'Sesi duyulmayanların sesi olmak istiyorum'
Henüz 26’sında ama yaşının çok ötesinde bir hayat deneyimine sahip… 3 yaşında yüzme ile tanıştı, ülkesi için madalya kazanmayı hayal ederek büyüdü. Suriye’deki savaş, onu 17’sinde ‘mülteci’ kimliğiyle tanıştırdı. Aynı yıl, batan bir teknede 18 kişinin hayatını kurtaran bir kahraman oldu. Yusra Mardini, olimpiyatlara uzanan zorlu mücadelesini anlattı…
ASLI BARIŞ
Hayatı başarıya kulaç atarak başladı: Yüzme antrenörü olan babasının yönlendirmesiyle 3 yaşında yüzmeyle tanıştı; 9’una geldiği 2012’de de Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nda 200 metre bireysel karışık, 200 metre serbest ve 400 metre serbest dallarında yarıştı. Suriye Milli Olimpiyat Komitesi’nin olimpiyatlar için yetiştirdiği bir sporcuydu. Hayali dünya çapında bir sporcu olmak, idolü olan Michael Phelbs ile tanışmak, onunla fotoğraf çektirmekti.19’una geldiğinde, Phelbs ile selfie hariç, bunların hepsini başardı. Ancak bu öykünün yolu, gerçek anlamda, kan, ter ve gözyaşıyla dolu. Onun adı Yusra Mardini… Hayatı Netflix’te yayımlanan ‘The Swimmers’ adlı filme konu olan kahraman yüzücü… Ülkesindeki savaştan kaçmak için Lübnan üzerinden Türkiye’ye gelen, İzmir’den Yunanistan’a geçmeye çalışırken motoru bozulan şişme botu, saatlerce yüzerek Midilli Adası’na ulaştıran Yusra ve Sara Mardini kardeşler; sadece kendilerinin değil, o gün o bota hayatını bağlayan 18 mültecinin de kaderini değiştirdiler.
Ülke ülke mülteci kamplarını gezdikten sonra, Berlin’deki kampta Mısırlı bir tercüman aracılığıyla iletişime geçtiği Wasserfreunde Spandau 04 kulübü tarafından yüzme takımına seçildi ve kendisini olimpiyatlara hazırlayacak olan antrenörü Sven Spannekrebs ile tanıştı. Hayatı bu kez ‘olumlu’ yönde değişti… Aylar süren zorlu antrenmanlar sonrasında bu kez Rio Olimpiyat Oyunları’nda yarışacak 10 mülteci sporcu arasına seçildi.100 kelebek ve serbestte yarıştı, kelebek seçmesini ve Olimpiyat’ın kahramanlık madalyasını kazandı… Ablasıyla Time dergisinin ‘ilham verenler’ listesine girdi, daha pek çok prestijli yayının kapağını süsledi. Vakıf kurdu, kendisi gibi imkansızlıklar içinde yüzen diğerlerine can simidi oldu… Bugünlerde yeni bir heyecanı var… 2024 Paris Olimpiyatları’nda canlı yayın spikerliği yapmaya hazırlanan kahraman yüzücü Yusra Mardini ile konuştuk: “Amacım umut dağıtmak”
Yüzmeye ne zaman ve nasıl başladınız?
Yüzücü bir aileden geliyorum. Babam, amcalarım, herkes yüzücüydü. Haliyle çocuklar için de rota kaçınılmaz olarak havuzdu. Yüzmeye üç yaşındayken başladım ama tabii havuz kenarında pratik yapıyordum. Tekniğimi kullanarak yüzmeye başlangıç yaşım, sanırım altı. Dokuz yaşındayken, idolüm Michael Phelps'in yarışlarını izliyordum. Olimpiyatlar ile ilgili altın madalya hayalleri kuruyordum. Yani, bu hem benim hem de babamın hayaliydi. Ve bu, dokuz yaşındayken başlayan bir yolculuğun başıydı.
Ve hayat koşulları bu yolculuğu oldukça zor hale getirdi. Ağustos 2015'te, ablanızla birlikte mülteci olarak yola çıktınız... Bu kararı nasıl aldınız?
Artık ülkede kendimizi güvende hissetmiyorduk ve gerçekten bir gelecek göremiyorduk. Apartmandan çıktığımızda güvende olup olmayacağımızı, geri dönüp dönmeyeceğimizi bilmiyorduk. Sevdiklerimizi tekrar görebilecek miydik bilmiyorduk; ablamla bu kararı aldık. Geri dönüp bakınca, belki yaşımız küçük diye böyle bir cesaret geldi. İşin bu kadar zor olacağını düşünemeyecek kadar saftık.
Aileniz nasıl yaklaştı bu karara?
Tabii ki yolculuk hem çok tehlikeli ve hem pahalı olduğu için ilk başta “Hayır” dediler. Sonra babama çok ısrar ettik. Biraz zaman aldı ama sonrasında bize güvendi ve her şey böyle başladı. Bizi Almanya’ya ulaştıracak 25 günlük yolculuğa başladık.
Ve yolculuk sizi Türkiye’ye getirdi. Ülkemizde geçirdiğiniz günlerle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
İstanbul’da bir hafta geçirdim. Bir hafta içerisinde bizi Yunanistan’a geçirecek insan kaçakçısı bulmamız gerekiyordu. Çok stresli zamanlardı ama İstanbul o kadar güzeldi ki çok iyi zaman geçirdim. Yeniden ziyaret etmek isterim. Oradayken bana ve ablama herkes çok iyi davrandı. Bahsettiğim dönem 2015 yılıydı, savaşın ilk patlak verdiği zamanlarıydı. Orada Rami diye bir arkadaşımız vardı, o daha önce gelmişti. Bize yol gösterdi, yıllar sonra o da Rio Olimpiyatları’nda mülteci takımında yerini aldı.
Siz de takımın bir parçası olarak Rio Olimpiyatları’nda yarıştınız. Nasıl bir duyguydu?
Dürüst olmak gerekirse, inanılmazdı. Düşünsenize, henüz 18 yaşındaydım. Medya ilgisi inanılmazdı. O zaman, bir hedef koymam ve mutlak şekilde madalya almam gerektiğini anladım; daha çok motive oldum... Hayatta yapmam gereken bir şey, vermem gereken bir mesaj vardı. Rio Olimpiyatları kesinlikle gözlerimi açtı ve bunun artık sadece benim hayalim olmadığını anlamama yardımcı oldu. Takımı izleyen o kadar çok insan var ki… Umut dağıtıyoruz onlara. Sesimi duyuracak bir platformum olduğu için mutluydum.
Şimdi yeni bir göreviniz daha var. 2024 Paris Olimpiyatları’nda spiker olarak yayın yapacaksınız…
Evet, inanılmaz derecede heyecanlıyım yeni görevim ile ilgili. Gazetecilik mükemmel bir meslek…
Özellikle, Mülteci Olimpik Takımı ve Olimpiyatlar hakkında en heyecan verici hikayeler hakkında yayın yapacağım. Mülteci Olimpik Takımı'na odaklanacağım. Mülteci Takımı’nın duyurulması gerçekten heyecan verici olacak.
Sizin için ‘mülteci’ kelimesi ne anlama geliyor?
Kelimelerin benim için anlamı yok. Çok gençken, hikayemin başında bana uygun görülen kimlik bu. O zaman da “mülteci” ya da “sığınmacı” denmesini istemiyordum. Çünkü insanların mülteciler hakkında düşündüklerini biliyordum. Olimpiyatlarda ilk kez mülteci takımı için yarıştığımda “Belki de bu negatif algıyı pozitife çevirebilirim” diye düşündüm. Mülteciler kötü insanlar değil ki… Bu sadece sizden bağımsız oluşan şartların hayatınıza verdiği bir yön. Hayatta insanın başına her şey gelebiliyor. Mülteci kamplarında ülkelerini terk etmek zorunda kalan pek çok yetenekli, muhteşem insanlarla tanıştım. Siyasi nedenlerle ya da doğal felaketler yüzünden evlerini terk edip, çocuklarını yetiştirebilecek, güvenli bir yer arıyorlar. Bu herkesin hakkı. Suriye’den Almanya’ya geçerken, yedi ülke değiştirdim. Gittiğim her ülkede iyi insanlarla tanıştım, yardım eli uzatıldı. Evet, kötü insanlar da var… Hayat bu. Sadece cesur olmaya, hayallerimin peşinden koşmaya ve benim gibi insanlar için de başarının uzak olmadığını anlatmaya çalışıyorum.
Ünlü bir yüzücü olmanın hayalini kuruyordunuz; gerçek oldu. Şimdi en büyük düşünüz ne?
Tüm dünyanın barış içinde yaşaması. Bunun olmayacağını biliyorum. Ama en azından bu soruna pozitif anlamda katkı sağlamak isterim. Mültecilerin temel yaşam haklarına ulaşması, yemek, barınma, sağlık, eğitim gibi temel haklardan mahrum edilmemesi için uğraşacağım, bunun için farklı yollar arayacağım.
Şu anda dünyada Filistin’den Ukrayna’ya pek çok kriz var. Pek çok hayat tehdit altında… Neler demek istersiniz?
Evet, ne yazık ki çok zor bir dönemden geçiyoruz. Mültecilere “hayata tutunun, umudu kesmeyin yardım gelecek” demek isterim. Bana nasıl yardım ettilerse, size de gelecek. Benim elimde sesimi duyurmak için iki şansım vardı. Birincisi -Netflix’te yayınlanan The Swimmers’dan bahsederek- hayat hikayem hakkındaki çekilen film. İkincisi Olimpiyat oyunlarına katılmak. İnsanlar sesimi böyle duydu. Dünya çapında mültecilere yardımcı olmaya platforma sahip olduğumu fark ettim. Ben de sesi duyulmayanların sesi olmak istiyorum.
Bu konuda neler yapıyorsunuz?
Koçum Sven’le birlikte vakıf kurdum. Şu anda, mültecilere dünya çapında eğitim ve spor gibi fırsatlar sunmak için birlikte çalışıyoruz. Üç projemiz var. Biri IOC ile yürüttüğümüz, mülteci sporcuların burs alarak yaşadıkları kamplardan başka bir yere yerleştirilmesi projesi. Çünkü bazı sporcular yarışlara katıldıktan sonra kamp alanlarına geri döndürülüyorlar. Onlara yeni bir vatandaşlık kazandırma fırsatı vermek istiyoruz. İki farklı projemiz daha var; bunlardan biri Midilli Adası’nda mültecilere yüzme öğretmek, diğeri, Fransa'daki mültecilere yüzme öğretmek olacak. Hala gelişme aşamasında olan küçük bir vakıfız ama kesinlikle doğru yoldayız.
The Swimmers filminde hayat hikayenizi izledik. Siz izlerken neler hissettiniz? Tam olarak yaşadıklarınızı yansıttı mı?
Yapım ekibi 2018’den beri bu iş üzerinde titizlikle çalıştı, biz de sürece mümkün mertebe katkı sağladık. Tabii ki karşılaştığımız her türlü zorluğu yansıtmadık, eğer böyle olsaydı filmin sekiz saat filan olması gerekirdi. Ama filmin sadece bizim öykümüze değil, farklı hayatlara da odaklanması güzel. Bu bizim değil, bizim gibi milyonların hikayesi aslında… Yaşadıklarımı ekranda izlemek biraz travmatik oldu ama mültecilerin yaşadıkları zorlukları göstermek adına iyi bir platform oluşturduk. Bu da sevindirici.