Sinemanın macerasız olmasını istemiyorum

‘Ben bu işi çekmeden ölmeyeceğim’ diyen Çağan Irmak, 15 yıl sonunda arzusuna kavuştu. Frankenstein’dan esinlenerek yazdığı Yaratılan, epik Türk yapımları arasında yerini aldı. Detayları Irmak ve başrol oyuncularından dinledik.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sinemanın macerasız olmasını istemiyorum

Ece ULUSUM

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde genç bir hekim adayı, ölüme meydana okur ve kendisi gibi tutkulara sahip bir doktorla ölümden sonra diriltmek üzere bir makineyi icat eder ve başarır. Ama ölümsüzlük fikrine kapılan genç, yaşatmak isterken içindeki canavarı uyandırır. Hikaye tanıdık geldi değil mi? Yönetmen Çağan Irmak, Mary Shelley’in ikonik karakteri 'Frankenstein’dan esinlenerek, yeni bir hikaye ortaya çıkardı: Yaratılan.

Netflix’te bugün yayınlanacak 8 bölümlük dizinin basın gösteriminde katıldık. Serinin ilk üç bölümünü Çağan Irmak ve dizinin oyuncularıyla bir sinema salonunda izledik. Çağan Irmak, üç bölüm seyir sonrası biraz bilgilendirici ama daha çok iç döker gibi detaylardan söz etti: “Yaratılan benim 15 yıllık düşümdü. İlk önce bir sinema filmi olarak yazmıştım. Daha sonra Netflix’in önerisiyle birçok detayı hızlı geçtiğim ve anlatabileceklerimi anlatamadığımı söylediklerinde kabul ettim. Bu 15 yıl boyunca piyasaya küsme nedenlerimden birisiydi. Kimse neden bunu kabul etmiyor ya da yapmaya cesaret edemiyordu. Ama iyi ki de bugün olmuş, daha önce olsaydı böyle olmayacaktı” dedi. Aslında bu filmi epey süre önce Netflix Türkiye ekibiyle paylaşmış ancak dediklerine göre mail kutusunda beklemiş. Ardından keşfedip işe dahil olmuşlar.

Irmak biraz hafızasını tazelemek için duraksıyor ve senaryoyu yazma heyecanı  “Frankenstein'ı okuduğumda daha 13-14 yaşındaydım ama inceltilmiş bir kopyaydı. Mary Shelley o dönem bir erkek dünyasının içinde yapayalnız bir kadın kahraman. Dolayısıyla kendi kahramanı da yalnız kaldı. Ben kitabın sadece iskeletini aldım, içine çok farklı hikayeler koydum. Kitaptaki çok ilgimi çeken şey, insanın kendi yarattığı şeye, bir bebeğe dönüşen bir yaratığın yavaş yavaş insanın kendisiyle kötücül ve intikamcı bir varlığa dönüşmesiydi. O gece aslında yazılan romanların ikisinde de ortak özellik olarak doğaya, kadere, dünyaya kafa tutmayı görüyoruz. Hatta yaratana bir hesaplaşma süreci görüyoruz” sözleriyle anlatıyor.

‘Büyük şeyler söylemekten korkar olduk’

Ancak bu işte onu sadece hikaye değil, sinemadaki epik yapımların az olması da ateşlemiş. Kimse soru sormadan birden anlatmaya başladı: “Epik sinemayı yavaş yavaş unuttuk. Çünkü epik yapmak çok fazla dayak yemeyi de beraberinde getiriyor. Epikten, büyük şeyler söylemekten korkar olduk. Şimdi daha çok kısa, samimi, ‘hayat güzel’ falan filan filmlerin arkasında saklanıyoruz. Ben sinemanın macerasız olmasını istemiyorum artık. Evet, kişisel filmleri, sanat filmlerini seviyorum ama bir tane böyle büyük bir şey yapmaktan vazgeçmek beni çok mutsuz ediyor. En son sinemalarda ‘Yüzüklerin Efendisi'nden beri böyle epik büyük bir şey görmemek beni bir seyirci olarak üzüyor. Çünkü ben ana akım sinemacıyım, bunu seviyorum. Ama bunu da artık bulamıyorum. O yüzden yıllardan beri bunu yapmak istedim. Bir anda da içimi dökmüş oldum.” (Gülüyor.)

Tekrar tekrar Yaratılan’ı 15 yıl önce yazdığını söylediği için, bugün çalıştığı oyuncular dönemin en önemli isimlerinden ama 15 yıl önce aklında farklı kadro olup olmadığını merak edip sordum. Çağan Irmak hiç düşünmeden yanıtladı, “Text’i yazarken kafamda spesifik bir isim olmadı açıkçası. Sadece ve sadece bu akışta her şey yolunu bulur diye düşündüm. Şu an yanımdalar diye söylemiyorum, gerçek bir hazinenin ortasına düştüm, bu oyuncuların arasına. Onlarsız bir 'Yaratılan' düşünemiyorum. Her sabah Uludağ'a bir ay boyunca indik çıktık ki sadece Uludağ bir ay sürdü. Herkes düğüne, bayrama gidiyor gibiydi. Ben size, 'Bu filmi çekerken başımıza şunlar geldi, çok zorlandık' gibi bir şey demeyeceğim. Böyle bir şey olmadı, zorlanmadık, gayet kolay çektik her şeyi. Hayallerinizi yıkıyorum galiba ama…” (Gülüyor.)

‘Hoca, seni ilk gün kurt yemiyor muydu ya?’

Dizinin sonunda yapımda yer alanların okurken gözüme birçok at, köpek, koyun ve fare eğitmenin adlarını gördüm. Animasyon yerine gerçek hayvanlar yapımda yer almış, her biri bir eğitmenle konumlanmıştı. Bu tercihini sorduğumda “Hayvanlarla çalışmak hem çok riskli hem de çok keyifli. Ben çok seviyorum hayvanları, onları da bir şeyin içine koymak, onları da hayata dahil etmeyi çok seviyorum. Hiçbiri zarar görmesin diye eğitmenlerle çalıştık, zaten artık kurallarımız da öyle” dedi Çağan Irmak. Ancak Erkan Kolçak Köstendil gülerek lafı böldü, “Hoca seni ilk gün kurt yemiyor muydu ya? Az kalsın filmi çekemeyecektik” dedi. Yönetmen “Gerçek kurttu ama bir şey olmadı. Küçük ısırdı ama oynuyorduk” diye açıkladı.

Bu kısa sohbete oyuncular da dahil olunca Irmak, dizideki genç hekimi canlandıran Taner Ölmez’e dönüp, “Taner yarattığı sahnenin ertesi günü çocuğuna sahip oldu” dedi.

Erkan Kolçak Köstengil, “Doğru, önce beni doğurdu” hepsi gülmeye başladı.

Yönetmen kısa gülüşme arası sonrası “Biz çekimde çalışma sınırımızı aşmıştık 1-2 dakika. ‘Sarılma sahnesini yarına bırakalım’ dedim. Taner, ‘Hocam ben bugün sarılabilir miyim?’ diye sordu. O kadar mutlu olmuştum ki. Onun sahnesinde sahneyi kesintisiz duyguyla çektik. Değil mi Taner?” deyip mikrofonu uzattı.

Taner Ölmez duraksayıp “Yok öyle olmadı” deyip devam etti; “Uzun zaman da oldu bazı şeyleri hatırlamıyor olmanız normal hocam. Sezaryen olduğu için zaten istediğimiz zaman yapabiliyorduk. Biz aslında onu repoya denk getirebilirdik. Ama sarılmayı o an çekmek konusunda çok haklı” dedi.

Çağan Irmak ellerini açıp “Ne yani bunları nen mi yaratıyorum acaba?” deyince Köstengil son sözü söyledi: “Ya siz aranızda tartışsanız bunu, biz devam etsek…”

Erkan Kolçak Köstendil: Bu işte varım derken buldum kendimi

“Kısa cümleli repliklere çok alışmışız. Ama burada uzun uzun tiratlar oynadığımız ve seyirciyi bununla tutmaya çalıştığımız bir süreç de var. O yüzden bu çok heyecan vericiydi.

Ben çok uykumun olduğu bir akşam senaryoyu okumaya başlayıp ertesi sabah 'Ben bu işte varım' derken buldum. Heyecan verici bir süreçti. Bu, rezil olma ve caps olma ihtimali olan bir iş. Finalde, Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni filmdeki gibi hocanın kendini film şeritleriyle sarıp sonra ‘Çağan sen Issız Adam gibi film çek de hayata dön’ demesi gibi bir şey de olabilir. Güzel olan birilerinin rezil olma ihtimalini bu riski göz alması. Galiba bizi de heyecanlandıran şey de buydu.”

Taner Ölmez: Heidi gibi koşa koşa gittik

“Aslına bakarsanız çalışmayı düşünmüyordum. Ama metni bir çırpıda okudum. Bir daha ne zaman böyle bir rol gelirdi, meçhul. Biliyoruz, çok sık böyle işler çekilmiyor. Bu bir şanstı benim için. Okur okumaz zaten hadi bir an önce görüşelim ve hemen çalışalım hissiyatı vardı. Çağan Hoca sete çok severek gittiğimizi söyledi, doğru. Dağlara çok severek, güle oynaya Heidi gibi koşa koşa gittik. Ama yorulmadık mı? Acayip derecede yorulduk. ‘Yorulmadık’ diye hoca, o kısma katılmıyorum. İnşallah yine böyle projelerde yine böyle oyuncularla, yapımcılarla buluşmak kısmet olur.”

 

HAFTA