‘Şarkılarım risk, cesaret ve değişimi temsil ediyor’
Kadebostany’nin ikonik vokali olarak tanınan Saint Stacy, solo kariyerinin ilk EP’si Feel Like Myself ile müzik dünyasında kendi yolunu çiziyor. Mart 2025’te çıkacak ilk albümüyle Avrupa turnesine hazırlanan sanatçı, detayları Hafta’ya anlattı.
ECE ULUSUM
Kadebostany’nin sahnelerde yankılanan vokali olarak hafızalara kazınan Saint Stacy, solo kariyerinde yeni bir sayfa açtı. İsviçreli sanatçı, ilk EP’si Feel Like Myself ile indie-pop’un bulaşıcı enerjisiyle atmosferik baladların içsel samimiyetini zahmetsizce bir araya getiriyor.
Saint Stacy, yalnızca bir müzisyen değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcısı. Müzik kariyerine 2016’da Kadebostany ile başlayan sanatçı, grubun teatral ve dramatik sahne performanslarına sesini kattığı dört yıl boyunca 20’den fazla ülkede 300’ü aşkın konser verdi. Ancak bu kolektif deneyim, Saint Stacy’nin kendi sesini bulmasına engel değil, bilakis onu besleyen bir başlangıç oldu. 2023 baharında başlattığı solo projesi, hem geçmişine saygı duruşunda bulunuyor hem de yepyeni bir müzikal kimlik yaratıyor. Mart 2025’te çıkması planlanan ilk albümü ve ardından başlayacak Avrupa turnesi, bu yeni yolculuğun yalnızca başlangıcı. Saint Stacy ile bu yolculuğunu konuştuk.
Kadebostany ile olan deneyiminizin müzikal kimliğinizi şekillendirmedeki etkisini nasıl tanımlarsınız? Bu durum solo projelerinizde hangi yollarla kendini gösteriyor?
Kadebostany kesinlikle harika bir maceraydı ve orada çok şey öğrendim! Ancak solo projemde işler çok farklı, çünkü her şeyi sıfırdan inşa ediyorum. Bu süreç heyecan verici çünkü vizyonumu doğrudan dinleyicilerime iletebiliyorum. Yeni bir başlangıç bu ve her ne kadar zorlu olsa da bir sanatçı olarak gelişmeye devam etmem için bana motivasyon sağlıyor.
Solo kariyerinizde daha fazla risk alma ve kişisel hikayeler paylaşma özgürlüğüne sahip olduğunuzu hissediyor musunuz? Bu özgürlük yaratıcı sürecinizi nasıl etkiliyor?
Bu aslında daha fazla ya da daha az özgürlük meselesi değil; sadece farklı bir özgürlük türü. Kadebostany’de Guillaume bana şarkılarını yorumlama konusunda güvenirdi; kendi tarzımda söyleyebilirdim ve bu hep doğal hissettirirdi. Şimdi solo projemle, kendimin yeni bir versiyonunu yaratmaya çalışıyorum. Bunu yapmak için fikirlerimi odaklayacak bir çerçeveye ihtiyacım var. Sanırım tüm sanatçılar bir noktada buna ihtiyaç duyar. Benim için bir sonraki adım, o çerçevenin içinde özgürlüğü bulmak, bu da gerçekten heyecan verici.
EP’nizin sound’unu Kadebostany’den nasıl farklılaştırıyorsunuz? Bu süreçte hangi müzikal akımlar ya da sanatçılar size en çok ilham verdi?
EP kesinlikle çok farklı. İnsanlar genelde bana hangi sanatçıların ilham verdiğini soruyor ama açıkçası belirli isimler veremem. İlhamlarım farklı yerlerden geliyor; görsel unsurlar da dahil ve bazen insanların beklediği şeyler olmuyor. Örneğin, yıllar önce çok fazla klasik gitar çaldım ve bu, müziğe yaklaşımımı gerçekten etkiledi. Son single’larımda klasik gitara daha fazla odaklandım; bu bilinçli bir karar değildi, doğal bir şekilde gelişti.
Modern müziğin giderek dijitalleştiği bir dönemde, EP’niz analog unsurlar barındırıyor mu, yoksa tamamen dijital bir yaklaşımı mı benimsediniz?
Her ikisinin de bir karışımı. Bir şarkı yazmaya başladığımda her zaman akustik bir beste ile başlıyorum; sadece bir gitar bölümü, sözler ve melodi çizgisi. Şarkı tam anlamıyla oluştuğunda, dijital ağırlıklı bir prodüksiyon sürecine geçiyorum. Her ikisini birleştirmenin çok ilginç olduğunu düşünüyorum.
‘KIYAFET VE AKSESUAR TASARLIYORUM’
Müzik endüstrisinde kadın sanatçıların karşılaştığı zorluklar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Açıkçası, kendi deneyimlerimden yola çıkarak, kadın bir sanatçı olduğum için daha az fırsata sahip olduğumu hiç hissetmedim.
Kariyerinizin bu aşamasında kendinizi yalnızca bir müzisyen olarak değil, aynı zamanda bir hikaye anlatıcı olarak da görüyor musunuz? Bu EP, kişisel hikayenizde neyi temsil ediyor?
Bu EP kesinlikle hikayemin bir parçası. Benim için büyük bir adımı; şarkılarım risk, cesaret ve değişimi temsil ediyor. Kadebostany’den ayrılmak kolay bir karar değildi; bir aile gibiydik! Ama tamamen kendime ait bir şey yaratmam gerektiğini biliyordum. Bu EP, o riski almanın ve bilinmeyene adım atmanın bir sonucu.
Sosyal medya, sanatçıların dinleyicileriyle bağ kurması için hayati bir araç haline geldi. Bu platformlardaki varlığınız ve ifadeniz sanatınızı ya da mesajınızı nasıl etkiliyor?
Sosyal medyadaki varlığım oldukça sade. Trendleri takip etmeye çalışmıyorum ve iyi bir TikTok dansçısı değilim (gülüyor). Ancak kendim olarak kalmak, çalışmalarımı göstermek ve hayranlarımla doğrudan bağlantı kurmak çok önemli. Bu, müziğimi destekleyen insanlara yakın olmama yardımcı oluyor ve bu benim için gerçekten anlamlı. Onların mesajları aracılığıyla müziğimin onlar için ne kadar önemli olduğunu hissedebiliyorum ve aynı zamanda onların tepkileri de benim için çok şey ifade ediyor.
Saint Stacy müzisyen kimliğinizin dışında sizi ne heyecanlandırıyor?
Moda tasarımı yapmak. Kıyafet ve aksesuar tasarlıyorum, ayrıca La Peau de Peche adlı bir moda markam var.
Son olarak, İstanbul’a gelecek misiniz?
İstanbul’da birçok kez sahne alma şansım oldu ve tekrar gelmeyi dört gözle bekliyorum! Şu anda bir şov hazırlamak için zaman ayırıyorum ve İstanbul’da ilk konser için bahar döneminde görüşmeler yapılıyor! Hepiniz için performans sergilemeyi sabırsızlıkla bekliyorum!