Sahne, yeni kuşağın elektronik müzik bestecilerinin  

Türk elektronik müziğindeki kadın besteciler projesinde yer alan 5 önemli müzisyen, bugün Borusan Müzik Evi’nde gerçekleştirecekleri lansman konseri öncesi sorularımızı yanıtladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sahne, yeni kuşağın elektronik müzik bestecilerinin  

ZEYNEP TOKER

Borusan Müzik Evi, sezonun son konserinde, elektronik müzik alanında yaptıkları çalışmalarla takip edilen ve takdir gören kadın müzisyenleri konuk ediyor! Sub Rosa Records etiketiyle yayımlanan, yenilikçi atılımlara ve kadın bestecilerin müzik sektöründeki görünürlüğünü ortaya koymayı amaçlayan toplama albümde, yeni kuşağın elektronik müzik alanında 15 kadın bestecisinin eserleri yer alıyor. Küratörlüğünü Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun yaptığı albümün 11 Mayıs’ta gerçekleşecek albüm lansmanı öncesi ise Mine Pakel, Gökçe Uygun, Gülce Özen Gürkan, Kaosmos ve Elif Yalvaç ile albüm sürecini, projenin detaylarını ve lansman konserini konuştuk.

MİNE PAKEL: “Türkiye’de örneği olmayan bir şeye tanıklık ediyor olacağız”

Yeni bir projeye girdiğinizde ilk işe öncelikle nereden başlıyorsunuz? Üretim aşamanız nasıl gerçekleşiyor ve nasıl bir disiplin söz konusu oluyor?

Son yıllarda daha çok sinema sektöründe film müzikleri bestecisi, ses tasarımcısı ve ses mühendisi olarak yer alıyorum. Yeni bir projede yer almam istenildiğinde öncelikli olarak projede besteci mi, ses tasarımcısı mı yoksa her ikisini de mi içeren bir yaklaşım olduğunu belirlemem gerekiyor. Bazen zaman kısıtlamaları bazen de sürece uygun bir şekilde yaklaşabilmem adına ikisinden birini yapmak durumunda kalabiliyorum ama zaman kısıtlaması yoksa ve projeye gerçekten hizmet edebileceğimi düşünüyorsam dahil olmayı tercih ediyorum. Sonraki aşamada ise filmin ne istediğini kafamda oturtmam gerekiyor. Karakterler ve onların personaları beni harekete geçiriyor. Nasıl bir dünya yaratmam gerektiğini mekan ve karakterlerle özdeşleşerek kurmayı tercih ediyorum. Üretim aşamaları bazen ruhunuzdan bir anda dökülüyor ansızın, bazen de fazlaca tıkanıp kalıyorsunuz… Bu süreçlerde de projeye minik bir mola verip bol bol okuyup, okuduğum cümle ve kelimelerden beslenip tetikleniyorum. Benim için üretim kısmı biraz hayattan ve insanlardan soyutlanmış bir şekilde ilerliyor. O girdiğim ruh hali ve bütünleştiğim proje ile normal hayatın seyrinde olamıyorum maalesef…

Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreci biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Öncelikle Sub Rosa Records’tan çıkan böyle bir albümde yer almak hele ki Türkiye açısından arşiv niteliğinde olan bu albümde olmak, albüme davet edilmek inanılmaz gurur verici ve oldukça mühim. Projede baştan sona kadar kibar, destekleyici, her koşulda yanımızda olduğunu hissettiren, yeri geldiğinde cesaretlendiren, fikirlerimizi soran ve hep insani açıdan yaklaşılan, gerçekten görünür olmamız için ellerinden gelen tüm desteği sabırla ve hiçbir kişisel çıkarı olmamasına karşın yapan, albümün çıkabilmesi ve konserin gerçekleşebilmesi için koşturan insanlarlarla çevirliydi. Kendi adıma emekleri için başta sevgili Batur Sönmez’e, Erdem Helvacıoğlu ve bizi çatısı altına alan Sub Rosa Records’a ve albüme katkı ve emek sağlayan tüm kadınlara minnettarım.

11 Mayıs’ta Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun küratörlüğünde, Borusan Müzik Evi’nde albüm lansmanınızı gerçekleştireceksiniz. Neler hissediyorsunuz?

Öyle güzel bir proje ki albümün Sub Rosa Recors’tan çıkması, lansman konserinin Borusan Müzik Evi’nde yapılması projenin seviyesi açısından nasıl bir perspektifte ilerlediğini çok açık gösteriyor. Borusan Müzik Evi’nde konser vermek benim için çok önemli, heyecan verici bir durum. Dinleyiciler ile birlikte bu zamana kadar Türkiye’de bir örneği olmayan bir şeye tanıklık ediyor olacağız ve bence tarihe arşiv niteliğinde geçebilecek nadir konserlerden biri olacak. Bir başlagıç için açılan bir yol, müzikal açıdan da örnek gösterilebilecek bir deneyimi birlikte paylaşacağız.

GÖKÇE UYGUN: “Böyle üretken zihinlerin bir araya geliyor olması beni çok heyecanlandırıyor”

Müzik yaparken sizin içinizde nasıl bir denge hâkim? Yeni bir şey üretirken tamamen duygularınızla mı hareket ediyorsunuz yoksa işin içine biraz daha matematik katıyor musunuz?

Benim için üretim süreci, duygular ve matematik diye ayrıştırdığım iki aktarım yolundan oluşan ya da herhangi iki kutupta denge aradığım bir alan değil sanırım. Aksine oldukça dengesiz bir halde olduğumu söyleyebilirim içindeyken. Zihnim, o esnada mesele edindiğim, dikkatimi çeken hangi olay, kavram ya da konsept varsa onların etrafında oradan oraya sürükleniyor. Yoğunlaşan fikirlerle ciddi bir hareket etme, yazma ya da resim yapma arzusuyla ayaklanmış buluyorum kendimi. Denge aradığım tek alan, belki de tüm topladığım, ürettiğim verilerleri, malzemeleri ve fikirleri nasıl süzeceğim, aralarında nasıl ilişki kuracağım ve müziğime nasıl hizmet etmelerine karar vereceğim noktalar olabilir. Kısacası üretim sürecimi; pek çok disiplini ve fikri eş zamanlı işlettiğim, kimi noktalarda içgüdüsel ve estetik kararlara kendimi bıraktığım, kimi noktalarda da bildiğim her türlü kurallara sınırlara bağlı kalıp, içinde bir eleştiri aradığım ritüelistik süreçler halinde geçiriyorum.

Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreci biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Çoğumuzun kadın olarak karşılaştığını bildiğim, gördüğüm o sektörel arka planda bırakılmışlığı ben de yaşadım, yaşıyorum. Seni orada aktif ve yetkin görünce şaşırıyorlar da, şaşırsınlar geçer. Yıllardır sahne sanatları için aktif ses üretiyor ve canlı da uyguluyorum ama örneğin ilk defa gittiğim ve ses tasarımımı uygulayacağım sahnelerde “Nasıl yani sesçi sen misin?” (şaşkın bir sırıtmanın eşlik ettiği) gibi bir ilk tepkiyle karşılaşmam çok olası. Bu ve bunun gibi kırılması gereken mesleki yargıları da görünür kılacak böyle kıymetli bir projenin varlığını öğrendiğim gün epey heyecanlandım tabi. Davet edilmek ve böyle pek çok sanatçıyı bir araya getiren işlerde yaşanabilecek iletişim, takvim ve organizasyon gibi sorunları başından beri yaşamamış olmak gerçekten mutluluk ve umut verici.

11 Mayıs’ta Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun küratörlüğünde, Borusan Müzik Evi’nde albüm lansmanınızı gerçekleştireceksiniz. Neler hissediyorsunuz?

Konserde yer alacak diğer tüm kadın sanatçılar ismen duyduğum, işlerine tanık olduğum ama henüz yüz yüze tanışma şansımın olmadığı şahane insanlar. Her şeyden önce, böyle, üretken, açık ve çılgın zihinlerin bir araya geliyor olması beni çok heyecanlandırıyor. Eminim ki, hepimiz o gece birbirinden derin, renkli ve ilginç 6 farklı dünyaya tanık olacağız.

GÜLCE ÖZEN GÜRKAN: “Müzikteki kalıplara eleştirel yaklaşmayı tercih ettim”

Farklı sahnelerde, farklı isimlerle birlikte çalmak, çalışmak size ve müziğinize ne gibi katkı sağladı? Tüm farklılardan nasıl besleniyorsunuz?

Her sahnenin, her müzik türünün ve her müzisyen performansının kendine özgü dinamikleri var gerçekten; bu dinamikleri anlamaya çalışmanın kendisi bir okul işlevi görüyor diye düşünüyorum. Birlikte çalıştığım müzisyenlerin arasında müziğime doğrudan katkı sağlayan hocalarım da oldu. Onlarla sahne almak bütüncül öğretinin bir parçası elbette; bunun dışında, birlikte çalmanın müziğimi daha iletişimli bir hâle getirdiğini, müzisyenlerle birlikte dinleyicilere ve farklı olasılıklara açtığını gözlemliyorum.

Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreci biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Bir besteci olarak üretimlerimin çoğunda doğrudan politik içerik olduğunu, bu politik içeriğin de kimlik politikaları ağırlıklı olduğunu söyleyebilirim. Albümün konseptini albümde yer alan müzisyenlerle tartışmak, böylece albümün adında geçen “Türk” ya da “kadın” kimlik çatıları altında toplanmanın bizler için ne ifade ettiğini ve ne ifade etmediğini bir nebze gözlemlemek bana iyi geldi. Genel olarak “kadın” gömleği giydirilerek ele alınmanın benzer tepkiler ya da yorgunluklar doğurduğunu fark ettim. Bu sebeple, albüm için yaptığım parçada toplumdaki kadın-erkek eşitsiz ikiliğine de sebep olan düşünce biçiminin müzikteki yansıması olan kalıplara eleştirel yaklaşmayı tercih ettim.

11 Mayıs’ta Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun küratörlüğünde, Borusan Müzik Evi’nde albüm lansmanınızı gerçekleştireceksiniz. Neler hissediyorsunuz?

Genelde sahne performanslarım akustik, sabit medya yapıtlarım ise elektronik ağırlıklı olduğu için, Borusan Müzik Evi’nde elektronik ağırlıklı bir performans gerçekleştirmek benim için yeni ve heyecan verici bir deneyim olacak. Batur ve Erdem’in süreci titizlikle yönetmesi bana güven veriyor. Birbirinden oldukça farklı müzikler yapan altı müzisyen ve birbirimizin de dinleyicileri olarak, diğer dinleyicilerle birlikte tatmin edici bir alımlama deneyimi yaşayacağımızı düşünüyorum.

KAOSMOS: “Underground müzik sahnesindeki kadınların sayısı az değil”

Bir setlist hazırlarken en çok neye dikkat edersiniz? Dinleyicilere nasıl bir deneyim sunmaya odaklanırsınız?

Canlı performanslarımı tasarlarken, bu dünyadaki gerçekliğin ötesindeki kendi gezegenimin seslerini metafiziksel olarak hissettirebilmek benim için içgüdüsel bir eylem. Bu nedenle sound derinliği ve seziş arasında köprü kurabildiğim frekanslarla bir akış yakalamaya çalışıyorum. Dünya dışı sezgilerimi, (bazen) insansı hislerin gizemli melodileriyle harmanlayıp, (çoğunlukla) bilinmeyenin ama sezilebilenin getirdiği seslerle dinleyicinin görünmez olana (sezilebilene) ait algılarını tetiklemeyi amaçlıyorum. Bunu bazen, performanslarımı görsel bir tetikleyici ile birleştirerek yapıyorum. Öyle ki, bu albüm lansman gecesinde bana Gencer Özdamar’ın görselleri eşlik edecek.

Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreci biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Bunun için davet edildiğimde, çok mutlu oldum. 2013 yılından beri profesyonel olarak elektronik müzik yapan ve sahne alan biri olarak, bir an şimdiye kadar neden böyle bir şeyin hiç yapılmamış olduğunu sorguladım ve hemen üretime geçtim. Aslında underground müzik sahnesindeki kadınların sayısı az değil. Ama maalesef çeşitli nedenlerden bazılarının görünürlüğü erkeklere oranla düşünüldüğünde çok düşük. Bu albüm birleştiricilik ve görünürlük adına güzel bir amaç için üretmemize vesile oldu bu çok değerli. Emeği geçen herkese çok teşekkürler.   

11 Mayıs’ta Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun küratörlüğünde, Borusan Müzik Evi’nde albüm lansmanınızı gerçekleştireceksiniz. Neler hissediyorsunuz?

Kadınların bir arada olması, değerli bir label’ın arşivinde yer almaları, önemli bir müzik mekanında  bu album lansmanının gerçekleşecek olması çok heyecan verici. Bu nedenle bu lansman gecesi bana her zamanki konserlerimden daha fazla heyecanlı hissettiriyor. Dinleyiciyi, farklı sound’ların yer aldığı oldukça renkli ve anlamı derin bir gece bekliyor.

ELİF YALVAÇ: “Ses ve duygu olarak güçlü bir deneyim sunmayı hedefliyorum”

Teknoloji sürekli değişiyor ve gelişiyor. Tüm bu değişime nasıl ayak uydurup müziğinize entegre ediyorsunuz?

O değişimden öğrenebileceklerimi öğrenmeye çalışıyorum ama sahnede ve müziğimde kullandığım ekipmanımı minimal tutmaya çalışıyorum çünkü olanaklar sınırlı olduğunda elimizdekilerle sınırları zorlayıp en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Bunun da hem yaratıcı hem de teknik olarak öğretici bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Eskiden Türkiye’de yaşarken ve MİAM’da okurken yazdığım yüksek lisans tezimde de bu konuyu ele almıştım: Chip müzik bağlamında kısıtlamaların yaratıcı ve estetik değeri. 80’li yılların sonunda kullanılan bilgisayar ve oyun konsollarının ses yongaları/chip’leri çok kısıtlı olanaklara sahipti. O zamanki programcılar bu kısıtlamalar içinde oyun seslerini ürettiler. Yeni teknikler icat etmek durumunda kaldılar. Bugün ise bu kısıtlamalar olmasa bile bu şekilde eski konsollarla (Game Boy gibi) ya da bunların emülatörleriyle sadece o seslerle sınırlı kalarak müzik üretmeyi tercih edenler var. Bunun da tek değeri nostaljiden ibaret değil. Ben bu yaklaşımı değerli buluyorum ve elektro gitarımı, synthesizer’ımı ve diğer enstrümanlarımı kullanırken de bu yaklaşımı işime entegre etmeye çalışıyorum. Minimal ama öğrenmeye her zaman açık ve meraklı halde kalmaya çalışıyorum.

Bu projede yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi? Bu süreci biraz sizden dinleyebilir miyiz?

Sub Rosa’nın işlerini halihazırda takip ediyorum ve oradan albüm çıkarmış birçok sanatçıyla da bağlantım oldu. Benim için bu “WITEM” albümüne katkı sağlamak ve müzik hazırlamak hem heyecan hem de onur verici bir süreç oldu. Türkiye dışındaki insanların da çok ilgisini çekecek bir proje. Kadınların görünürlüğü açısından çok faydalı ve ilham verici olacağını umuyorum.

 11 Mayıs’ta Batur Sönmez ve Erdem Helvacıoğlu’nun küratörlüğünde, Borusan Müzik Evi’nde albüm lansmanınızı gerçekleştireceksiniz. Neler hissediyorsunuz?

Türkiye’de pandemiden sonraki ilk konserim olacak. Bu aralar konserlerimde pes seslere sahip bariton gitarımı kullanıyorum ama bu konserde bir değişiklik yaparak 2005 senesinden olan bir elektro gitarımı kullanacağım. O gitar zamanında bana zor imkanlarla Taksim’den alınarak hediye edilmişti. O açıdan heyecan verici olduğu kadar duygusal bir tarafı da var. Ses ve duygu olarak güçlü bir deneyim sunmayı hedefliyorum. Performansta benim müziğim için hazırlanan özel bir film de oynatılacak. İngiltere’de çok kez kullandım bu filmi. Türkiye’de ilk kez sunacaĞım. Bu filmin de halihazırdaki deneyimi daha da güçlendirmesini umuyorum. Onun dışında ben de dinleyici olarak diğer arkadaşlarımın performansını heyecanla bekliyorum.

 

 

 

HAFTA