Roland Garros içimde uktedir
Fransa Açık Tenis Turnuvası’nın heyecanı devam ederken, bu adrenalini damarlarında en fazla hisseden isimlerden biriyle, bu sporun yaşayan efsanelerinden Boris Becker’le zoom üzerinden turnuvayı değerlendirdik. Eurosport yorumcusu Becker “Bu yıl, daha önce hiç olmadığı kadar sonucu kura belirleyecek” diyor...
ASLI BARIŞ
Finale doğru geri sayım başladı… 9 Haziran’da kupayı kim kaldıracak, favorileriniz kim?
Kesin bir favorim yok. Bu yıl kazananı her zamankinden daha çok koşulların belirleyeceğini düşünüyorum. Toprak kortta iyi oynayabilecek birkaç oyuncu görüyorum. Monte Carlo’yu Tsitsipas kazandı. Madrid’i Rublev, Roma’yı Zverev kazandı. Novak da orada olmalı… Örneğin, Monte Carlo’da Tsitsipas, Madrid’de Alcaraz, Roma’da ise çok güçlü bir Jerry’ye karşı Djokovic kazandı. Normalde şampiyon Djokovic’i seçerdim ama o bu yıl henüz bir turnuva kazanmadı. Bu yüzden net bir favori göremiyorum. Bu yıl, daha önce hiç olmadığı kadar, kazananı kura sonucu belirleyecek. Bahsettiğim üst düzey oyuncular son haftaya ulaşırsa, herhangi biri kazanabilir.
Djokovic’in motivasyonunu Nadal’ın yokluğu da belirliyor deniyor. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bakın, Rafa geçen yıl oynamadı ve Novak dört Grand Slam’den üçünü kazandı. Bu bence cevabı veriyor. Ve hayır, Novak’ın hiçbir koşulda motivasyonunu kaybettiğini düşünmüyorum. O, daha faz la büyük kazanma hedefiyle hareket ediyor. Son major galibiyeti Melbourne’deydi. Sonrasında yarı finallere ulaştı ve bir sonraki turnuva gelecek hafta gerçekleşiyor. Rafa oynasa da oynamasa da Djokovic’in en iyi performansını göreceğimizi düşünüyorum. Evet, kariyerindeki en zorlu rakibi kesinlikle Nadal’dı, Roger Federer’den bile daha fazla. Birbirlerine karşı yaklaşık 55 veya 60 maç oynadılar. Djokovic 24 major kazandı, Rafa ise 22. Sonuçta Novak, daha fazla major kazanma motivasyonuyla hareket ediyor.
BİR DEĞİŞİM DÖNEMİNİN EŞİĞİNDEYİZ
Nadal’dan bahsetmişken: Geçen pazartesi oynanan maçta Roland Garros’a veda etti… Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bence kazanacağına inan masa Fransa Açık’a katılmazdı. Söz konusu Nadal olunca her şey olabilirdi... 16 yıl önce Mayorcalı bir adamın toprak kortun efendisi olacağını, 14 kez kazanacağını söyleseydiniz, “bu herhalde delirmiş, tenis hakkında da hiçbir şey bildiği yok” diye düşünürdüm… Ama bakın neler oldu: Rafa ve Roland Garros, tenisteki en büyük aşk hikayesini yaşadı… O, toprak kortun kralı… Beş kez kazanmak büyük bir başarıdır. On kez kazanmak ise im kansızdır. Nadal bunu 14 kez kazandı. Başka hiçbir spor da buna eşdeğer bir rekor bilmiyorum. Borg bunu altı kez kazandı ki o zamanlar bu duyulmamış bir şeydi, ama (Pe te) Sampras, Edberg ve ben hiç kazanamadık. Fransız Açık’ı kazanmamakta utanılacak bir şey yok ama o 14 kez kazandı zaten. Ve umarım, bu onu toprak kortta son görüşümüz olmaz.
Hayranı olarak ben de öyle ümit ediyorum. Görünen o ki teniste yine bir dönemi kapatmanın eşiğindeyiz. Son 10 yıldır kortları üç isim domine ediyordu… Roger Federer, Rafael Nadal ve Novak Djokovic… Farklı bir dönemin efsanesi olarak, önümüzdeki 10 seneyi nasıl görüyorsunuz? Sizce yeni bir dönem mi geldi?
Doğru. Roger, Rafa ve Novak domine ederken, üç farklı taraftar grubu ile büyülü bir dönemdi. Şimdi iki adam kaldı: Rafa ve Novak. Bu değişimler her 10 ila 15 yılda bir teniste olur. Ben yükselirken Lendl, McEnroe ve Connors dönemi vardı. Sonra Sampras ve Agassi, ardından Federer, Nadal ve Djokovic geldi. Şimdi Carlos Alcaraz ve Jannik Sinner gibi oyuncular ortaya çıkıyor. Bu yeni jenerasyondan üçüncü bir oyuncunun öne çıkmasını bekliyoruz. Bu bir değişim döne mi ve her çağda olur. Novak ve Rafa hala bizimle; onların rekabetini keyifle izlemeliyiz çünkü bir gün oynamayacakları bir zaman gelecek.
Sinner bu yıl bir numara olma iddiasında… Aynı zamanda Alcaraz da yükselişte… Hangisi daha çok kazanır, zirveye oynar?
Bu tip sorulardan nefret ediyorum dürüst davranmam gerekirse (Gülüyor). Büyük bir baskı altındalar, bu yüz den hangisinin daha çok kazanacağını söyleyemem. Yaralanmalara bağlı. İkisi de bu yıl sakatlandı… Demin Novak hakkında konuştu: Bu kadar uzun süre sakatlanmaması en büyük mucize. Aklını ve bedenini bu kadar ‘fit’ nasıl tutuyor merak ediyorum… Tenisçiler için en büyük zorluk, sakatlanmalar…
Tenis yıldızları neden bu kadar çok sakatlanıyor?
Bu ‘sakatlanma’ konusu hakkında da farklı fikirlerim var. Biz de zamanında maçtan maça konuşuyorduk, antrenmanımız, diyetlerimiz dönemin koşullarına göreydi. Yani daha da geride olduğu söylenebilir. Ama yine de bu kadar sakatlanmıyorduk. Şimdiki koşullarda sürekli bir sakatlanma durumu söz konusu. Ne yanlış yapılıyor? Belki incelemek lazım.
Rafa ile oynamak istemezdim
Finalde oynayacak olsanız, rakibinizin kim olmasını dilerdiniz?
Biliyorsunuz Roland Garros’ta hiç finale çıkamadım. Finale çıkmadığım kupa kalmadı, tek Fransız Açık eksik kaldı. Üç kez çeyrek finale yükselmiştim. İçimde bir uktedir. O yüzden kiminle olursa olsun, işin tadını çıkarırdım. “Kiminle oynamak istemezdin” sorusunun cevabı daha bariz: Rafael Nadal ile… Pek bir anlamı olmazdı, yenerdi beni, yine Roland Garros’u kazanamazdım! Onun dışında dünyanın bir dönem bir numarası olarak, zirve deki isimlerden herhangi biri olurdu. Siz seçin, ben oynayayım!
Pek çok farklı kupayı kaldırdınız, rekorlar kırdınız. Size en mutluluk veren kupa hangisi oldu?
Pek çok kupa kazandım ama en heyecan veren durum bir numara olmaktı… Bir tenisçi için, zirve yarışında yer almak çok heyecanlı bir durumdur. Çünkü bu, tenisin Everest Dağı’dır. Ve siz ona tırmanmışsınızdır. Dünyanın 1 numarası olmayı Wimbledon veya Avustralya Açık’ı kazanmaktan daha büyük görüyorum çünkü iki iyi haftadan daha fazlasına ihtiyacınız var. Bir ya da iki turnuva kazandığınız için değil, son 12 ayın en iyi oyuncusu olduğunuz için oradasınız. Bu şüphesiz en yüksek başarı… Bir numaraya yükseldiğim günden bir önceki gece nasıl hissettiğimi hatırlıyorum. Lendl’i finalde yenmem gerekiyordu çünkü o zamanlar o dünya 1 numarasıydı ve ben de 2 numaraydım. Bir tenisçi için hem aşırı gergin hem de aşırı heyecanlı bir durum…
17 yaşında Wimbledon’ı kazandınız ve tarihte bu kupayı kaldıran en genç isim oldunuz… Zamanda geri gitseniz, o dönemdeki Boris Becker’e ne tavsiye verirdiniz?
17, 18 yaşındayken çok eğleniyordum, güzel bir dönemdi doğrusu… Uzun ve başarılı bir kariyerin başlangıcıydı. “İşin tadını çıkar” diyebilirdim ama çıkardım da açıkçası… Şu an kafa olarak iyi bir yerdeyim. İnişli, çıkışlı hayat bana pek çok şey öğretti. O yaştayken de kondisyonum çok iyiydi. O ikisinin kombinasyonu olsa mükemmel olurdu doğrusu… Çünkü tenis iki şeyin kombinasyonudur: Mükemmel bir kafa ve mükemmel bir vücut. Şimdiki kafamla o dönemdeki fiziksel gücüm birleşseydi neler olabilirdi!
Bu keyifli söyleşiye zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Geçen sene ülkemizi ziyaret etmiştiniz. Yine gelin, yine bekleriz…
Tabii ki gelirim. İstanbul’u seviyorum, tüm hayranlara selamlarımı yolluyorum.