Merhamet bu dünyanın neresinde?

Yunan Tuhaf Dalgası’nın öncüsü Yorgos Lanthimos’un provokatif sinemasına aşikarsanız, sizi yine sürreal, rahatsız edici bir kara mizah deneyimi bekliyor: Merhamet Hikayeleri!

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Merhamet bu dünyanın neresinde?

Canan Demiray

Yönetmen Yorgos Lanthimos, geçtiğimiz yıl 11 dalda Oscar adayı olan ‘Poor Things’ ile Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan kazanıp tüm sene ödül törenlerinin anılan ismi olmasının ardından tam gaz yola devam ediyor. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan yeni filmi ‘Kinds of Kindness’, Türkçe afiş ismiyle ‘Merhamet Hikâyeleri’ bu haftasonu sinemaseverlerle buluşuyor.

Cannes’da Jesse Plemons’a hak ettiği En İyi Erkek Oyuncu ödülünü getiren filmin kadrosunda, ‘Poor Things’den Emma Stone ve Willem Dafoe’nun yanı sıra Margaret Qualley, Hong Chau, Joe Alwyn, Mamoudou Athie ve Hunter Schafer yer alıyor.  Müzikleri yine bir önceki filmde olduğu gibi Jerskin Fendrix’e ait olsa da filmin hem fragmanında hem de açılışında kullanılan Eurythmics efsane hit’i Sweet Dreams aklınıza takılıyor ve filme enerjik bir başlangıç veriyor.

41 yıl önce çıkan ve hafızalara kazınan parça ‘Sweet Dreams’in sözleri insanların hayatlarından tatmin arayışı üzerine. Sözlerin yazarı, grubun kurucularından Dave Stewart bir röportajında, parçanın kaynağı sorulduğunda "Bu aslında dünyanın geldiği noktanın bu olup olmadığını soran çok varoluşsal, ürkütücü bir parça. Hayallerimiz bundan mı oluşuyor? Sanırım temelde yazdığımız şey gerçeklikti." demiş. Grubun zor bir döneminde yazılan şarkının bu karanlık yanı, film için tercih edilmesinin de bir nedeni olsa gerek.

Rahatsız edici bir kara mizah

‘Favourite’ ve ‘Poor Things’le Tony McNamara’yla  Hollywood’a büyük işler yapan, yaptığı için de eleştirilen Lanthimos, bu filmle özüne dönüş yapıyor. Bu son iki filminde izlediğimiz gösterişli dünyalar yok, kahramanlar genellikle hareketsiz, görüntüler donuk, rahatsız edici gerilimlerle dolu distopik dünyalara dönüşü, senaryodaki ortak seçimiyle de ilgili.

Yönetmen, kendisine ün kazandıran filmi ‘Dogtooth; The Killing of a Sacred Deer’ ve ‘The Lobster’daki ortağı senarist Efthimis Filippou ile Merhamet Hikâyeleri’de yeniden bir araya geliyor. Üç parçalı tuhaf hikayelerden oluşan bu antolojide hikayeler birbirinden bağımsız,  ‘RMF Ölüyor’,  ‘R.M.F. Uçuyor’ , ‘RMF Bir Sandviç Yiyor’ başlıkları onları  birleşiyor. Kısacık görünen ve hiç bir repliği olmayan RMF kimdir neyi sembolize eder; Lanthimos bunu izleyiciye bırakıyor. Yönetmenin önceki yapımlarında da irdelemekten hoşlandığı, güç, baskı ve itaat konusu bu filmde de karşımıza çıkıyor. Üç bölüm tematik olarak birbirlerini tamamlıyor- iş, evlilik ve inanç söz konusu olduğunda farklı bir iradeye teslimiyeti, bağlılığı ve gidilebilecek sınırları sorguluyor.

Filmin adını aldığı ‘Kindness’- nezaket ya da merhamet olarak çevrilebilir- bu karmaşık hikayelerden oluşan filmde yoksunluğuyla ortaya çıkıyor. Yunan Tuhaf Dalgası'nın öncüsü Yorgos Lanthimos’un  provokatif sinemasına aşikarsanız, sizi yine sürreal, rahatsız edici bir kara mizah deneyimi bekliyor. Lanthimos hayatımızın kontrolünün tamamen bize ait olmadığını farklı şekillerde göstermeyi seviyor. Kontrolü vermenin ya da kontrolde tutmanın çarpık bir sevgi duygusuna bağlı olması ve bu duyguya tutunma isteğinin yol açtığı çaresizlik ‘Merhamet Hikayeleri’ni de yönlendiriyor. Tüm oyuncular, üç farklı hikayede farklı karakterler canlandırıyor. Özellikle Jesse Plemons ilk hikayede parlıyor. Emma Stone ise son hikayede daha uzun yer alıyor. İkinci hikayede polis memuru olarak yer alan Mamoudou Athie’nin başarılı performansı kendisini farklı yerlerde de görmemiz gerektiğini gösteriyor. Dafoe özellikle ilk ve son hikayenin hükmeden figürü olarak ürpertici ve başarılı. İşbirliği burada da bitmiyor: Güney Kore yapımı bir komedi olan  ‘Save the Green Planet'ın  yeniden yapımı için Emma Stone ve Jesse Plemons çoktan Lanthimos’la çalışmaya başladı bile. Filmin gelecek yılın sonunda vizyona gelmesi planlanıyor.

Evli, mutlu, itaatkar

İlk hikayenin baş kahramanı Robert, mutlu sakin bir evlilik süren bir adam. Bu sakin hayatta Robert’ın en önemli eksiği bir özgür iradesi. Patronu olan Raymond kendisine her gün ne içeceğinden, ne giyeceğine kadar dikte ediyor, hatta karısıyla hangi saatte sevişeceğine kadar. 10 yıldır süren bu anlaşma, varlıklı bir hayatın anahtarı olmuş olsa da, Robert’ın kendisine verilen zorlu bir görevi yerine getirmemesiyle düzen alt üst olur. Raymond aniden ilişkilerini keser, cömertçe verdiği tüm pahalı hediyelerini geri alır. Artık bir bakıma özgürlüğü geri verilmiştir. Peki bu özgürlükle ne yapabilir? Hayatında ne yapacağını bilmezken Robert, Raymond'un gözüne tekrar girmeye çalışmak için ne kadar ileri gidebilir?

Bu sen olamazsın!

Polis memuru Daniel’ın deniz biyologu karısı Liz'in kaybolmasından bir süre geçse de, o ümidini kaybetmemiştir. Bir gün beklediği haber gelir, karısı ve iş arkadaşı bulunmuştur, Liz iyidir. Doktorlar eve gönderseler de Daniel’ın içinde garip bir his vardır, Liz farklıdır. Ayakları ayakkabısına sığmaz, ağzına sürmediği çikolataya bayılır, değişen davranışları ve bakışları adama huzursuzluk verir.  Bir yandan Daniel’ın akıl sağlığının sorgulanacağı olaylar da gelişir. Paranoyaya dönüşen şüphesi Liz’in kendisi olduğunu ispatlaması için kadına zorlayıcı ve vahşi şeyler yaptırmaya iter. Kafa karıştırıcı ve rahatsız edici olay örgüsünde gerçeği kim söylüyor? Gerçek arayışında sürprizler sizi bekler.

Saflık, arınma, kurtuluş

Son ve en uzun hikayede, tuhaf bir tarikat var karşınızda. Tarikatın müridleri Emily ve Andrew, çok özel birini ararlar: mesih gibi, ölüleri yaşama döndürebilecek bir kadını. Liderleri Aka ve Dafoe’nun canlandırdığı Omi'nin rehberliğindeki bu çabaları sürerken, bedensel saflığı aşırı şekillerde savunan tarikatın ritüelleri elbette garip. Bir de Emily’nin bir zamanlar koptuğu ancak küçük kızı için arada ziyaret ettiği ailesi vardır ve genç kadın eski kocası tarafından saldırıya uğrar. Suçsuz olmasına rağmen tarikat tarafından kirli görülerek dışlanır. Yeniden kabul edilebilmesi için kendince bir yol vardır: Aradıkları kadını bulmak ve saflığını kazanmak. Bu süreçte aldığı riskler, tarikatin ritüelleri ve kişisel çatışmalar, hikayenin merkezinde yer alırken, Emma Stone’dan yine bir mini dans da mevcut.

HAFTA