Sessiz istifaya karşı cesur liderlik
Yöneticilerin en kolayına gelen kültür, var olan düzenin devam etmesi üzerine kurulu. Bu kültür yüzünden kurumlar ışığını kaybetmiş, ruhu istifa etmiş, tutkusunu yitirmiş insanlarla dolu.
Son yıllarda Amerika ve Avrupa’nın en büyük problemlerinin başında pandemi sırasında işten çıkarılan iş gücünün yeniden kurumsal dünyaya dönmek istememesi geliyor.
Öyle ki Amerika’da 2021 yılında 47 milyon, 2022 yılında 50 milyon kişi kurumsal işinden istifa etti. Geçtiğimiz yıl itibariyle İngiltere’de 1 milyondan fazla eleman açığı bulunuyor. İstifa edenlerin birçoğu kariyer yapmaya devam etmek yerine kendi işini kurmaya yöneliyor.
Bu sosyolojik olgu, ekonomistler ve sosyologlar tarafından ‘Büyük İstifa Hareketi’ olarak değerlendiriliyor. Üstelik bu durum sadece Amerika ve Avrupa’da yaşanmıyor. Asya’nın gelir düzeyi yüksek olan Singapur gibi ülkelerinde de bir akım olarak karşımıza çıkıyor.
Gelir düzeyi daha düşük bizim gibi ülkelerde ise yaşananlar biraz daha farklı. Pandemi sırasında işten çıkarılanlar çalışmak ve para kazanmak zorunda oldukları için işlerine geri dönüyor, sabah dokuz akşam beş düzeninde mesailerine devam ediyorlar ancak minimum performans ile çalışıyorlar.
‘Sessiz İstifa’ ismi verilen bu olgu içerisinde insanlar istifa etmiyor, çalışmaya devam ediyor ancak kendilerine verilen görevleri asgari seviyede gerçekleştiriyor. Fark yaratmaya, başarılı olmaya odaklanmıyor.
Genel olarak pandemi sırasında evlerinde oturmak zorunda kalan insanlar iş yerlerine ya dönmüyorlar ya da minimum seviyede çalışarak tepkilerini gösteriyorlar.
İSTİFALAR NEDEN OLUYOR?
Bu ‘Sessiz’ veya ‘Büyük’ istifalara yol açan başlıca faktörleri şöyle sıralayabiliriz:
1) Tükenmişlik sendromu yaşamak,
2) İş yerinde uygulanan mobbing,
3) Emeğin karşılığını alamamak,
4) Hak edilen değeri görmemek ve takdir edilmemek,
5) Yapılan işten mutlu olmamak.
Bu sıraladığım faktörlerin arkasında aslında kurumların ve bunların başındaki liderlerin insan odaklı değil performans ve hedef odaklı çalışmaları geliyor.
Birçok CEO, yönetici ve direktör tanıyorum. İnsan odaklı olamadığı için, insana duyarlı olmadığı için etrafını harekete geçiremeyen… Sırf bu nedenle hedeflerine ulaşamayan ve kurumun iş akışını tıkayan… Sorunu kendisinde değil çalışanların hatalarında arayan… Problemle karşılaştığında etrafına bağırıp çağıran…
Halbuki bunun yerine her problemi, her hatayı, her sorunu etrafımızdakilerle empati kurarak onlara sıcaklık ve sevgi vermek için fırsat olarak görürsek her şey olumlu yönde değişir.
Machiavelli'nin “Liderin kalitesini anlamanın en kestirme yolu etrafındaki kişilere bakmaktır.” diye güzel bir sözü var.
Liderin etrafındaki kişileri daha kaliteli hale getirmesinin birinci yolu insan olmak ve etrafındakilere hak ettikleri insani değeri vermektir.
Maalesef, geleneksel olarak verimsiz statükoyu kültür edinmiş kurumlar hala varlığını sürdürüyor. Yöneticilerin en kolayına gelen kültür, var olan düzenin devam etmesi üzerine kurulu. Bu kültür yüzünden kurumlar ışığını kaybetmiş, ruhu istifa etmiş, tutkusunu yitirmiş insanlarla dolu.
Halbuki insanları yaratıcılığa özendirmeyen, var olan verimsiz düzeni sorgulamaya teşvik etmeyen, insanlara özgürlük tanımayan yönetici ve kurumlar kaçınılmaz olarak gün be gün yok olup gitmeye mahkumlar.
Kurumların dönüşümü akıntıya karşı korkusuzca kürek çeken, beynini kalp ile birleştiren, cesurca çalışanlarını yenilik ve yaratıcılığa davet eden liderler sayesinde olacaktır.
Ancak böyle sessiz veya büyük istifaların onu kesilebilir. İnsanı anlamadan, empati kurmadan, etkili geribildirim vermeden insanları motive etmeniz mümkün değildir.
Sessiz istifalara karşılık cesur liderlik yapmanız dileğiyle.