Kitapları çizmeyi sevmem kirletmek olarak görürüm
Bibliyofili ile bibliyomani arasındaki ince çizgide dolaşan bir kitap çokseveri bu haftaki konuğum. Bir polisiye dervişi, kitap dedektifi olan Erol Üyepazarcı ile yazı masasının başında sohbet ediyoruz.
Faruk ŞÜYÜN
İki katlı bir daire düşünün. Üst kattaki üç oda ve ikinci banyo kütüphaneye çevrilmiş. Alt kattaki büyük salon da boydan boya kütüphane. Bunlar yeterli gelmediği için bodrum katındaki depo da kütüphaneye dönüştürülmüş. Evde ve depoda toplam 34 bin 721 kitap bulunuyor. Sayıyı böyle kesin söylüyorum çünkü Erol Üyepazarcı’nın bütün kitapları bilgisayara Washington’daki ‘Kongre Kütüphanesi’nin kullandığı format ile kaydedilmiş. Her kitabın kartında, onunla ilgili bütün bilgiler yazıyor.
Peki bu kadar kitap nasıl birikti. Şöyle anlatıyor Erol Bey:
“12 yaşındayken bir trafik kazası geçirdim. Fatih Taşkasaplı’yım ben, mahalle kasabımıza gitmiştim, belediye otobüsünün freni patladı dükkâna girdi. Yanımda ihtiyar bir teyze vardı o öldü, ben çok ağır yaralı olarak kurtuldum. Ayağım sıkışmıştı, kangren olmasın diye derisini yüzdüler. İnsanın vücudu sürekli deri üretirmiş, ama çok nadir rastlanan bir şey, benimki üretmedi, nakil yapmak gerekti, fakat bu ameliyat Türkiye’de yapılmıyordu. ‘Avrupa’ya gidin’ dediler. Hali vaktimiz iyiydi, ama babam dil bilmiyordu. Halit Ziya diye o zaman doçent olan bir zat ‘ben bu ameliyatı Türkiye’de ilk defa yapacağım’ dedi. Fakat bunun için ayağımın iyice düzelmesi gerekiyordu. Bir seneye yakın evde yattım. Bu arada komşumuz, hısmımız, kiracımız olan bir zat vardı; Latif Demirci. Karikatürist Latif Demirci’nin amcası. Bana ‘Erol sen okumayı seviyorsun bu dönemde sana Arap harflerini öğreteyim. Sen ileride kitap meraklısı olacaksın Osmanlıcayı öğrenmende yarar var’ dedi. Böylece 12 yaşındayken Osmanlıcayı öğrendim. Bana bir sürü kitap hediye etti. Daha sonraları Sahaflar Çarşısı’na dadandım, kitap biriktirmeye başladım.”
Merak ediyorum evi işgal eden onca kitaba eşi Gülçin Hanım bir şey demiyor mu? Kendi kütüphanemden biliyorum, üzerlerine biriken toz bile başlı başına bir sorun. “Kitap manyakları genelde bekâr olurlar, ben ise çok şanslıyım, çünkü başından beri çok sabırlı ve anlayışlı bir karım var” diye anlatmaya başlıyor:
“Gülçin Hanım çok sabırlı, ama son zamanlarda söylenmeye başladı çünkü ben her sene bütün kitapları indiriyor temizleyip yerine koyuyordum. Bu sene 85’e giriyorum. Yaşlılıktan yapamayınca eşim ilk defa mızmızlandı. Ben de söz verdim, belki biraz uzun sürecek ama yardımcımızla birlikte hepsini raf raf yine temizleyeceğiz.”
Bu kadar kitabın arasında bana da sorulan o sinir bozucu soruyu Erol Bey’e de yöneltmek istiyorum. Hepsini okudunuz mu?
“İmkânı yok okumama. Şöyle basit bir hesap yapın. Günde ancak 100 sayfa kitap okuyorum. İstatistikler gösteriyor ki bir kitap ortalama 300 sayfa. Haftada en fazla iki, yılda 100 civarında kitap okuyabilirim. Benim gibi 70 senedir kitap okuyorsan sayı ancak 7 bini bulabilir.”
Devamında bana da gelen ikinci sinir soruyu da soruyorum. O zaman niye 34 bin kitap biriktirdiniz?
“Böyle soranlara ‘her kitap okunmaz’ derim. Örneğin benim kütüphanemde 173 adet çeşitli sözlük var. Hiç sözlük baştan sona okunur mu? Bilmediğin kelime, deyim neyse onu bulur okur geçersin. Aynı şekilde ansiklopediler, bibliyografya kitaplarına danışılır ama baştan sona okunmazlar.”
Odalardaki kitaplar o kadar büyüleyici ki yine kitaplarla dolu masaya ancak sıra geliyor:
“Masamı 33 yıl önce kütüphanelerimi yapan marangoz arkadaşa özel olarak tarif etmiştim. Bana göre fonksiyonel bir masa. Okumak istediğim kitaplar, bir kitap yazıyorsam onunla ilgili kaynak kitaplar duruyor… Gözlüklerim var, küçük yazılar için büyüteç bulunuyor. Kitapları kıvırmayı hiç sevmem, muhakkak aralarına ayraç koyarım. Onlar da masamın üzerindeler. Kitapları çizmeyi de sevmem, kirletmek olarak görürüm, kıyamam. Küçük not kâğıtlarım vardır. Çizmek istediğim yerin üzerine o kâğıtları koyarım. Üzerinde çizgi olan kitaplarım, sahaflardan beğenerek aldığım, benden önceki sahiplerinin çizdikleridir.”
Bugünlerde hangi konuda çalıştığını öğrenmek istiyorum:
“Ben, öykü roman falan yazmıyor, araştırma yapıyorum. Meselâ şu anda Oğlak Yayınları için Cumhuriyet’in ilanındaki tepkiler ile ilgili bir kitap yazıyorum. Masamdaki kitaplar da bu çalışmamla ilgili.”
Basılı kaç kitabınız var?
“40’ı geçti. Bunların bir kısmı polisiye, bir kısmı Tanzimat’tan sonraki Osmanlı tarihi üzerine. Bir de popüler romanlar üzerine bir çalışma yaptım, iki cilt yayımlandı.”
Sahaf merakı sürüyor mu?
“Üç dört sahaf arkadaşımla Cumartesi Yarânı diye bir grubumuz var. Kadıköy’de sahaf Sakallı Lütfü’de (Seymen) her cumartesi buluşur, sohbet ederiz.”
Bir kitap çokseveri olarak ilk baskı, imzalı kitap gibi tutkularınız muhakkak vardır. Birkaç anekdotla bitirmek isterim sohbetimizi:
“Bende Çalıkuşu var, lisedeyken almış, okumuşum. Bir gün bir sahaf Çalıkuşu’nun bir baskısını gösterdi ki Reşat Nuri Güntekin, Muhsin Ertuğrul’a imzalamış. Alırız bu kitabı. Biz kitap meraklısıyız.
Türkiye’deki ilk matbaa İbrahim Müteferrika’nın. Topu topu 17 kitap basılmış. Kitap meraklıları bu kitapları ararlar. Bir müzayedede 17 kitap, 550 bin dolara satıldı. Bir gün Ankara’ya gittiğimde Kızılay’daki bir sahafta Müteferrika baskısı Naima Tarihi’ni gördüm. Sahaf bir fiyat verdi, gördüğüm bildiğim fiyatların 20’de biri. Anladım ki Müteferrika baskısı olduğunu bilmiyor. Biraz pazarlık edip aldım. O gün ne kadar çok sevinmiştim.”