Sanatın iyileştirici gücü

Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki ‘Müzede An’da programı, sanat terapisi prensipleriyle tasarlanmış bir program… Müzenin dışavurumcu Sanat Terapisi’ni uygulayan Seren Pehlivanoğlu İlkdoğan ile tasarladığı programı deneyimlemek şansına sahip oldum, Anish Kapoor, Abidin Dino, Hoca Ali Rıza, Ayvazovski ile keşfe çıktım.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sanatın iyileştirici gücü

Gila BENMAYOR

Sanat uçsuz bucaksız bir alan. Her alana değme gibi bir özelliğini gün geçtikçe daha fazla keşfediyorum. Terapiden ekonomiye, yeme-içmeden ekolojiye bağlantılı olmadığı konu neredeyse yok. Bu yazıda terapi ve yeme içmeden iki şahane örnek vermek istiyorum.

Sakıp Sabancı Müzesi’nde devam eden ‘Müzede An’da programı, sanat terapisi prensipleriyle tasarlanmış bir program. Müzenin, dışavurumcu Sanat Terapisini uygulayan Seren Pehlivanoğlu İlkdoğan ile tasarladığı programı deneyimlemek şansına sahip oldum.Hem de bizzat Seren Pehlivanoğlu ile birlikte. Programı ziyaretçiler akıllı telefon veya tabletleriyle hem müzede hem diledikleri yerde Sabancı Müzesi’nin web sitesinden üzerinden deneyimlemek mümkün.

Pehlivanoğlu yüksek lisansını klinik psikoloji dalında tamamlamış ve ‘sanat terapi’ alanına yönelmiş.

‘Sanat terapi’ farklı sanat dallarının kullandığı bir terapi yöntemi.

Sanat tarihi eğitimi de almış olan Pehlivanoğlu sanat terapisi seanslarında dans ve görsel sanatları kullanıyor.

Osmanlı döneminde psikolojik rahatsızlıkların müzikle tedavi edildiğini Edirne’deki II. Bayezid Külliyesi’ndeki Sağlık Müzesi’ni gezenler iyi bilir.

Sanat terapisi nasıl ortaya çıktı?

Modern çağlarda sanat terapisi yönteminin kullanılması 20. yüzyılın ortalarında Avrupa’da ortaya çıkıyor.

Bu kavramı 1942 yılında ortaya atan kişi İngiliz ressam Adrian Hill.

O dönemde Avrupa’daki sanatoryumlar verem hastalarıyla dolup taşarken resim yapmanın hastalara iyi geldiği tespit edilmiş.

Sanat terapisi yöntemi bir süre sonra akıl hastalıkları hastanelerinde kullanılmış ve sanatla kendini ifade etmek ile duygusal rahatlama arasındaki ilişki araştırmaların konusu olmuş.

Bu arada Türkiye’de 1960’lı yıllarda ‘sanat terapisi’ yöntemi Çapa Hastanesi’nde uygulanıyor.

Eserleri İstanbul Resim Heykel Müzesi ve yurt dışı dahil pek çok müzenin koleksiyonları arasında olan ressam ve tıp insanı Prof. Süleyman Velioğlu Çapa’da ‘Psikopatolojik Sanat Laboratuvarını’ kuruyor.

Kapatılan laboratuvarın Çapa’da yeniden açıldığını söyleyen Pehlivanoğlu ‘ruhsal bozukluklarda sanat terapisi’ dalında hastalarla çalışarak 2 yıllık uzmanlığını orada yapmış.

Amerika, Kanada, İngiltere’deki örneklerden yola çıkarak özellikle müzede sanat terapisinde yoğunlaşmış.

“Müzelere sanat terapisi taşımak sadece tedavi amaçlı değil. Sosyal ve toplumsal dönüşüm odaklı çalışmaları da kapsıyor. Yani toplumu eğitmek, öz farkındalığı arttırmak, sosyal dahil olmayı arttırmak adına yapılan çalışmalar” diyor.

Şakayıklar bana ne fısıldadı?

Sabancı Müzesi’yle yolunun kesişmesi, Çapa’da psikoz tanısı almış hastalarla çalışmalarını müzeye taşıması nedeniyle.

Müze direktörü Nazan Ölçer ve ekibi, o sırada en iyi örnekleri Tate, MoMa’da görülen ‘müzelerin iyileştirici, stresi hafifletici, sanata yavaş bakma’ çalışmalarını burada uygulama arayışları içerisinde.

Neticede müze ekibinin ve Seren Pehlivanoğlu’nun ortak çalışmalarıyla yukarıda sözünü ettiğim program ortaya çıkıyor.

‘Müzede An’da’ programı ‘Modernizmin İzinde Türk Resmi Sergisi’nden seçilen sekiz eserle, müzenin bahçesinde yer alan Anish Kapoor ve Seyhan Topuz’un eserleriyle tasarlanmış.

Dolayısıyla Seren Pehlivanlıoğlu ile birlikte, Halil Paşa’nın “Şakayıklar” eserinden başlayarak, Ayvazovski, Hoca Ali Rıza, Nazmi Ziya Güran, Cemal Tollu, Abidin Dino, Hüseyin Avni Lifij ve Kenan Ali Yontunç’un önünde içsel ve duygusal bir yolculuğa çıkıyorum.

“Burada her hangi bir sanat tarihi dersi vermiyoruz. Sadece esere odaklanıyoruz” diyor Pehlivanoğlu.

Tablonun ilk anda göze çarpan şakayıklarıyla başlıyor iç serüvenim.

Sorular zaten peş peşe geliyor “Bu çiçekler nasıl? Size niye anımsatıyor? Neyi temsil ediyorlar?”

Şakayıklar belli ki olgun dönemlerinde. Belki olgun bir yaşı temsil ediyorlar. Resimde elinde dürbünle ayakta duran kadın da çok genç değil. Tedirgin bir duruşu var, biraz da hüzünlü”.

İç yolculuğunuz tablonun önünde durduğunuz süreyle de ilgili.

Araştırmalara bir müze ziyaretçisinin esere baktığı ortalama sekiz saniye.

Bu süreyi on beş dakikaya, belki de saate çıkartabilirsiniz sanata yavaş bakmayı öğrenirseniz size nasıl iyi geldiğini fark edeceksiniz.

Müzede Sahne’yi Nazan Ölçer anlatıyor

Sakıp Sabancı Müzesi’nin Boğaz manzaralı Fıstıklı Terası’nda 17-20 Ağustos tarihleri arasında Müzede Sahne etkinliğinin yedincisi düzenleniyor.

Etkinlik kapsamında sahnelenecek eserler arasında Genco Erkal’ın İmparator’u, Talimhane Tiyatrosu’nun Harika Şeyler Listesi, Kadıköy Emek Tiyatrosu’nun Herkes Kocama Benziyor oyunu, Tiyatro Hemhal’in “N’Olcak Bu Yusuf Umut’un Hali oyunu var.

Sabancı Müzesi’ni ziyaret ettiğim gün direktör Nazan Ölçer ile Müzede Sahne’yle ilgili kısa bir söyleşi yapma fırsatım oldu.

Müzede Sahne yıl yedinci kez yapılıyor. Demek ki izleyiciler bu etkinliği benimsedi, sevdi. Ekinliğin istikrarlı başarısını neye bağlıyorsunuz?

Müzede Sahne’nin ilk adımı 2016 yılında Kuzgun Acar’ın ‘Kuşlar Soyut Kompozisyon’ isimli eserinin sergilenmesine paralel olarak gerçekleştirilen ve sanatçının Fransa Avignon’daki tiyatro festivalinde Mehmet Ulusoy’un oyunu için ürettiği masklara gönderme yapan Punta Atmak isimli oyunuyla başlamıştı. Zaman içinde gelişti.

Bu gösteriyle başlayan Müzede Sahne, konuşmalar, paneller, okumaların olduğu kapsamlı bir gösteri haftasına dönüştü. 

Sakıp Sabancı Müzesi, tüm ziyaretçilerine sergilerin dışında gerçekleştirdiği yetişkin programları, çocuk atölyeleri, konser, konferans gibi farklı alanlarda hizmet verdi ve onların bu müzenin sadık ziyaretçilerin olmalarını amaçladı. Bu çabamızın onlara ulaştığını ve tüm faaliyetlerimizde “nasılsa iyidir” diye düşünerek güvenle geldiklerine inanıyoruz. 

Bu yılki programın özelliği, diğerlerinden farkı var mı?

İlk yıldan bu yana Müzede Sahne’nin programı günümüzün sorun ve kavramları etrafında şekillendirildi. Bu seneki programın sanat yönetmenliğini Ayşe Draz üstlendi. Ve başlık da “Hep Yan Yana”. Yaşlı, genç, kadın, erkek herkese dokunan, herkesin kendinden bir parça bulacağı çok başarılı oyunlardan bir seçki hazırlandı. Farklı kültür, sınıf ve yaş gruplarından hikayeler içeren seçkide bir imparatorun hayatına, İstanbul’da yaşayan genç bir adamın hikayesine, işçi bir kadının mücadelesine, bazen de bir çocuğun hayal ve özlemlerine tanık olacağız.  Oyunlar ek kişilik hikayeler olsa da ortak insanlık hallerine, birbirimize kulak vermeye, kısacası hep yan yana durmaya gönderme yapıyor. 

Fıstıklı Bahçe’nin sinemadan, tiyatroya, yogaya çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapması müzenin ziyaretçilerine etkisi var mı? Ziyaretçi sayısını arttırıyor mu?

Açık havada düzenlediğimiz tiyatro, yoga, sinema, konser gibi etkinliklerimiz elbette ziyaretçi sayılarımızı artırıyor ve bu etkinlikleri her sene kararlılıkla gerçekleştirmemiz etkinliklerin kendi kemikleşmiş ziyaretçisini yaratıyor. Bütün faaliyetlerimizde Sakıp Sabancı Müzesi’nin “topyekûn sanat” mesajının altını çizmeye çalışıyoruz. 

Yemek ile sanatı buluşturan kitap: Bir Porsiyon Sanat

Fatma Berber
Fatma Berber

Fatma Berber ile birlikte ‘Bir Porsiyon Sanat’ı yazan Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nun iletişim direktörü Sümeyra Gümrah Teltik’in “bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı” soruma verdiği yanıt şöyle:

“Fatma ile günlük yaşamın hırçınlığından arınmak için sanata sığınanlardanız. Güzel bir kitap, keyifli bir film veya güzel bir sanat eseri… Yemek de öyle… Çok şık bir yemek olması gerekmiyor. Üç malzemeyle hazırlanmış bir kurabiyeyi çaya batırıp yemek bile bir yaramızı şefkatle sarıp iyileştirebiliyor. Sanatın ve yemeğin iyileştirici gücünü seviyoruz”.

“Yemek sadece karın doyurmak olarak bakılacak basite indirgenecek bir şey değil, kültür aktarım aracı aynı zamanda. Sanat da “yanlış bir şey söylerim” diye korkulacak, tırnak içinde sadece ‘elitlere' ait olan bir şey de değil. Sanatçılar da bizim gibi insanlar. Hipokrat’ın dediği gibi madem ne yersek o idik; sanatçılar ne yemişti, biraz onun peşine düşelim istedik.”

Sümeyra Gümrah Teltik
Sümeyra Gümrah Teltik

Yakın arkadaş olan ikilinin peşlerine düştükleri isimler arasında kimler yok ki?

Zeynep Oral, Günseli Kato, Cem Mansur, İsmail Acar, Hakan Bıçakçı Ahmet Ümit, Okay Semiz, Zafer Yenal, Özlem Kumrular, Sevin Okyay, Alin Taşçıyan, Murat Güllü , Semih Kaplanoğlu bu isimlerden bazıları.

Bir Porsiyon Sanat Fatma Berber Sümeyra Gümrah Teltik Düşbaz Yayınları 416 s.
Bir Porsiyon Sanat Fatma Berber Sümeyra Gümrah Teltik Düşbaz Yayınları 416 s.

 

 

HAFTA