Mutsuzluk sendromuna son
Futbolla ilgilenmeyenlerin bile Arda Güler ismini çok hızlı bir şekilde öğrendiği bir hafta yaşadık.
TUNÇ DİPTAŞ
Dünyanın en iyi kulüplerinin başında gelen Real Madrid, Türkiye’de doğmuş ve yetişmiş 18 yaşındaki bu Türk gencini 30 milyon dolar vererek transfer etmesiyle Arda Güler ismi ülkenin gündemine oturdu. Siyaset ya da ekonomi konuşan uzmanlar bile televizyon programlarında onun ismini andılar.
Gerçek güç; insanın kendine inanması, potansiyelini keşfetmesiyle başlıyor. Kendine ve potansiyeline inanan insan daha fazla aksiyon alıyor ve böylelikle daha başarılı sonuçlar elde ediyor.
Arda Güler sadece Türkiye’nin değil, İspanya’nın da gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Real Madrid her gün sosyal medyasından iki veya üç video paylaşarak Arda’nın takıma katılışını kutlamaya devam ediyor. Bu paylaşımlar sosyal medyada rekor derecede izleniyor.
Neden bu kadar çok konuşuluyor Arda Güler?
Bu soruyu futbolla yakından ilgilenenler Arda’nın eşsiz futbol yeteneğinden bahsederek yanıtlıyorlar. Daha önce Türkiye’de doğmuş ve burada yetişmiş bir Türk futbolcunun bu kadar genç yaşta dünyanın en iyi takımına transfer olmasının insanları etkilediğini söylüyorlar.
Bunların yanı sıra Arda’nın gündemde kalmasını sağlayan, farklı bir özelliği daha var. Arda verdiği röportajlardaki pozitif yorumları ve tavırları ile daha önce Avrupa’ya transfer olmuş abilerinden farklı bir profil çiziyor. Henüz üniversite okumamış olmasına rağmen maç sonrası yaptığı açıklamalar, vizyonunu net olarak tarif edebilmesi, kendi motivasyonunu nasıl sağladığını cesurca anlatabilmesi takdir ediliyor. Gol attığı bir maçın ardından golünü kalp ameliyatı olan annesine armağan etmesi, kendini böyle motive ettiğini aktarması ya da bir maç sonrası “Büyüyüp küçülerek bizden sonra geleceklere yol göstermeliyiz.” sözleri onu özel kılıyor.
Bu yüzden olmalı ki Arda birçok futbolcu abisinin aksine bugün sadece eski oynadığı takım olan Fenerbahçe taraftarlarının değil tüm futbolseverlerin sevgisini kazanmış durumda. Elbette bu durum ondan beklentileri de yükseltiyor. Arda’nın dünyanın en başarılı futbolcularından biri olması, rekorlar kırması, Milli Takım’da sayısız goller atması bekleniyor.
Belki Arda Güler bu beklentileri karşılayamayabilir. Belki istenilen hedeflere varamayabilir. Daha önce ‘mucize çocuk’ diye dünya piyasasına tanıtılan ancak beklentileri karşılayamayıp başarısız olan genç futbolculara benzeyebilir.
Böyle olsa bile, Arda’nın genç yaşında elde ettiği başarı gölgelenemez.
Arda Güler, bugüne kadar elde ettiği başarı ile birçok şehir efsanesine meydan okuyan müthiş bir örnek konumunda.
- Bizim ülkemizden büyük liglere oyuncu göndermek imkânsız.
- Türkiye’de genç oyuncu yetiştirmek için olanaklar yetersiz.
- Türk oyuncuların eğitim ve görgü seviyesi düşük olduğu için başarısız oluyorlar.
Arda Güler örneği bu ve bunun gibi beylik sözlere, ‘Bizden bir şey olmaz’ edebiyatına karşı çıkıyor.
Ülkeden ümidini kesenlere, geleceklerine kaygı ve korkuyla bakanlara bir umut ışığı oluyor.
Toplumda salgın bir hastalik haline gelmeye başlayan ögrenilmiş çaresizliklere “dur” diyor.
“Bu ülkede fırsat yok, kendini geliştirmek imkansiz” türünden söylemlere inanıp kendine limitler koymaya alışmış, kolay kaçışlar arayan gençlere “Siz de yapabilirsiniz” diyor.
Gerçek güç; insanın kendine inanması, potansiyelini keşfetmesiyle başlıyor. Kendine ve potansiyeline inanan insan daha fazla aksiyon alıyor ve böylelikle daha başarılı sonuçlar elde ediyor.
Arda Güler örneğinden yola çıkarak kendimize daha fazla inanmaya başlamalı; mutsuzluk sendromundan, kurban gibi davranma alışkanlığından bir an önce sıyrılmalıyız.
Kullandığımız günlük dili değiştirip, “yapamayız, edemeyiz” söylemlerinden vazgeçmeliyiz.
Arda’yı bu noktaya getiren annesiyle babasıyla, hocalarıyla, onu Fenerbahçe’ye kazandıranlarla görüşüp bu başarıyı yeniden gerçekleştirmek için sistemler geliştirmeliyiz.
Önce kendimizi, sonra çocuklarımızı hayallerin gerçeklesebileceğine inandırmalıyız. Risk alıp hayallerimize yürüdüğünüz zaman hayatın, evrenin, yaratıcının bizi destekleyeceğini bilmeliyiz.
Kendi kaderimizi çizmek bizim elimizde. Yeter ki inanalim.
Kendimize daha fazla inanmaya başlamalı; mutsuzluk sendromundan, kurban gibi davranma alışkanlığından bir an önce sıyrılmalıyız. Kullandığımız günlük dili değiştirip, “yapamayız, edemeyiz” söylemlerinden vazgeçmeliyiz.