Ya La Scala’da söylerim, ya ölürüm
Ölümünün 15. yılında anılan ünlü soprano Leyla Gencer Borusan Sanat’ın kanatları altında… Milano’daki evinin eşyalarını, Cemil İpekçi’nin yaptığı işlemeli resital kostümlerini, arşivini İKSV’ye bağışlayan Leyla Gencer’i konser ve etkinliklerle anan Borusan Kocabıyık Vakfı Genel Koordinatörü Ahmet Erenli anlattı…
Gila BENMAYOR
İstiklal Caddesi’ndeki değişime, yozlaşmaya direnenler arasında sanat ve kültür kurumları en başta geliyor. Meşher, Yapı Kredi Kültür Sanat, Galata Salt, Borusan Müzik Evi, yeni açılan Botter Apartmanı, restorasyonu devam eden İş Bankası Beyoğlu Müzesi ilk aklıma gelenler. 2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olduğu yıl kapılarını açan Borusan Sanat Evi, yeni müzik akımı, dünya müziği, caz, dans performansları, çağdaş sanat sergileri gibi etkinliklere ev sahibi yapıyor. Geçenlerde 20. yüzyıl opera tarihinin en büyük isimlerinden olan Leyla Gencer’i ölümünün 15. yılında anmak için Borusan Müzik Evi’ndeydik. Batı’da “La Diva Turca”, “La Gencer”, “La Regina” (Kraliçe) olarak tanınan ve ünlenen Leyla Gencer’i, Serkan Bali’nin moderatörlüğünde, yakın dostu Borusan Vakfı Genel Koordinatörü Ahmet Erenli, hakkında harika iki kitap yazan Zeynep Oral ve Evin İlyasoğlu ile İtalyanca biyografisinin yazarı Franca Cella’dan dinledik. Leyla Gencer’in hayat hikayesi, opera tutkusunun odağında olduğu, ilham verici bir hikaye. “Leyla Gencer: Tutkunun Romanı” kitabının yazarı Zeynep Oral’a göre, İstanbul Konservatuarı’na girdiği andan itibaren La Scala en büyük hedefiydi. “Ya La Scala’da söylerim, ya da ölürüm.” Gencer aklına koyduğu gibi opera dünyasının mabedi “La Scala” ya 1957 yılında girdi ve 25 yıl boyunca “primadonna” olarak söyledi. 33 yıllık aktif opera kariyerini noktaladıktan sonra aynı kurumda eğitimci olarak ölümüne kadar devam etti.
Farklı bir Diva
2008 yılında ölümünden sonra 10 yıl boyunca aralıksız her yıl Borusan Sanat tarafından sahneye konan opera konserleriyle anıldı. Ahmet Erenli’ye göre, “Borusan Sanat bir anlamda ünlü sopranoyu kanatları altına aldı…” Milano’daki evinin eşyalarını, Cemil İpekçi’nin yaptığı işlemeli resital kostümlerini, arşivini İKSV’ye bağışlayan Leyla Gencer’i Erenli ile konuştuk.
Size göre Leyla Gencer farklı bir Diva. Neden?
Öncelikle opera tarihine katkısı çok büyük. Piyasada 19. yüzyılda seslendirilen ama sonra unutulmaya bırakılan operaları buldu, araştırdı ve söyledi. Çoğu Donizetti’nin olmak üzere bulduğu, tanıttığı 5-6 operası var. Gerçek bir opera araştırmacısıydı Leyla Gencer. Hayatımda gördüğüm en iyi arşivciydi. Programların arkasında aldığı notlar, fotoğraflar, opera tarihiyle ilgili kitaplar. Önemli bir yanı daha var. Maria Callas geleneğinden geldiği için sahnede oynuyor. Eskiden sopranolar sahnede elleri kavuşturup kıpırdamadan söylerdi. Bu geleneği Callas bozdu, Leyla Gencer devam ettirdi, ama oyunculuğu zirveye çıkararak. İtalyan bir eleştirmen onun için “koroyu ağlatan kadın” der. Çünkü Gluck’un Alceste Operası’nı o kadar etkili bir şekilde söylemiş ki tüm koroyu ağlatmış.
Batı’da ‘La Diva Turca’ olarak tanınmasına ne diyorsunuz?
Diva statüsü bambaşka bir şeydi o yıllarda. Ulaşılmaz, topluma uzak neredeyse tanrıça statüsünde. Leyla Gencer’in kariyerinin başlangıcı 1950’ler. La Scala’da ilk kez sahneye çıktığı 1957 yılından itibaren “La Diva Turca” diye anılmaya başlandı çünkü kendisinde “Diva” kumaşı vardı. Sahnede büyürdü. Zeynep Oral da kırmızı halıda yürürken insanların nasıl önünde eğildiğini anlatır. Ayrıca Milano’da efsane. Bu şehrin kültür yaşamının ayrılmaz parçası. Yaşam tarzı, evinde verdiği davetler. Bir gece Ricardo Muti’nin konserinden sonra Placido Domingo ile evinde sabaha kadar La Traviata’yı baştan sona söyledikleri anlatılır. Zaten bu gecenin kayıtları la Scala arşivinde.
Türkiye ile ilişkileri nasıldı?
Tabii 1958 yılında buradaki işlerini aksatıyor gerekçesiyle Ankara Devlet Operası’nın görevine son vermesi onu küstürdü. Uzun yıllar Türkiye’den uzak kaldı. Burada ilk konserini 1974 yılında verdi ve 10 yıl gelmedi. Oysa o yıllarda dünyanın her tarafına gidiyordu. 1984 yılında Türkiye ile yeniden ilişki kurdu. 1988 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını aldı. Leyla Gencer Şan Yarışması 2006 yılından beri İKSV ve La Scala Akademisi işbirliğiyle düzenleniyor
GENCER’İN KOSTUMLERİ NEREDE?
Ahmet Erenli’ye Gencer’in İKSV’ye bağışladığı eşyalarının, kostümlerinin nerede olduğunu sordum. “İKSV binasındaki Leyla Gencer Odası halen Bakırköy Leyla Gencer Sanat Merkezi’nde. Ancak belediye merkezi pek sık açmıyor ancak talep gelirse geziliyor” diyor. Yazık çünkü daha merkezi bir yerde olsaydı daha çok kişi gezebilir, Leyla Gencer gibi bir değerimizi yakından tanırdı. Erenli’ye göre, AKM Leyla Gencer’i ağırlamak için ideal bir adres. İlgililere duyurulur.
BORUSAN SANAT’IN BÜTÇESİ GENCER’İN KOSTÜMLERİ NEREDE?
Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı Zeynep Hamedi’nin yaptığı Borusan Kocabıyık Vakfı şemsiyesi altında Borusan Sanat, Borusan Contemporary Müzesi, Ertuğ-Kocabıyık Yayınları var. Borusan’ın iki önemli markasının BİFO ve BMW olduğunu söyleyen Ahmet Erenli’ye vakfın bütçesini sordum. Yıllık bütçesi 3.3 milyon dolar. Borusan Sanat’ın 4.2 milyon dolar, Borusan Contemporary’nin ise 1.3 milyon dolarlık bütçesi var. Borusan Sanat’ın ağırlığı daha çok müzik. BİFO, Borusan Quartet, Borusan Çocuk Korosu, Borusan Müzik Evi bütçeden paylarını alıyorlar. Bu arada BİFO’ya yeni yeni şef seçilmiş, ismi yakında açıklanacak.
ZEYNEP HAMEDİ: BİFO’yu yurt dışına açmayı başardı
Zeynep Hamedi’nin Yönetim Kurulu Başkanlığı’na geldiği 2005 yılından beri Borusan Kocabıyık Vakfı’nın çalışmalarını daha yakından izler olduk. Önümüzdeki günlerde vakfın eğitimle ilgili yeni projesini anlatmaya hazırlanan Zeynep Hamedi ile vakfın geleceği ve sürdürülebilirliği konuştuk…
Başkanlığınızdan beri gözle görülür bir aşama kaydeden Borusan Kocabıyık Vakfı geleceğe nasıl bakıyor? Faaliyetlerimizi misyonumuz doğrultusunda artan bir ivmeyle sürdürüyoruz. Babam Asım Kocabıyık’ın “Benim bu memlekete gönül borcum var” sözüyle yola çıktık. Mirasını devam ettiriyoruz. Kuruluşumuzdan bu yana toplumsal gelişimi önemsedik. Eğitim ve sanatın buna katkısını hep ön planda tuttuk. Sürdürülebilirlik hem eğitimde, hem sanatta üzerinde önemle durduğumuz bir konu. Eğitimde burs programlarına devam ederken, sürekli yeni projeler geliştiriyoruz. Örneğin Borusan Hikaye Evi çok özel bir proje.
Vakıfta ikinci nesilsiniz. Acaba ailenizin üçüncü nesli özellikle sanat alanındaki yatırımlarınıza sahip çıkacak mı?
Kuşku yok ki, bizden bayrağı devralacak üçüncü nesil eğitim ve sanata verdiğimiz desteği katlayarak devam ettirecekler. Vakfın kültür anlayışını kendi deneyimleriyle, vizyonlarıyla birleştirerek daha üst bir boyuta taşıyacaklarından eminim.
Borusan Sanat çatısı altında Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Borusan Quartet, Borusan Müzik Evi var. Aralarında sanki en popüler olan BİFO. Popülaritesini neye borçlu? Konserlerini, hatta provalarını kaçırmadığınız BİFO’nun yeri sizin için sanki ayrı. Yanılıyor muyum?
2005’ten beri ben ve ekibim uzun bir yol kat ettik ve bugünlere geldik. İşe koyulurken BİFO ile beş yıl içerisinde Avrupa’nın yükselen orkestralarından biri olmayı hedeflemiştik. Yoğun bir tempoyla emek verdiğimiz bu yolculukta ne mutlu ki bugün artık Avrupa’da bilinen, başarıları takdir edilen bir orkestra olduk. Emeğimizin meyvelerini aldık diyebilirim.
BİFO’nun sanatsal düzeyi arzu ettiğiniz seviyeye geldi mi?
Son on yıldır yaptığımız çalışmalar ve onursal şefimiz Gürer Aykal ile 2009-2020 arası şefimiz Sascha Goetzel’in katkılarıyla, BİFO’nun artistik düzeyini standardın üzerine çıkardığımızı söyleyebilirim. Yurtdışındaki tanınmış konser merkezlerinden aldığımız teklifler, bunun en önemli göstergesi. Ayrıca BİFO müzik çevrelerince artık Türkiye’nin en iyi senfonik topluluklarından biri olarak görülüyor. İstanbul sanat yaşamının vazgeçilmez bir unsuru haline geldi.