Kitap, bir araç

Hikâyeleriyle çocuklara rehberlik eden, eğitim bilimci ve yazar Dr. Mürüvvet Adalı Uygun ile o çok sevdiği çocuklar ve onlara ulaşabilmek için aracı olarak gördüğü kitaplar üzerine konuştuk: “Onlarla birlikte ben de büyüyorum, çoğalıyorum.”

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Kitap, bir araç

GÜLSEREN ÜST POLAT

 

Dr. Mürüvvet Adalı Uygun, oldukça üretken bir isim. Bugüne kadar yayımlanan çocuk kitapları dışında basımı bekleyen üç, üzerinde çalıştığı 10’a yakın kitap var. Aynı zamanda çocuklara ve ailelere danışmanlık da veriyor. Okullar açılmadan bir araya geldiğimiz Uygun ile çocuk kitapları, şiirler ve hayalleri konuştuk; ebeveynler için küçük tüyolar almayı da ihmal etmedik. 

 

Aslında İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler mezunusunuz. Fakat bugün karşımızda bir yazar ve Eğitim Bilimci Dr. Mürüvvet Adalı Uygun var. Bu rota nasıl değişti?

Gönlümdeki meslek, öğretmenlikti aslında. Sınav başarı puanım, yazdığım bütün öğretmenlikleri geçtiği için o sene Türkiye de ilk defa açılan İ.Ü Basın Yayın Yüksekokul Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nü tutmuştu. Çok istekli ve dolu dolu okudum. Ama gönül durur mu, durmadı. İki farklı gece üniversitesinde okuyarak sınıf öğretmeni olmaya hak kazandım. Sonrası gönlümdeki ‘çalıkuşuluk’... Öğretmenlikle beraber gelen yazarlık, psikoloji dalında yüksek lisans ve doktora… Şunu da söylemeden geçemeyeceğim; mesleğimde farklılık yaratan en önemli etken, iletişim kökenli oluşum. Harmanlandığım ilk yer orasıdır. İlk ‘iyi ki’ dediğim yer…

 

Yanılmıyorsam ilk şiir yazarak başlıyorsunuz çocuklar için yazmaya. Ardından hikaye kitabı geliyor. Bunun özel bir nedeni var mı?

Bu bence bir akış. Yıllarca  özel defterlerime -ki servetim derim defterlerime- hep cümle cümle, dize dize notlar aldım. Hep öyle aktı. Hala da öyle akar. Sonra uzun yazmak kısmı geldi. Yani, yazdıklarımın hikâyeleşmesi…

 

Şiirle mi yoksa hikayelerle mi çocuklara ulaşmak daha kolay sizce? Sık sık okulları da ziyaret eden biri olarak gözlemleriniz ne?

Çocuklara gönülden ulaştınız mı hepsi çok kolay ve çoook güzel. Onlara sevgiyle -ama gerçek/içten sevgiden bahsediyorum- dokunduğunuzda hiç bilmedikleri bir dilden de konuşsanız sizinle beraber akıp gidiyorlar. O kadar güzeller ki… Benim için hiç fark etmiyor. O an hangi kitapla berabersek, kitap bir araç oluyor aramızda.

 

Yanılmıyorsam ilk hikaye kitabınızın adı ‘Ne İstiyorsun?’… Bu sorudan başlamanın özel bir nedeni var mıydı, sizi geçmişe götüren?  

“Ne istiyorsun?” sorusu; bugün hala beni hem geçmişte, hem şimdi de, hem de gelecekte tutan bir soru. Bazen cevabı çok kolay, bazen de dünyanın en zor sorusu. Çocukken çok zor yanıtlardım bu tarz soruları. Hemen somut şeyler aklıma gelmiyor bu tarz sorularda. Benim yanıtlarım genelde daha çok psikolojik ya da felsefik boyutta oluyor. Kitabımda da onu yansıtıyorum. Kitabın başkahramanı Efes’in yolculuğu da öyle. Sanırım biraz benziyoruz.

 

Hikaye kitaplarınız dışında ‘Yağmurcu ile Anlatıcı’ projesi dahilinde yayımlanmış kitaplarınız da var. Biraz söz eder misiniz?

Bu proje, müfredatta yer alan “meslekler” konusunda okullarda yardımcı kitap olarak yayımlandı. Konu ile ilgili biraz daha renk katmak amaçlı. ‘Mutlu Çocuklar Atölyesi’ni kuran bir grup çocuğun mesleklerle ilgili maceraları yer alıyor seride. Kitaptaki tüm kahramanlar, günümüzde yaşayan kahramanlar. Okullarda atölye düzenlendiğinde o kahramanlarla gitmek istiyoruz. Proje, aynı zamanda çizgi film projesi olarak da görüşmeleri devam eden bir proje.

Seri, şu anda dört kitaplı bir seri.

 

Psikoloji yüksek lisansı ve davranış bilimleri doktorası olan bir çocuk kitabı yazarı… Kitap alırken içeriği için endişe duymamak adına kulağa oldukça hoş geliyor doğrusu. Ama çok fazla çocuk kitabı olduğu da bir gerçek. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Aileler kitap seçerken nelere dikkat etmeli?

Benim kitap yazarken en hassas olduğum konu, çocukların psikoloji dünyası. Çizilen resimlerden tutun da kullanılan her bir kelime çok önemli. Çocukların bu konuda seçim yapması, ayırt etmesi çok zor. Bu seçicilik, biz ebeveynlere düşüyor. Ben ebeveynlerin bu konudaki hassaslığını ve seçiciliğini görebiliyorum. Bu seçicilik şart. Ebeveynler öncelikle kitaplarda kullanılan dile, verilen mesajlara çok dikkat etmeli. En ufacık bir tereddütleri olduğunda o kitapla/o metinle çocuğunu buluşturmamalı. Ola ki atlandı, gözden kaçtı. Okumaya devam edemeyeceği çocuğa anlayabileceği şekilde anlatılmalı.

 

Hali hazırda üzerinde çalıştığınız yeni bir hikaye ya da şiir kitabı var mı?

Bitmiş, basımı beklenen üç kitabım var. Üzerinde çalıştığım kitaplar da sanırım on taneye yakın. Son zamanlarda yazdığım şiirler, yetişkin şiirleri ama onları kitaplaştırmayı şimdilik düşünmüyorum.

 

Hayalleri bile  dijital

 

Hazır bir eğitim bilimciyi yakalamışken birkaç noktaya değinmek isterim. Malum okullar açılıyor. Çocuklar ve ebeveynler için zorlu bir dönem başlıyor. Günümüz çocuklarının bambaşka uyaranları var. Odakları çok daha kısa. Ödev çoğu için sıkıcı ki bu da evde aile-çocuk çatışmasına da dönüyor. Ebeveynlerin bu tür durumlarda yaklaşımı nasıl olmalı?

Oldukça değerli bir soru, teşekkür ederim. Bizim evde de yaşandığı için çok iyi anlıyorum bu zorluğu, bir anne olarak. Çağ, hız çağı. Her an her şey, kendi hızında-oldukça da hızlı bir şekilde değişiyor. Çocuklarımızın düşünce hızları ekrandaki hıza yetişemiyor. Kitap okumak, ders çalışmak yavaş bir eylem. Yavaşlayamıyor çocuklarımız. Burada çözüm onları ekrandan tamamen uzak tutmak, yasaklamak asla değil. Sadece sınırlamak ve beynin diğer bölümlerinin çalışmasına da izin vermek. Tüm bunlar bir süreç eğitimi. Biraz sıkılacaklar, biraz bıkacaklar ama her gün bu disiplin sağlanacak. Önce belki günde bir paragraf okuyacak, sonra iki paragraf, derken üç, dört... Bir bakmışsınız iki-üç kitap sayfası olmuş. Ama asıl mesele ebeveynlerin çocuğunu iyi tanımasından ve sevgi dolu bir iletişim kurmasından geçiyor. Her çocuğa, her ev yaşantısına göre değişir bu sürecin püf noktaları. Ama asla olamayacak bir durum değil.

 

Bilgisayar, tablet ve telefon… Bunlar olmayınca her şeyden sıkılan çocuklar… Hayal kurmayı, bir şeyler üretmeyi tekrardan nasıl aşılayacağız çocuklara? Bu dengeyi nasıl kurmalı aileler, nasıl yaklaşılmalı çocuklara?

Ah, hayal kurmak!  Bu konu, galiba biz yetişkinler için de sıkıntılı. Çocukların hala çok güzel hayal kurduğunu görüyorum ve bizzat şahit de oluyorum. Sadece onların şu anda kurdukları hayaller, bizim çocukluktaki hayallerimize benzemiyor. Onların hayalleri de dijital 😊 Beyinlerinin hayal kuran tarafı hep harika. Mükemmel düşülüyorlar. Ama “üretmek” kısmı! İşte o biraz sıkıntılı bence. Aileler bu dengeyi kurmak istiyorlarsa önce kendi üretkenlikleriyle örnek olacaklar. Yoksa elinde telefon varken çocuğuna ‘telefonunu bırak’ demeye benziyor.

Örnek olurken de çocuğa göstermesi, anlatması, onu da işin içine katması gerekiyor. Ona olanak yaratması, ortam oluşturması gerekiyor.

 

Akademik başarı kaygısı günümüz ebeveynlerinde çocuklardan çok daha fazla. Tabii ülkenin eğitim politikasının da bunda ektisi çok. Yeteneklerini geliştirmek ya da iyi olduğu alanda desteklemek yerine çocuklarda sürekli eksikleri kapatma çabası var. Bu konuda ebeveynlere neler söylemek istersiniz? 

Ne güzel söylediniz. Evet, yeteneklerinin olduğu alanda desteklemek... Bir eğitimci olarak, en önemsediğim konulardan biri de bu. Pek çok ebeveyn-çocuk ilişkisinde gözlemlediğim, çocukların sürekli eksiklerinin söylenmesi. Burada iş, ailenin çocuğunu iyi tanımasından geçiyor. Çocuğu, görmek istediği gibi değil, olduğu gibi görmek ve onu keşfetmek. Keşif, çok kıymetli… Sürekli olmayanı/olamayanları görüp oldurmaya çalışmak, çok sıkıntılı bir süreç. Halbuki her çocuğun, her insanın içinde mükemmel bir hazine var. Görebilene...

 

 

 

 

HAFTA