Korku hayatta kalmayı sağlayan en temel duygudur

Işın Beril Tetik, İskoçya’da doğmuş, moda tasarımcılığı okumuş, edebiyatın korku türünde yazıyor... Ben, onu yazar yönüyle okumuştum; sevecen, coşkulu, bulunduğu mekânı şenlendiren haliyle tanıdım…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Korku hayatta kalmayı sağlayan en temel duygudur

FARUK ŞÜYÜN

Işın Beril Tetik zaman içinde çalışmalarını çocukluktan beri merak duyduğu korku türüne odaklamış. “Korku, insanın hayatta kalmasını sağlayan en temel duygudur” diye anlatmaya başlıyor, haklı:

“Korktuğumuzdan başımıza gelebilecekler için temkinliyiz. Olası tehlikelere karşı önlem alıyor, kendimizi koruyoruz. Korku, bir anlamda bizim kalkanımız; onu hissetmezsek savunmasız kalırız. Tabii bunun da bir dozu var.”

Bu hafta Yazar Masaları için korkuyu anlatan bir yazarın son derece eğlenceli evindeyim. Meselâ salon dahil bütün odalar lego oyuncaklarla dolu. Işın Hanım ve eşi birçok uğraşlarının arasına çok zor legoları bir araya getirmeyi de almışlar. Çalışma odasındaki yazı masası da cıvıl cıvıl. Gittikçe genişletilmiş bir masa hissi uyandırıyor ilk bakışta. “Kesinlikle öyle” diyor Işın Beril Tetik “yıllar içinde eklemeler geldi. Zaten ben de dağılmayı seviyorum.”

Kalem meraklısı; masasının üzeri onlarla da dolu:

“Bu merakım, tasarımcı olmamdan da kaynaklı. Resim yapmayı da seviyorum, heykelcikler yapmaktan da hoşlanıyorum, minyatür evlerle de uğraşıyorum. Dolayısıyla her şeyin aleti masada. Ki onlar, en çok kullandıklarım, çekmeceler de dolu. O nedenle dediğiniz doğru, ben masamdan taşıyorum! Ve buna rağmen, itiraf edeyim yenilerini almaya devam ediyorum. Bir tanesi bittiyse iki tane ekliyorum…”

Ya masadaki defterler?

“Gittiğim yerlerdeki kırtasiyecilerden defter de topluyorum, kimisi de hediye olarak geliyor. Eşim yurtdışına çıktığında ondan rica ediyorum, herkese de bana defter getirin diye söylüyorum. Neden derseniz, çok not alıyorum. Ortaokul yıllarımdan bu yana yazdığım defterleri atmadığımı da söyleyeyim.”

Kalem tercihiz var mı?

“Kullan at bir dolmakalemim var, onu kullanıyorum. Çok uzun süre de dayanıyor. Özellikle Gerisi Hikâye için notlarım bazen yılda üç defteri doldurabiliyor.”

 ‘Gerisi Hikâye-Korku Konuşmaları’ adlı çevrimiçi radyo programından söz ediyorsunuz değil mi?

“Galip Dursun ve Demokan Atasoy ile ortak yaptığımız projelerden birisi. Bir araya geldiğimizde çok şey konuşuruz. Demokan bir gün ‘bütün konuşmalarımız son derece dolu ama boşa gidiyor. Bunları başkalarıyla da paylaşmalıyız, gelin podcast yapalım’ dedi ve ortaya Gerisi Hikâye çıktı. 11. sezonumuz, 230 küsur podcast’e ulaştık.”

Korku ne zaman hayatınıza girdi?

“Çocukken, her çocuk gibi benim de korkularım vardı. Ama ben, enteresan bir şekilde yaşım ilerledikçe de korkuya ilgi duydum. Tuhaf, korkutucu hikâyeler dinlemeyi severdim. Babaannem çok anlatırdı. Bunlar hikmet hikâyeleriydi aslında, ama tekinsizdiler. Sonra, özellikle genç kızlık dönemimde korku hikâyeleri okumaya başladım. O zamanlar korku serileri çıkıyordu. Enfeslerdi, şimdi yok maalesef. Takip eden yıllarda Stephen King ve benzeri yazarların kitapları çevrilip basılmaya başlandı. Böylelikle onlara da daldım.”

Ama daha yazmıyordunuz?

“Ben geç yazmaya başladım, 30’lu yaşlarımdaydım. O zaman fantastik kurgu çok yükselişteydi. Ben de ufak tefek bir şeyler yazıyordum ama öyle çok önemli değillerdi. 2000’in başında baktım fantastiği seviyorum, yazmak istiyorum; forumlar vardı, herkes hikâyelerini paylaşıyordu, ben de paylaşayım dedim. Aldığım tepkiler de iyi olunca ‘ben de yazabilirim’ diye düşündüm.”

Hatırlıyorum. İlk fantastik kurgu öykünüz ‘Galgalin-Venianis’in Kehaneti’, Derinden Gelen Sesler adlı seçkide yayımlandı. Aynı yıl Jules Verne Öykü Ödülleri’nin Hayalgücünün Merkezine Seyahat adlı seçkisinde, fantastik kurgu dalında birincilik ödülü alan öykünüz dahil, üç hikâyenizle yer aldınız:

“Evet, doğru yoldayım dedim ve yazmaya başladım.”

Sonra?

“Bir proje vesilesiyle Galip Dursun ile tanıştım. O, daha çok korku kısmında bu işin. Korku, gerilim üzerine sohbet ediyorduk, bana ‘sen niye fantastik yazıyorsun?’ diye sordu. ‘Sen korkucusun, korku yazmalısın bence’ dedi. Haklıydı, ben hep korku okuyordum. Elimden geçen külliyatı çok az kişi okumuştur herhalde. O tarihten sonra korku olarak devam ettim.”

Çaylarımızı içerken laf lafı açmış, “benim bir alışkanlığım vardır, sabahları Müge Anlı izlerim” diyerek onun programlarını kaçırmadığınızı söylemiştiniz. Haklıydınız onlar, hayal bile edemeyeceğimiz kadar gerçek.

“İnsanın çevresi ne kadar geniş olursa olsun, hayatına soktuğu veya karşılaştığı insanlar, karşılaştığı olaylar, şahit olduğu yaşantılar sınırlı. Ve genellikle de bizim gibi insanlarla sınırlı. Bu tür programlarda belki de hayatınız boyunca duyamayacağınız, göremeyeceğiniz yaşantılara, hikâyelere şahit oluyorsunuz. Daha önce karşılaşmadığınız bir karakterle tanışıyorsunuz. İzledikleriniz yüzleştiriyor, düşündürüyor, sorgulatıyor ve en önemlisi hazin bir biçimde eğitiyor. Bence bir yazar için bu programlar, en az diğer kaynaklar kadar değerli.”

Işın Beril Tetik’in masasının başköşesinde kaybettiği “canım anne”sinin fotoğrafı duruyor. Hemen karşısındaki raflarda ise çok sayıda obje var: Mickey Mouse, The Flintstones, lego daktilo, Gerisi Hikâye’nin onuncu yılı için yaptığı minyatür, Freddy Krueger, Drakula, Çin porselenleri, ünlü saat kulesi Big Ban, London Eye, dinozor, İngiliz telefon kulübesi, Londra’nın çift katlı otobüsleri bunlardan sadece birkaçı…

Bir korku yazarının neşeli evinden ayrılırken sayfamızın sınırları nedeniyle konuşacak çok şey kaldığı için üzülüyorum.

HAFTA