Yapay zekada ‘u’ dönüşü
Yapay zekanın ticari kaygılarla zarar verici olmasının önüne geçme idealiyle ortaya çıkan OpenAI, mucizevi yönlerini gördüğü yapay zekanın büyüsüne mi kapıldı? Kâr amacı gütmeyen bu kuruluş 30 milyar dolarlık piyasa değeri olan bir şirket haline nasıl geldi?
Selenay YAĞCI
Yapay zekanın en çarpıcı örneklerinden biri olan ChatGPT ve Dall-E, makine öğrenmesinin yalnızca sohbet robotu olarak kullanılmadığını da gösterdi. Diyalog ve metin yazma konusunda uzmanlaşmış ChatGPT ve metinsel tanımlardan görüntü oluşturan Dall-E, şimdilerde birçok yerde neredeyse bir çalışan olarak kullanılıyor.
Kobiler ChatGPT’ye dijital pazarlama için sitelerinde blog yazıları yazdırıyor. ChatGPT sadece iki ay içinde 100 milyon tüketiciyi çekerek tüm zamanların en hızlı büyüyen uygulaması haline geldi. Son sürümü GPT-4 önceki hafta tanıtıldı. Bu tanıtımın ardından ChatGPT’nin ardındaki şirket OpenAI konusunda kafalar iyice karıştı.
OpenAI, yapay zekanın kötüye kullanımın önlenmesi yani demokratikleşmesi amacıyla kâr amacı gütmeyen bir şirket olarak 2015 sonlarında San Francisco’da kuruldu. Patentlerini ve araştırmalarını halka açık hale getirerek diğer kurum ve araştırmacılarla “serbest işbirliği yapmayı” amaçlıyordu. Elon Musk ve Sam Altman, yapay genel zekâdan kaynaklanan varoluşsal risk endişelerinden dolayı bu şirketi kurduklarını açıklamıştı. Hatırlarsanız Elon Musk, 2017’de birçok bilim insanının yaptığı gibi yapay zekadaki gelişmelerden yana endişe duyduğunu, insan varlığına bir numaralı tehdit olduğunu ifade etmiş hatta Meta CEO’su Mark Zuckerberg ile bunu konuda bir atışma yaşamışlardı. 100 milyon dolar bağışlayan ve kurucularından olan Musk, 2018 yılında OpenAI yönetim kurulundan ayrıldığında, bunun nedeni olarak Tesla ile olası bir çıkar çatışmasından kaçınmak olduğu gösterilmişti.
MICROSOFT ORTAKLIĞINI GENİŞLETTİ
2019 yılında OpenAI’nin geliştiricileri, ChatGPT’nin atası olan, çok inandırıcı metinler yazabilen yapay zeka (AI) destekli metin üreticisinin ikinci versiyonu olan GPT-2’yi açık kaynak kodlarını, veri setlerinin kısıtlı kısmını halka sunacağını açıklamıştı. Zira OpenAI sonuçları ‘tehlikeli’ bulunmuştu. OpenAI, süreçlerde ise “yanlış kullanıma yönelik güçlü bir kanıt” görmemesi sebebiyle kodu tamamen yayınlamak zorunda kaldı. Ardından Microsoft’un 1 milyar dolarlık yatırımı geldi. 2020’de ise sistemin ilk ticari ürüne uyarlanmış versiyonu olan GPT-3 duyuruldu. Bağışlarla işe başlayan proje adeta kâr amacı güden şirkete dönüştü. Bu yılın başında Microsoft, OpenAI şirketine milyarlarca dolar yatırım yaparak ortaklığını genişletti. Elon Musk da geçen hafta Twitter’da OpenAI ile ilgili bir paylaşım yaptı. ‘Kafam karışık’ diyen Musk, OpenAI’nin kâr amacı gütmeme vizyonunu eleştirerek, mevcut yapısının yasal olup olmadığını da sorguladı.
OpenAI’nin baş bilim insanı ve kurucu ortağı Ilya Sutskever, The Verge’de yayınlanan röportajında “GPT’yi açık kaynak olarak paylaşmak bir hataydı” bile dedi. Sutskever özetle şöyle diyor: “GPT-4’ü geliştirmek kolay değil. Ve aynı şeyi yapmak isteyen birçok şirket var, bu yüzden rekabet açısından, bu kararımızı alanın olgunlaşması olarak görebilirsiniz.” Yani artık modellerini açık kaynak olarak yayınlamayacaklarını veya bunları nasıl eğittikleri hakkında bilgi paylaşmayacaklarını belirtiyorlar. GPT-4 duyurusunda bir sürü çarpıcı örneğin yanı sıra bir de 99 sayfalık bir teknik rapor yayımladılar. Bu belgede pek çok önemli ayrıntı yer almıyor. Zaten ikinci sayfasında bunun sebebini de anlatıyorlar: “Rekabetçi ortam ve GPT-4 gibi büyük ölçekli modellerin güvenlik sonuçları göz önüne alındığında, bu rapor mimari, donanım, eğitim hesaplama, veri kümesi oluşturma, eğitim yöntemi veya benzeri hakkında başka ayrıntılar içermemektedir.” Yani OpenAI artık open/açık filan değil. Açık kaynak yazılım, AI ekosisteminin kritik bir parçası. Araştırmacıların fikirlerini paylaşmalarına ve birbirlerinin çalışmalarına dayanmalarına izin verir. OpenAI’nin modellerini ve eğitim verilerini kapatma kararı, alanın ilerlemesini ve şirketlerin yenilikçi ürünler ve hizmetler geliştirmelerini zorlaştıracağı gibi aslında güvenlikle ilgili endişelerimizi de geri getiriyor.