Okyanusların efendisi 96 yaşında
Ülkemizde onun satırlarıyla mavi hayallere dalıp gitmeyen var mı? Okyanusların efendisi Sadun Boro 1970 yılından günümüze kadar binlerce amatör denizciye ilham kaynağı oldu. Dokuz yıl önce aramızdan ayrılmasına karşın hatırası kalplerimizde yaşıyor.
Hakan Atis
‘’Kısmet’in omurgası 1963 yazında Salacak’ta, Athar Beşpınar’ın atölyesinde kızağa kondu. ABD’li tasarımcı Atkin’in planıdır. Bu tiplere ‘Double Ender’ yani baş kıç bir veya Norveç tipi derler. Eskiden Kuzey Denizi’nde her türlü kötü hava şartlarında bunları kılavuz teknesi olarak kullanırlarmış. Orsa seyrinde, ki dünya seyahatinin yüzde 80’i öyledir, daha elverişli ve yolludur. Boyu 10.30, eni 3,30, su çekimi 1,65 m’dir. Planını eldeki imkanlar ve amaçlarımız için bir miktar tadil ettik. Altında 3,5 ton maden ağırlık, sabit omurga vardır. Bodoslamalar, ana omurga çift basılmış, istim eğrileri meşe kaplama 33 mm çıralı çam, ana döşekler, güverte kemereleri dut ağacı, kamara yanları ve içi Afrika maunu, güverte ise 3,5 cm kalınlıkta çamdan yapıldı. Arkada, kumanda için oturulan saç havuzun içine dolan su kendiliğinden denize akıyor. Dört basamaklı merdivenle inilen kamaranın hemen sancak kısmında ufak bir kuzine mevcut. Buraya, dalgalı havalarda tencerenin kaymaması için etrafı demir çubukla çevrili gaz ocağı, onun yanına da plastikten bulaşık yıkama yeri ve biri tanktan tatlı su diğeri ise denizden su çeken iki tane tulumbalı musluk kondu. Bunların arka tarafına tabak, tencere ve kavanozlar için ufak bölmeler yapıldı. Kuzinenin altındaki büyük dolap ise konserve ve mutfak eşyası için yapıldı.’’ Ünlü kaptanı 1970’lerden bu yana binlerce kişiyi mavi düşler atlasının sayfalarında diyar, diyar dolaştıran efsane yelkenliyi böyle anlatıyor. Günümüzde tekne yapımında ve seyir teknolojilerinde erişilen düzey dikkate alındığından başarılan seyahatin önemi ve büyüklüğü daha da iyi anlaşılıyor.
Tarihe düşülen not
Takvimler 22 Ağustos 1965 tarihini gösterirken teknik özelliklerini aktardığım bu güzel ve sade yelkenlinin rotası Akdeniz üzerinden Atlas Okyanusu’na doğru çizilmişti. Sadun ve Oda Boro çifti kıyıda bekleyen sevdiklerine el sallarken 15 Haziran 1968 tarihinde kendi sularında demir atacaklarını bilmiyorlardı. Önlerinde uzun, zor ve soru işaretleriyle dolu binlerce mil vardı. Ancak, yürek yüreğe üstesinden geldiler ve isimlerini amatör denizcilik tarihimize altın harflerle yazdırdılar. Bu elbette kolay olmadı. Neler yaşadıklarını anlayabilmek için ‘Pupa Yelken-Kısmet’in Dünya Seyahati’ adlı eseri okumak gerekiyor. Bilenler bilir, başucu kaynağıdır. Dahası yazıldığı tarihten bugüne kadar binlerce denizciye ilham vermiştir.
Unutmak mümkün mü?
1 Kasım 2024 tarihinde 96’sına erişen ve zaman denilen kara delik takvimlerde ne kadar hızlı geçerse geçsin unutulmayacak olan Sadun Boro için sessizce demirlediği masmavi sonsuzluk limanına en içten duygular gönderildi. Geçen hafta değerli büyüğümüz Ekrem İnözü başta olmak üzere yakın dostları onu sanki yeni bir dünya seyahatine uğurladı. Ruhu şad olsun. Elim ne zaman kitaplığıma uzansa içimdeki gezgini onun satırlarıyla özgür bırakıyorum. Hele söz konusu ‘Kısmet’in Dünya Seyahati’ olunca her defasında yine ve yeniden heyecanlanıyorum. Bu duyguyu sadece benim yaşamadığıma eminim. Çünkü… Kiminle konuşsam söz dönüp dolaşıp Boro’ların dünya seyahatine geliyor. Az önce de ifade ettiğim gibi o yılların koşulları dikkate alındığında son derece zor ve önemli bir seyahat gerçekleştirdikleri tartışma götürmez. Bunu anlamak için Kısmet’in seyir defterinde ‘Suva’dan kaçış’ başlıklı bölümü okumak yeterli ‘‘Rüzgar kırılmaya başladı. Tepemizde bulutlar sıyrılıp mavi gök güneşle beraber çıktı. Merkezin tam üstümüzde olduğuna delalet. Esas kıyamet onun peşinden gelecek. Barometre 73.65’e kadar indi. Fiji’li gemiciler fırsattan istifade diyerek rüzgara karşı demirlerini tazeliyorlar. Biz de son kozumuzu oynuyoruz. Şimdiye kadar fundaya alesta beklettiğim 55 kiloluk büyük çapayı bol zincirle beraber güneydoğuya doğru attım. Güvertede uçabilecek ve rüzgar tutacak ne varsa, yelkenler dahil hepsini söküp kamaraya koyduk. Civar teknelerle şakalaşıyoruz ancak bu sakinlik sadece bir saat kadar devam etti. Gök, top namlusundan çıkmış gibi uçan bulutlarla kararmaya başladı. Rüzgar kuzeyden bir toz bulutu ile beraber şimşek gibi indi. Her geçen dakika kuvvetini artırarak batıya dirise ediyor. Bir süre sonra deliler gibi esiyor. Sürati 200 km’ye yakın. Tekne başı üstüne sulara gömülüyor. Deniz nerede bitiyor, hava nerede başlıyor belli değil! Kulağımda müthiş bir uğultu. Gözlerimin içi bıçak gibi acıyor. Rüzgar ve yağmura karşı bakmak mümkün değil. Yerli guletlerin çoğu birbirine çarparak batıyor.’’
Saygı ve rahmetle
Sadun Ağabey’in tüm eserleri hayat dersi. Ancak söz ettiğim kitabın yeri başka. Bu nedenle okumadıysanız değerli ailesi tarafından özenle hazırlanan www.sadunboro.com sitesine başvurabilirsiniz. Epona Yayınları’ndan çıkan güncellenmiş baskısı kütüphanelerinizde mutlaka bulunmalı. Kısmet’i ziyaret etmek isterseniz İstanbul’da, Rahmi Koç Müzesi’nde özenle korunuyor ve sergileniyor. Görmenizi tavsiye ederim. Bu haftalık noktalıyorum. Sadun Ağabey’i saygı ve rahmetle anıyorum. Ruhu her daim engin denizlerde rüzgarlara eşlik etsin. Gelecek hafta yeniden buluşuncaya kadar esen kalın. Pruvanız neta, rüzgar kolayınıza olsun.