Ortaya koyduğum şimdiki zamana tepki
Hüseyin Çağlayan’ın ‘Souffleur’ isimli sergisinde yeni medya aracılığıyla beden ve modern antropolojiye odaklanılıyor… “ Benimkisi aslında organik bir yolculuk” diyen tasarımcı, eserlerini, üretim sürecini ve ilham kaynaklarını anlattı…
Merve YEDEKÇİ
Dünyanın önde gelen tasarımcılarındansınız. Sizi besleyen şeyler bu hayatta?
İlham kaynağım antropoloji genel anlamda. Tabii onu da analiz etmeye başlarsak, insanların oluşum şekli diyebilirim. Neden belirli kültürdeki insanların, yaşadığı ortamdan kaynaklanan değerleri olur, şekil değiştirirler? Değişen dünyadaki teknolojinin hayatımızda, bedenimiz üzerinde olan etkisi... Bedene dijital dünyanın yansıması… Ya da dijital kimliklerin demek daha doğru olur. Mesela bu projemde göreceksiniz sömürgeciliğin getirdiği etki var üzerimizde. Sömürülmüş ülkelerin yaşadığı etkileşim aslında. Bu etkileşimden doğan sebep ve unsurlar benim ilgimi çekiyor. Galiba benim dalım bu. Bu da farklı şekillerde çıkıyor ortaya.
Aynı zamanda kendinizi bir hikâye anlatıcısı olarak tanımlıyorsunuz, öyle değil mi?
Evet, kendimi hem bir hikâye anlatan hem de dünyayı anlamaya çalışan birisi olarak görüyorum ve fikir insanı olduğum için her zaman yıllardır sanat galerinde ve müzelerinde işlerim yer aldı. Sonuçta disiplinler arası bir girişimim de var. Bana çok doğal geliyor artık bu şekilde yer almak. Ben var olan bir şeye başka açıdan bakmaya çalışıyorum. Aslında bir şekilde karşındaki kişinin ufkunu da açmaya çalışıyorum. Ama bunu yaparken belki senin de merak ettiğin bir konuyu sen kendin işlediğin için kendin de öğreniyorsun. Bambaşka bir insana, bambaşka bir ilham kaynağı da olabilirsin. Belki senin düşünmediğin bir şeyi o kişi düşünür, yorumlar.
Yeni serginin başlıkları: ‘Özenme’, ‘Sahte Kutlamalar’, ‘Yerçekimi Yorgunluğu’ ‘Sömürgecilik Sonrası Beden’… Bu başlıkları biraz açabilir misiniz?
Aslında şimdiki zamana tepki, şimdiki zamanın portresi. Sonuçta modern antropolojiyi analiz ediyorum. Birçok şey bana ilham veriyor. Bu dijital kimlik tamamen kendi özümüzü yansıtmadan karşımızda. Sosyal medyanın yarattığı başarı öykülerinin birçoğu da gerçek olmayabilir. Orada var olan sahte kimliklerde özentilik oluşturuyor. Gözlemlediğim kadarıyla bir omurga oluşturmadan kimlik oluşturma var. Bana göre çok tehlikeli sularda yüzüyoruz. Bunun çok büyük sorunlar açacağını düşünüyorum. Sosyal medyanın eğlenceli kısmı da var. Kimilerinin gece gündüz yaşadığı hayat. Ciddiye alınması gereken bir mecra. Buradaki işler benim için bir öğrenme süreci. Hem de yeni bir açı yaratma süresi. Bir iş başka bir işe yol açıyor her zaman. Belki de bir sonraki sergim bununla alakalı olacak, onunla da başka yere gideceğim. Bu da aslında organik bir yolculuk.
Sanatın Türkiye’nin toplumsal ve ekonomik değişimindeki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanat ekonomisinin iletişimle alakalı olduğunu düşünüyorum. Diğer önemli unsurun ise sanatçıyı tanımak olduğunu savunurum. Her sanatçının farklı bir izleyicisi var. Galericilerin rolü sanatçı ile müşteriyi bir araya getirmektir. Fakat bir sanatçıyı tanıdıkça o sanatçıya destek vermek isteyen insanlar çıkıyor ortaya. Sanatçı ile zaman geçirmek çok önemli. O zaman sanatçının değerini anlıyorsun ve sanatçının daha önceki işlerini bilerek yeni bir eserini satın aldığında çok daha anlamlı bir süreç oluşuyor. Sanatçının gelişimini de görmüş oluyorsun. Aslında bir bakıma o gelişimi de destekliyorsun. Bence sanatçıyı tanımak için yapılan projeler, açılan yollar çok önemli. Tek söylemek istediğim sanatçılara daha çok değer verilmeli. Şu an yeterli değer verildiğini görmüyorum. Elbette ki değer veren kurumlar var ama daha derinden yapılmalı. Çoğu zaman sanatçı statü sembolü olarak destekleniyor. Bence eseri anlayarak satın almak da önemli. Bunun içinde sanatçı ile vakit geçirmek, tanımak, istemek lazım. Ümit ediyorum ki daha çok daha derinden destekler olur. Daha gidilecek çok yol var. Şu anda neredeyse yolun başındayız.