatırken, dinleri, kültürleri, insan doğasını sorgulayan bu çok katmanlı kitabı, tam on üç yıl boyunca ilmek ilmek işleyen yazarından dinledik.
GÜLSEREN ÜST POLAT
Levanten yaşam tarzı, kültürü, mimarisi, Anadolu’nun ve Levanten yaşamın en kıymetli şehri İzmir’in güzelliklerini bulabileceğiniz bir kitap Levanten… Ama her şey o kadar tozpembe değil… Birbirinden farklı kültür ve yaşayışlara sahip karakterlerin tutkuları, hırsları, nefret ve sevgileri de var kitapta. Gerilim ve polisiye unsurları da içinde barındıran bu kitap Zeynep Taşdelen Tenteoğlu’nun tam on üçü yılını almış… Yayımlanan ilk romanı ‘Bağ’ olsa da ‘Levanten’ aslında onun ilk hikayesi…
İkinci kitabınız Levanten birkaç ay önce okurla buluştu. Biraz konusundan söz eder misiniz? Okuru ne bekliyor bu kitapta?
Bu kitap farklı coğrafyalarda doğmuş iki insanın aşkını anlatırken aynı zamanda 1856 ve 1857 yılları arasında Bodrum’da dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Halikarnas’ın Mozolesi’nin bulunuşu ve çıkarılmasını da içine alan, sizi İskenderiye’den İzmir’e oradan Bodrum’a hatta Datça’ya ve Londra’ya götüren, gerçek ve kurgu karakterlerin çevresinde gelişen hem aşk hem gerilim dolu bir hikaye. Şehir şehir gezerken hikâyenin alt metinlerinde dinlerin, kültürlerin, insan doğasının ve gerçek aşk kavramlarının sorgulandığı, o dönemin tarihine ışık tutan bir eser.
Bağ sizin yayımlanan ilk eseriniz. Fakat ilginç olan Levanten için ‘ilk hikayem’ demeniz. Hikaye içinden hikaye mi doğdu?
Aynen öyle. Çok doğru bir tespit. Levanten’i yazmaya başladığımda kurgunun geçtiği dönem hayli zengin, araştırması keyifli ama bir o kadar zaman alan bir tarihi kesitti. Kurgu aslında en başından beri belliydi ama hem dönemin İzmir’inin tarihi hem de Charles Newton’ın Bodum’da yaptığı kazılar gibi detayları okuyup araştırmak, arkeoloji tarihimizi incelemek çok uzun sürdü. Levanten’i yazarken Edward karakterinden esinlenerek Kemal ve Kemal’le birlikte de Bağ romanı oluştu ve tabi ki diğer hikayeler...
Levanten’in kurgusundan okurla buluşmasına kadar geçen süre neydi peki. Hayatınızın ne kadarını aldı bu kitap?
Levanten’i başlayıp bitirmem tam on üç yıl sürdü. On üç yıl boyunca aslında kurgusu hazır olan hikayeyi ilmek ilmek örmek çok ama çok keyifliydi. Levanten’i bitirip İnkilap Kitabevine basım için teslim ettiğimde çok duygulandım. Bu hikayeyi yazmak, diğer hikayeleri yazarken Levanten’e dönüp ona devam etmek inanılmaz bir keyifti benim için.
Kafanızda başta şekillenen hikâye ve kurgu ile kitabın basıldığındaki hikaye birebir aynı mı? Araya alınmış başka bir kitap da var üstelik. Neler değişti bu yolculukta? Ya da değişti mi?
Hikâyenin ilk aklıma gelen hali şu an ki hikâyenin ana yapı taşı diyebiliriz. Kitabı yazdığım süre zarfında bir bebeğim vardı, ikinci bebeğim dünyaya geldi. Bebeklerim büyüdü, hayat tamamen değişirken, yaşadığım olaylar, babamın vefatı sonrasında İngiltere’ye yerleşmem ve bununla birlikte aslında Levanten’de on üç yıl boyunca yazdığım olayların arşivlerine girebilme fırsatı bulmam, (British museum ve Victoria and Albert müzelerinin arşivleri) inanılmaz bir yolculuktu. Sorunuza gelince, hikâyenin kurgusunda hiçbir şey değişmedi, tüm bu yaşadığım serüven ilmek ilmek dantel gibi kurgunun detaylarını belirledi.
Geçmiş yaşantılarının yaralarıyla başa çıkmaya çalışan iki insanın karşılaşmasıyla doğan, sürprizlere gebe masalsı bir aşkı konu alıyordu ‘Bağ’ kitabınız. Levanten’de de -her ne kadar farklı meseleler gizli olsa da- bir aşk hikayesi çıkıyor karşımıza. Her hikâyede bir aşk olmalı diyenlerden misiniz?
Tabi ki böyle bir zorunluluk olamaz. Bu tamamen kitabın kurgusu ve anlatmak istediği ile ilgili ama aşkın her şeyi güzelleştirdiği ayrı bir renk ve heyecan kattığı da yadsınamaz. Benim hikayelerimde durum sanırım biraz daha kompleks. Bağ’da da Levanten’de de sadece aşk değil aslında her ikisi de farklı farklı konuları içeriyor. Eğer şarapla ilgilenen biriyseniz algınız o yönde olacak ve Bağ’ı içinde şarap üretiminin geçtiği türünün ilk Türk romanı olarak göreceksiniz. Aynı şekilde Levanten çok katmanlı bir hikaye, ilgi alanınız tarih, arkeoloji veya polisiye-gerilim ise Levanten’i bir aşk kitabı olarak görmeyeceğinizin garantisini verebilirim.
Kafanızda bir hikaye, bir kurgu oluşuyor ama zihninizin kuyusundan doğru kelimeleri çıkarıp, en iyi şekilde okura aktarmak önemli diye düşünüyorum. Aksi durumda kurgunun güzelliği de işe yaramayabilir. Siz kendi yazı dilinizi, tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Bence bir yazarın en önemli özelliği kendi dilini bulabilmesi. Özgün bir dil, yine benzersiz bir kurgu ile birleştiğinde edebiyatta altın orana ulaşıyorsunuz. Benim yazı dilim ile ilgili en önemli özellik çok sade ve anlaşılır olması. Günümüzde insanların sosyal medyada geçirdikleri zaman, hayatın hızı ve güçlüğü maalesef çok az kitap okumalarına, az kitap okudukça da okuma anlama yetilerinin körelmesini neden oldu. Türk edebiyatı çok köklü ve çok özel. Yaşatmak, devamlılığını sağlamak, yeni nesillere edebiyatın güzelliğini ve önemini aşılamak çok önemli. Hikayelerimi yazarken ilk başından beri kitabımın herhangi bir okulda bir edebiyat dersinde okutulabilmesi sorumluluğuyla kurgulayıp, hayata geçiriyorum. Kitabın içine edebi sanatları özenle yerleştirip, sade bir dille okuyucuya ellerinde tuttukları eserin edebi bir eser olduğunun altını çizmeye çalışıyorum.
Belli bir yazma ritüeliniz var mı peki? Yazarken olmazsa olmazlarınız ya da asla olmamalı dedikleriniz?
Tabi ki olmaz mı? Yazmak benim ‘ikigai’m (kişinin hayatındaki değer kaynağını veya hayatını değerli kılan şeyleri belirtmek için kullanılan Japonca bir sözcük). Ana mesleğimim yanında aslında onu besleyen ve ondan beslenen, beni rahatlatan inanılmaz bir keyif. O nedenle böyle bir keyfe başlarken, penceremin önüne yerleştirilmiş, kafamı kaldırdığımda doğayla gözlerimin buluştuğu çalışma masamda mutlaka taze çiçekler ve bir Türk kahvesi olmadan hikayelerimi yazmaya başlamıyorum.
Yazarken tabi ki kendime koyduğum kurallarım var. Bu kuralların en başında da tüm hikâye boyunca sade dili koruyabilmek geliyor. Okuyucuma saygımdan dolayı sade ve anlaşılır dil benim olmazsa olmazım.
Peki, küçük küçük notlarını aldığınız ya da kafanızda beliren yeni bir hikâye, roman var mı?
Levanten’le birlikte kaleme aldığım Bağ’dan başka iki hikayem ve ayrıca çocuklarıma yazdığım masallar var. Umarım sizlerle birbirinden farklı daha birçok hikâyede buluşuruz.