Mustafa Kemal’i gittikçe daha iyi anlıyoruz

Sadece Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcı değil aynı zamanda, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘doğum günüm’ dediği tarih 19 Mayıs 1919… Atatürk’ün Türk gençliğine armağan ettiği bu günün tarih yolculuğunu Doç. Dr. Ahmet Kuyaş’tan dinledik: “Tarihi ne kadar iyi bilirseniz, günün siyasetini o kadar iyi kavrarsınız…”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Mustafa Kemal’i gittikçe daha iyi anlıyoruz

Helin KAYA

Sizce 19 Mayıs’ın tarihteki önemi tam olarak nedir?

Şunu belirtmek gerekirse, Atatürk’ün Samsun’a çıkışı kurtuluş mücadelesinin başlangıcı değil. Kurtuluş mücadelesinin o dönemde olup olmadığı bile tartışılır. 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gitmesiyle başlattığı çaba, Birinci Dünya Savaşı’nı bitirecek olan barış sürecinin Osmanlı kanadını temsil edenlerin meşruti monarşiye geri dönmesini sağlamıştır. Bugüne kadar bize anlatılan yanlış tarihte 4 Ocak 1919’dan itibaren meşruti yetin bitmiş olduğu unutuluyor hep. Dolayısıyla Erzurum Kongresi’nin kararlarına da bakacak olursanız, orada ‘Bir an önce İstanbul’daki hükümetin seçimleri örgütleyip, alacağı kararları milletvekillerinin denetimine sunması gerekiyor’ ifadelerine rastlarsınız. O dönemde İstanbul’daki padişah ve onun birkaç bakanının kendi başlarına barış sürecine Osmanlı devleti adına müdahil olmaları istenmiyor. İstenen ise milletin seçtiği milletvekillerinin onayından geçecek bir politikaya gidilmesi. Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımı 1919’da değil, 16 Mart 1920’de atıldı. 16 Mart günü İstanbul’u basıp ulusal egemenliğimizi tehdit eden İngilizlerin bizi konuşamaz hale getirmesi yeniden savaş ortamına dönülmesi anlamına geliyor. Eğer merak edip Nutuk’u okursanız, orada Mustafa Kemal’in 16 Mart 1920 günü ‘Türk milleti bugün istikbalinin ve geleceğinin savunmasına davet edildi’ cümlesini görürsünüz. 16 Mart günü Anadolu’nun çeşitli yörelerinde Mondros Mütarekesi’nin iyi uygulanıp uygulanmadığını denetlemekle sorumlu İngiliz subayları vardı. Kazım Karabekir Paşa’nın askerleri İngiliz subayını tutuyor, subay ‘beni neden tutukladınız?’ diye sorunca askerler, ‘sizi tutuklamadık bayım siz savaş esirisiniz’ diye yanıt veriyorlar. İşte savaş, o gün başlıyor.

Cumhuriyet fikrinin ilk ne zaman filizlendiğini söyleyebilirsiniz?

2. Meşrutiyet döneminde Cumhuriyetçi olan bir kesim vardı. 2. Meşrutiyet döneminde önce İçişleri Bakanlığı sonra Başbakanlık yapmış olan Talat Paşa bile Cumhuriyet istiyordu. Cumhuriyet’i isteyen ve savunan kesimin 6. Mehmet Vahdettin’in tahta çıkmasından sonra genişlediğini söyleyebilirim. Neden? Çünkü 5. Mehmet Reşat, batı Avrupa’da gördüğümüz gibi parlamento üstünlüğünden rahatsız olmayan bir hükümdardı. Parlamento üstünlüğünü kabul ediyordu ki bugüne baktığınızda Avrupa’da birçok ülke monarşi ile yönetiliyor. Dolayısıyla sizin insan haklarına saygılı, çağdaş bir ülke olmanız için Cumhuriyet kurmak gerekmiyor. Bu, bazı devletlerin çağdaşlaşmaya varmak için Cumhuriyet’e ihtiyaç duymadıklarını bazılarının ise duyduklarını gösteriyor. Biz ikinci gruptanız Fransa, İtalya ve Almanya gibi. 5. Mehmet Reşat ölüp yerine Vahdettin gelince, ‘ben Abdülhamit gibi olacağım’ demeye başlıyor ve bu anlayış bizim ihtiyacımızın Cumhuriyet olduğu fikrini güçlendiriyor. Cumhuriyet tartışmaları zaten 5. Mehmet Reşat ölüp Vahdettin’in padişah olmasıyla alevleniyor. Bunun 1916 yılında başladığını söyleyebiliriz. Vahdettin’in Abdülhamit gibi bir adam olmak isteyişi şehzadeliğinden beri biliniyor. O zaman, ‘Vahdettin’in tahta geçmesini nasıl engelleyebiliriz?’ diye düşünmeye başlanıyor. Büyük bir çoğunluk anayasayı değiştirip tahtın hanedanın en büyük üyesine değil de o günkü sultanın en büyük oğluna geçeceği şeklinde değiştirelim diyor. İçerisinde Talat Paşa’nın da olduğu bir azınlık ise bunun Cumhuriyet’i getirerek yapılması gerektiğini savunuyor. Tabii bir de delikanlılıklarından beri ‘bu ülke Cumhuriyet ile daha iyi olur’ diyen Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa gibi insanlar var. 2. Meşruti yet döneminde Cumhuriyet fikri daha baskın hissediliyor. Bunun nedeni ise desteklenen anayasayı benimsemeyip ona karşı çıkan kişilerin doğuşu. Buna 31 Mart Olayı ve Mahmut Şevket Paşa’nın öldürülmesi örnek verilebilir. Dolayısıyla kimi ülkeler Cumhuriyet’e varmadan o değerleri gerçekleştiremiyorlar. Kimi ülkeler içinse bu değerlere varma yolunda Cumhuriyet gerekli olmayabiliyor.

19 Mayıs 1919 sonrası hangi adımlar mücadelenin geniş bir etki yaratmasını sağladı?

Aslında her şey Erzurum’da başlıyor. Erzurum’a kadar Mustafa Kemal Paşa önemli bir konumda değildi. Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey Erzurumlulara yerel toprak kaybını önlemeye yönelik çabaların bir anlamı olmadığını, ayrıca başarı şanslarının da pek olmadığını, asıl yapılması gereken şeyin Türkiye haklarının korunmasını sağlamak olduğunu anlattılar. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in Erzurum Kongresi’nde delege olmalarını istemeyen Erzurumlular ve Trabzonlular var. Nedenlerinden birincisi Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in o yöreden olmaması. İkincisi ise hükümetle başlarının derde girmiş olması ve isyancı vaziyetine düşmüş olmaları. Fakat Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey onlara bunun ulusal bir politika haline dönüştürülmesi gerektiğini anla tınca ikna oluyorlar ve onları aralarına alıyorlar. Kongre biterken bir heyet-i temsiliye kuruluyor, yani bir tür geçici hükümet. Onun seçimleri yapılırken geçerli 46 oydan hepsini alıyor Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey. Bu da direnişin genişlemesine önayak oluyor.

Özellikle son zamanlarda Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıkışı ile ilgili çeşitli yorumlar var. Bu kadar fazla tartışma olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Atatürk hakkında yalan yanlış veya olumsuz denilebilecek yorumlar karşımıza hep çıkacak. Atatürk hakkında Atatürk’ün hiçbir zaman söylemediği sözleri söyleyen pek çok kişi ve kurum var günümüzde. Bunları hiç kimsenin kale bile almaması gerekiyor. Unutmayın, devrimler toplumları hep ikiye bölerler. Bir kısım insanlar devrimin önde gelen karakterini tanrılaştırır, bir kısım insan ise şeytanlaştırır. Devrimler beraberinde hep bunu getirir.

Kuvâ-yi Milliye ruhu tarih sürecin de yıpranmalar yaşadı mı? Günümüz koşullarıyla kıyasladığımızda nelerin değiştiğini gözlemlemek mümkün?

Bana kalırsa günümüzde Kuvâ-yi Milliye diye bir ruhun olmaması gerekir. Çünkü Kuvâ-yi Milliye yaratan koşullar bugün yok. Böyle bir ruhun oluşu ile ilgili ortaya laf atanlar iktidar mücadelelerin de Atatürk’ü ve Birinci Meclis’in meşruluğunu ellerinde tutmaya çalışan kişiler. Bunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Asıl yapılması gereken insan hakları, hukukun üstünlüğü ve kadın özgürlüğü gibi birtakım hareketlerken bahsederek politika yapılması. ‘Kuvâyi Milliye ruhu’ diyerek eski kahramanları kullanmaya çalışmak yanlış. Kuvâ-yi Milliye ruhu Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu parçalanırken, onun bazı topraklarından bağımsız, hakimiyet-i milli ye ile yönetilen bir Türkiye ortaya çıkarmak için çaba sarf edenlerin zihniyetiydi. Bunu günümüze taşımak gereksiz. Çünkü o zaman ki tehlike bugün yok. Eğer varlığımız tehlike altında değil ise ki ben olmadığı kanısındayım, o zaman Kuvâ-yi Milliye ruhundan bahset menin de hiçbir anlamı yok.

Niyazi Berkes’in ‘Türkiye’de Çağdaşlaşma’ kitabını yıllar sonra siz yayımladınız. Kitap sizin için nasıl bir önem ifade ediyor?

Niyazi Berkes’in kitabını yeni den yayımladım ve beğeniyorum fakat bu her söylediğine katıldığım anlamına gelmiyor. Çünkü unutmayın o kitabın aslı 1960’ların başında yazıldı. Sonra Berkes, Türkçesini basarken orijinal dilinde olan bazı şeyleri koymadı, yerine yeni şeyler ekledi. Bunları yaparken de tabii zamanın insanı olarak birtakım politik tercihler yaptı ama bunları bir kenara koyacak olursak elimizde o kitap tan daha iyi bir 17. 18. ve 19. yüz yıl tarihi kitabımız maalesef yok. Türk Tarih Kurumu’nun yayımladığı birkaç kitap var fakat kötü, sıkıcı ve eksik. Niyazi Berkes’in kitabı bu yüzden çok önemli. ‘Tarihi düşünmek’ adlı kitabınız aslında Cumhuriyet’e kavuşma yolunda nelerle mücadele edildiğini ve bu mücadele ile bilinçli bir bağ kurulması gerektiğini vurguluyor. Sizce geldiğimiz noktada toplum bu bağı hafızasında nasıl ilişkilendiriyor? Tarihi ne kadar iyi bilirseniz, günün siyasetini o kadar iyi anlarsınız. Bugün doğru birtakım kararlara varmak için iyi tarih bilmek gerekiyor. Toplumun tarih konusunda bilgi ve eleştirel zayıflıkları var. Bunun ise iki nedeni var: Birincisi, tarih olması gerektiği gibi öğretilmiyor. İkincisi ise eleştirel düşünceden insanlar uzak tutuluyor.

Cumhuriyet’in 100. yılı size ne ifa de ediyor?

Aradan epey bir zaman geçtiğini ve belirli bir birikimin olduğunu ifade ediyor. Ama bu biri kimin yetersiz olduğunu görüyorum. 100 yıl boyunca bir tarihçi olarak baktığım zaman bugüne kadar yapılmış, başarılmış, becerilmiş şeylerden daha çok fazla sının yapılmış, başarılmış, becerilmiş olması mümkündü. Bazı tarihi noktalarda birtakım tercihler yaptık, onlar bize istediğimiz gibi bir sonuç vermedi. 20. ve 21. yüzyıllarda bizim bazı şeyleri daha etkili bir şekilde yapmamız gerekirdi. 100 yıl küçümsenecek bir zaman dilimi değil, ama bu gün Türkiye’nin durumuna bak tığımız zaman burada değil da ha iyi bir noktada olmalıydık diye düşünüyorum. Önümüzdeki son baharda ‘100. Yıl Notları’ isimli bir kitap çıkartacağım. Bu yüz den 100. yılı önemsemiyor değilim, ama 100 yılda ne kadar ilerleyebildiğimiz konusunda bazı olumsuz düşüncelerim var.

Sizce biz Mustafa Kemal’i gerçekten anlayabildik mi?

Gerçekten anlamak diye bir şey bence olamaz. Ama daha iyi anlayabilmek diye bir şey var. Çünkü tarihi kesin olarak bir film şeridi gibi yeniden kurmamız mümkün değil. Ama daha çok ayrıntısını bilmek, neleri neden önemsediğini anlamak mümkün. Bu, kesin bir sonu olan bir süreç değil. Mustafa Kemal’i gittikçe daha iyi anlıyoruz, zamanla da daha iyi anlayacağız.

HAFTA