Kusama-LV işbirliği artketing’in iyi örneği
Tate Modern Müzesi’nde Yayoi Kusama’nın ‘Infinity Mirror Rooms/Sonsuz Aynalı Odalar’ sergisini ikinci kez gezerken düşündüm: 94 yaşındaki sanatçı, en son yaptığı ve uluslararası alanda ses getiren kampanyası ile ‘artketing’in en iyi örneklerinden biri değil mi?
Gila BENMAYOR
Günümüzde dünyanın en popüler sanat eserlerini üreten sanatçı Japon Yayoi Kusama 94 yaşında. Kusama aynı zamanda yaşayan en pahalı kadın sanatçı unvanına sahip.
Hem çok kazanıyor, hem çanta, ayakkabı gibi aksesuarlara, giysilere ‘Kusama puantiyeleri’ni konduran Louis Vuitton gibi lüks markalara inanılmaz paralar kazandırıyor.
Geçtiğimiz aylarda Paris, Londra, New York, Tokyo, Milano gibi şehirlerde fırtınalar yaratan Kusama ile lüks marka Louis Vuitton’un kampanyası bize kadar ulaşmıştı.
İstanbul’un şık semtlerinde puantiyeli Louis Vuitton çantalarına rastladığım gibi Caddebostan sahilinde bir köpeğin Vuitton markalı puantiyeli giysisine şaşkınlıkla bakakalmıştım.
Müdavimi olduğum pastanede, üzerlerine neşeli rengarenk bonibonlar kondurulmuş kakaolu kurabiyeleri görünce “modaya mı uydunuz” sorum tabii ki havada kalmıştı.
Zira pastane sahibinin Kusama’nın puantiyelerinden haberdar olmasını beklemem hataydı.
Resim, enstalasyon, performansın yanı sıra şiir dahil pek çok kitabı olan, bir film şirketi kuran Kusama, imajı konusunda sıkı çalışmış ve kelimenin tam anlamıyla ikon olmayı başarmış bir sanatçı.
Aynen çağdaşı ve bir zamanlar yakın olduğu Andy Warhol gibi. 2018 yılında ‘Kusama Sonsuzluk’ belgeselini çeken sanat tarihçisi ve kürotör Lynn Zelevansky’ye göre, Kusama dikkat çekmesini iyi bilen bir sanatçı.
New York’ta mini etekle gezerken özel partilerde kimono giyerek gizemli bir Uzak Doğulu kadına dönüşmesi bunun bir örneği. Son yıllarda vazgeçmediği kırmızı peruğu ve puantiyeli giysileri 94 yaşında olsa dahi imajını özenle koruduğunu gösteriyor.
Kusama’nın modaya tutkusu ise ayrı bir konu.
Çocuk yaşında elbiselerine puantiyeler çizen sanatçı 1960’larda, göğüs ya da kalça bölgelerini çıplak gösteren delikli elbiseler tasarlamış.
Dolayısıyla lüks moda markası Louis Vuitton ile işbirliği doğal bir sonuç.
İlk kez 2012 yılında, ikinci kez 2023 yılında Vuitton ile işbirliği yapan Kusama, ilk kez Fransa’da ortaya atılan ‘artketing’ kavramının iyi örneklerinden biri.
‘Artketing’ sanat ve marketing yani pazarlama sözcüklerinden oluşuyor.
Paris’te Siyasal Bilimler Akademisi’nde, yaratıcı endüstriler ve lüks konularından uzman Profesör Christophe Roux, sanatın bir pazarlama yöntemi olarak kullanılmasını ‘artketing’ olarak tarif etmesiyle kavram son yıllarda yaygınlaşıyor.
Markaların ve özellikle lüks markaların, ürünlerine sanatsal ve kültürel bir boyut katma, imajını değerlendirmek arzusu sanatçılarla iş birliğine yol açıyor.
‘Artketing’ sözcüğü daha ortada yokken, bu kavrama uyan işler arasında, Andy Warhol’ün Campbell çorbaları, ressam Mondrian çizgili tablosunun olduğu Yves Saint Laurent elbisesi, Dali’nin Lanvin çikolatası kutusunu saymak mümkün.
TATE MODERN’DE KUSAMA MENÜSÜ
Yaklaşık 10 gün önce kızımı ziyaret için geldiğim Londra’da, ünlü Harrods Mağazasını kaplayan puantiyeleri ve Kusama robotunu kaçırdım ama Tate Modern Müzesi’nde Japon sanatçının ‘Infinity Mirror Rooms’ (Sonsuz Aynalı Odalar) sergisini ikinci kez gezdim. 18 Mayıs 2021’de açılan ve biletleri hemen tükenen sergi önce Haziran 2022, şimdi ise Haziran 2023’e kadar uzatılmış. Basın kartı olunca sergiyi gezmek zahmetsiz.
Dolayısıyla ikinci ziyaretimde sanatçının çoğu siyah beyaz fotolarla anlatılan, çocukluğundan yaşlılığına yaşamını daha yakından inceleme fırsatını buldum. Bu arada bu yıl Tate Modern Müzesi’nin lokantasına ‘Kusama Menüsü’ eklenmiş.
Müzeye üye iseniz 65 pounda, değilseniz 75 pounda (1875 TL) ‘Kusama mönüsü’ tadabilirsiniz. Sadece menü örneği Kusama’nın bir sanatçıdan öte bir marka olduğunu kanıtı değil mi?
Sanatçının yaşamına dönersem, 1929 yılında Matsumato’da varlıklı bir ailenin dört çocuğundan biri olarak dünyaya geliyor.
Çocukluğundan itibaren tutkuyla resimle ilgileniyor.
Annesinin bu eğilimine karşı çıkarak boyalarına, mürekkebine, tuvallerine el koyması onu resimden vazgeçtirmediği gibi daha isyankar, inanılmaz üretken ve takıntılı bir sanatçı olmasına yol açıyor.
Ailesinin karşı çıkmasına rağmen Kyoto’da sanat okuyor.
Çocukluğundan beri mustarip olduğu halüsinasyonların nedeniyle meşhur puantiyeler en sevdiği motif oluyor.
1952 yılında Japonya’daki ilk sergisini 250 eserle açan Kusama, Tokyo’daki 3 solo sergi ve New York Brooklyn Müzesi’nde suluboya eserlerinin gösterilmesinden sonra uluslararası sanat çevrelerinden kabul görüyor.
Aynı yıllarda eserleri psikiyatrların dikkatini çekiyor.
Akıl hastalığıyla sanatı arasında direkt bir ilişki olduğu söylenen Kusama bir kadın sanatçının zor kabul gördüğü Japonya’nın muhafazakar ortamından kaçmak için 1957 yılında ABD’ye göç ediyor.
NEW YORK’UN AVANTGARDE SANAT ORTAMI
En büyük desteği suluboya resimlerini gönderdiği Amerikalı ressam Georgia O’Keeffe.
Kendini bir anda New York’un avantgarde, özgür aşk ortamında bulan Kusama 1960’lı yılların başından itibaren sanatçı çevrelerinin de desteğiyle sergi açmaya ve ses getirecek enstalasyon ve performanslarına başlıyor.
Tate Modern’deki fotoğrafların çoğu zaten New York’taki sıra dışı sanat yaşamıyla ilintili.
New York Modern Sanat Müzesi, Özgürlük Anıtı, Brooklyn Köprüsü, New York Borsası gibi yerlerde kimi zaman çıplak modeller kullanarak performanslar düzenleyen Kusama sürrealizm, feminist sanat, pop art gibi sanat akımlarının etkisinde kalıyor.
“ABD beni gerçekten geliştiren ülkedir” diyen Kusama 1958- 1975 arasında bu ülkede geçirdiği 15 yılda kimi zaman aralıksız 50 saat çalışıyor, akıl hastalığıyla ve parasızlıkla mücadele ediyor.
Hem Asyalı, hem kadın sanatçı olması da işini kolaylaştırmıyor elbette.
1975 yılında hem fiziki, hem akıl sağlığının giderek bozulması üzerine Japonya’ya dönüyor.
İki yıl sonra kendi isteğiyle akıl hastanesine yatıyor ve aralıksız 46 yıldan beri orada yaşıyor. Atölyesi de hastanenin tam karşısında.
İşini takıntı ve travmanın manifestosu olarak tarif eden, puantiye, çiçek, ayna, ağ motiflerini sürekli tekrarlayan Yayoi Kusama evrensel kültürün de şu anki takıntısı değil mi?