Özgür ruhlu bohem: Tuba Ünsal

Sinema, dizi, tiyatro oyunculuğu derken yapımcılığa soyundu… Bir yandan da moda markalarıyla hem tasarım alanında hem de marka yüzü olarak işbirliklerini sürdürüyor. Anlayacağınız 10 parmağında 10 marifet var Tuba Ünsal’ın. Son olarak Koton’la yaptığı işbirliği ile karşımıza çıkan Ünsal’la kariyeri, hobileri ve annelik üzerine…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Özgür ruhlu bohem: Tuba Ünsal

ÖZGE YAVUZ

Kariyer hikayenizden kısaca bahseder misiniz?

16 yaşında oyunculuk yapmaya başladım. Bir yandan da modellik tecrübelerim oldu. İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde sinema ve fotoğraf olarak iki dalda eğitimimi tamamladım. Sonrasında da Los Angeles Stella Adler’da oyunculuk kursuna gittim. Dizi ve film yaparken tiyatro yapmaya başladım ve işin mutfağına girince yapımcılık maceram başladı. Kayhan Yıldızoğlu’nun hayalini gerçekleştirmek için yapımcı oldum aslında. İsimsiz Yıldız oyununu yıllar önce oynamış, tekrar hem yönetmek hem oynamak istiyordu. Onun teşvikiyle yapımı üstlendim. Her şey yolunda gidince de cesaretimi toplayıp başka bir hayalim olan Kürk Mantolu Madonna kitabının haklarını alıp tiyatroya uyarladım. 3 sene sürdü, arkasından ödüller geldi.

Türk markalarla olduğu kadar yabancı markalarla da işbirlikleri yapıyorsunuz. Instagram gibi online platformlar kariyerinizde nasıl bir değişim yarattı?

Dizilerden yakaladığım uluslararası seyirci büyük avantaj. Dijital dünya senin kendini en iyi ifade ettiğin alan. O yüzden de doğru içeriği sağladığında karşılığını alıyorsun. Aslında daha fazla ilgilenmem gereken bir platform ama ilgimi çektiği kadar vakit harcıyorum.

Anne olduktan sonra kariyer hayatınız nasıl değişti?

Aslında kariyerim çok değişmedi ama daha fazla üretmeye hevesli oldum. Sorumluluklarım arttı. Diğer taraftan da en güzel zamanlarını kaçırmadan onlarla vakit geçirmeye çok çabaladım. Kendime ayırdığım zamanımın tümünde onlarla planlar yaptım. Şimdi tam dengemiz var. Artık büyüdüler ve ayrılık fobisini büyük ölçüde attık. Hal böyle olunca şimdi kendimle daha yalnız kalabiliyorum. Sare benim işime benden daha fazla heves duyduğu için sürekli sette ya da işte yanımda. Koton sürecinde de en başından beri vardı.

Çocuklar kaç yaşında ve onlarla nasıl vakit geçiriyorsunuz?

Sare 12, Civan 9 yaşında. Artık her şeyi beraber yapabiliyoruz. Sare iyi tenis oynamaya başladı ve aynı zamanda oyunculuk okuluna gidiyor. Haftaya BKM ekibiyle tiyatro gösterisi var. Çok heyecanlı. Tüm süreçlerde yardımcı olmaya çalışıyorum. Civan biraz daha farklı alanlarda varlık gösteriyor. Basket, kodlama, robotix gibi… İyi filmler izlemeye, doğada vakit geçirmeye çalışıyoruz.

Modayı nereden takip ediyorsunuz? Hangi ünlü modacıları kendinize örnek alıyorsunuz?

Artık çok kolay tabi takip etmek. Her şey dijital. Arşiv takip etmeyi seviyorum, yeni olan kadar eski olana da büyük ilgi duyuyorum. Instagram tüm ihtiyacınızı karşılıyor. Film izlemek de benim için önemli bir ders ve eğlence aracı olduğu için izlediğim filmler benim yaratıcı tarafımı besliyor. Yıllardır Dior ve Louis Vuitton en çok tercih ettiğim markalardan. Chanel’le de çalışma şansına eriştiğim için onların kıyafetlerini de kendi bohem tarzımla kombinlemeyi seviyorum. Ece Sukan hem arkadaşım hem de gerçek anlamda ilham perim diyebilirim. Onun kombinleri ve renkleri kullanma tarzı beni her zaman besliyor.

Koton’la da bir işbirliği gerçekleştirdiniz? 70’ler fikri nasıl doğdu?

Biz Koton ile Türkiye’de ilk ünlü-marka işbirliğini gerçekleştirmiştik. Yıllar içinde de hiç bağımız kopmadı. 2 sene önce sanırım tekrar bir şeyler yapalım mı diye konuşurken bir gün Koton CMO’su Büşra Miray Müftüoğlu Diren bana geldi ve üzerinde çalışmaya başladık. Ekip benim stilimi “özgür ruhlu bohem” olarak tanımladığı için biraz kendi marka kodumdan yola çıktık. 70’ler benim modada en sevdiğim, en çok ilham aldığım dönem. Onu baharın neşesi ve renkleriyle birleştirdik. Mağazada toplu olarak ilk gördüğüm an rahatladım, “hikayemizi insanlara doğru geçirmişiz” dedim içimden.

Moda stilinizi nasıl tanımlarsınız?

Zamansız ve mekansız giyinmeyi seviyorum. Yıllar geçtikçe daha da sadeleşiyorum.

Sizce Türk kadınlarının giyim tarzı nasıl?

Bazen iyi, bazen değil. Giyimde Türk kadını tanımı çok geniş. Bizim çevremiz daha batılı bir stilde, ama gerçek aslında Anadolu’da. Oralarda çok güzel etnik stiller var. Yılmaz Erdoğan’ın annesi Süheyla teyze Vizontele Tuuba galasında bana Hakkari kombini yapmıştı, gördüğüm en güzel elbise ve şalvardı. Aslında buralardaki tonları cesurca kullansak gerçek bir Türk kadını stili de yaratılabilir dünyada. Hindistan kadını dediğimizde bir tarif beliriyor zihnimizde ama Türk kadınının baskın bir stil kimliği yok hafızalarda.

MAYALI YİYECEKLERDEN UZAK DURUYORUM

Güzellik ritüelleriniz var mı?

Bağırsak florasını çeşitli bitki karışımları ve probiyotiklerle iyi tutmaya çalışıyorum. Doğru vitaminleri kullanmaya özen gösteriyorum. Biraz moleküllere kafayı taktım. Bildiğimizin çok ötesinde bir vitamin karışımı dünyası orası. İyi cilt nemlendirmesi yapıyorum. Doktorum Ayfer Aydın cildime arada enteresan lazer terapileri yapıyor, sonuçlar çok müthiş. Spor yapmak çok önemli, bir de zorlansam da mayadan uzak durduğumda farkını tecrübe ediyorum. Maya aldığımda vücudum çok fazla şişiyor.

HİNDİSTAN’DAKİ BİR ŞİFACIDAN DERS ALIYORUM

Hobilerinizden bahseder misiniz?

Seyahat ediyorum, spor yapıyorum, bir yönetmene kafayı takıp filmlerini ve etkilendiği filmleri izliyorum. Tasavvuf okuyorum, ezoterizmi ve kutsal metinlerin yorumlanmasını araştırıyorum. En son Iezzet ders kitaplarıyla tanıştım, şimdi onları inceliyorum. Sağlıklı yaşamak ve iyi yaşlanmak üzerine bilgi sahibi olmaya çalışıyorum. Anadolu’nun şifacılarıyla ve şifalı bitkileriyle ilgili metinler topluyorum. Hindistan’daki bir şifacıdan ders alıyorum, kendimi, enerjimi kullanabilmek için geliştiriyorum. Ben, hayata karşı ilgili bir ruh olduğum için bu liste uzar gider.

HAFTA