Kırılganlıkta güç bulmak
Bu cuma gösterime giren, güzel oyuncu Blake Lively’nin başrolünde yer aldığı ‘It Ends with Us/Bizimle Başladı Bizimle Bitti’ istismar döngüsünün kırılması, travmaların tekrarlanmaması için cesur adımlar atmanın gerekliliğini hatırlatıyor.
Canan Demiray
İstismarın hiç bir türünü sineye çekmemenin gerektiğini insan bazen yaşayarak bazen de önündeki örneklerle öğreniyor. Sinema ve edebiyatta kadına yönelik şiddet temasını güçlü bir şekilde işlenmesi de bu açıdan önemli. Bu konuda düşündüren yapımların arasına bu hafta bir yenisi eklendi: Güzel oyuncu Blake Lively’nin başrolünde yer aldığı ‘It Ends with Us’/Bizimle Başladı, Bizimle Bitti’…
Dışardan mükemmel bir evlilik gibi görünse de bir evde yaşananlar çok farklı olabilir, ‘Düşmanla Uyumak/Sleeping with the Enemy’de olduğu gibi... Başarılı yıldız Julia Roberts bu filmde istismarcı ve takıntılı kocasının şiddetinden kaçarak yeni bir hayata başlama çabasındaki bir kadını canlandırıyordu. Efsane şarkıcı Tina Turner’ın biyografik filmi ‘What’s Love Got to Do with It/Aşkın Bununla Ne İlgisi Var?’da ise sanatçının kocası Ike Turner tarafından maruz kaldığı şiddeti ve hayat mücadelesini izlemiştik. Colleen Hoover ise çocukluğundan yaşadıklarından aldığı ilhamla tüm dünyada yankı uyandıran romanı ‘It Ends With Us/Bizimle Başladı Bizimle Bitti’yi kaleme aldı. Şimdi bu hikaye beyazperdede..
Filmde Blake Lively’nin canlandırdığı Lily ile babasının cenazesinde tanışırız. Donuk tavırları üzüntüden çok ne hissedeceğini bilememekten kaynaklıdır. Cenazede konuşması istendiğinde Lily babası hakkında söyleyebilecek beş güzel şey bile bulamadan kiliseyi terk eder.
Bu karmaşık duygularla Boston’a geri döndüğünde, evi yakınında yüksek bir binanın çatı terasına çıkarak hava almak ister. Genç kadın kenarda oturup etrafa bakınırken terasın kapısı şiddetle açılır. Gelen genç adam hırsına hakim olamayarak orada bulunan sandalyeyi sert bir şekilde fırlatır ancak Lily'yi fark edince sakinleşir. Aralarında gerçekleşen samimi sohbet ve yakınlaşmadan sonra birbirlerinin sadece adını öğrenirler ve vedalaşırlar.
Film, kitaptakine benzer şekilde Lily'nin lise dönemleri ve şimdiki zaman arasına geri dönüşler yapar. Gençliğinde Lily, evlerinin karşısındaki boş binaya sığınmış evsiz bir lise öğrencisini görür ve yardım etmek ister. Atlas adındaki bu çocukla okula gidiş gelişler, yemek ikram edişlerle başlayan dostluk zamanla aşka dönüşür. Lilly bir yandan da babasının annesine yönelik fiziksel istismarıyla başa çıkmaya çalışır. Genç kadın, küçüklüğünden beri maruz kaldığı travmalarla mücadele ederken, Main’de babasının belediye başkanı olduğu kasabasından ayrılıp, üniversiteye giderek buradan uzaklaştır. Mezun olduktan sonra Bostan’a taşındığı bu sıralarda kendisine denk geliriz.
Lilly Boston’da çiçekleri sevmeyen insanlara bile bir neden verebilecek çiçekçi dükkanı açar: Lily Bloom’s. Bu hayalini gerçekleştirirken işe aldığı Allysa, bir gün kardeşiyle dükkana gelir. Kardeşi Lily’nin çatıda tanıştığı Ryle Kincaid’dir. Bu tatlı tesadüf, tutku dolu bir ilişkiyi getirirken, yaşanan bazı olaylar genç kadına annesi ve babasının istismarlı geçmişini anımsatır. Lily’nin hayatı değişirken bir başka sürpriz ise ilk aşkı Atlas’la tesadüfen karşılaşmasıyla olur.
Annesinin babasından gördüğü şiddet olayları Lily’nin kuracağı ilişkileri nasıl şekillendirebilir, kararlarını nasıl etkiler? İstismar döngüsünü kırmanın zorluğu hikayenin önemli bir parçası.
Anlaşmazlıklar gündemde
Filmin New York galasında verdiği röportajda Blake Lively, “Filmin en ikonik çatı sahnesi olan, Lily Bloom ve Ryle Kincaid’in ilk kez tanıştığı sahneyi aslında kocam Ryan Reynolds yazdı.” dedikten sonra filmin senaristi Christy Hall bu açıklamaya mütevazi bir karşılık cevap verdi. Filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Justin Baldoni ile Lively arasındaki anlaşmazlık ise gala ve sonrasındaki tanıtımlara yansıdı.
Baldoni’nin doğumdan hemen sonra çekimlere başlayan Lively’nin kilosuyla görünümüyle ilgili tatsız şeyler söylediği dedikoduları yayılan dedikodulardan biri. Hoover’ın kitabını 2019’da okuduktan sonra film haklarını alan, hem yönetmenliğini hem de başrolünü üstlenen Baldoni’nin Lively-Reynolds çiftinin yaratıcı süreci çok karıştırdığı konusu da diğer konuşulan konu.
Filmle ilgili yaptıkları röportajlarda Baldoni aile içi şiddete dikkat çekme konusunu vurgularken Lively daha çok eşi kendisi, çiçekli elbiseleriyle gündemi meşgul ediyor. Gerçeği bilemeyebiliriz belki ancak filmin gişesine olumsuz yönde yansıyan bir durum yok. Hatta 3 hafta önce sinemaya gelen ‘Deadpool-Wolverine’ filmiyle gişeye hükmeden Ryan Reynolds’a şimdi eşi filminin yüksek gişesi eşlik ediyor. Filmi özellikle Amerika’da izlemeye giden kitlenin içinde ciddi Colleen Hoover hayranları olduğu gibi, stil ikonu Lively hayranları da oldukça fazla. Filminin fragmanı geçtiğimiz mayıs ayında yayınlandığında, 24 saat içinde 128 milyon kez izlenmişti.
Z Kuşağı okurunun favori yazarı
Filmi anlamak için, biraz da kitabın yazarı Collen Hoover’ın yaşadıklarını hatırlayalım: 30'larının başında, kamyon şoförü kocası ve üç çocuğuyla Teksas'ta bir karavanda yaşayan Coleen Hoover sosyal hizmet uzmanı olarak hayatını idame ettirmeye çalışırken, ‘Slammed’ adlı ilk kitabını 2012’de kendi imkanıyla yayınladı. Aldığı olumlu yorumlar yazmaya devam etmesini sağladı ancak imkânlarıyla yayımladı. Amazon'daki olumlu yorumlar sayesinde yazmaya devam edebildi ve birkaç yıl sonra BookTok tarafından keşfedildi. Booktok, Tiktok’un içinde tavsiyeler bulabileceğiniz bir kitap ekosistemi. Hoover kitaplarını okuyup gözyaşlı duygulu videolarını paylaşan Gen Z hayran kitlesi yazarın ününün bir parçası. İlk kitabından 10 yıl sonra ise Hoover geçtiğimiz yıl 8.6 milyon kitap satarak müthiş bir başarıya imza attı. Kitaplarının tamamı romantizm üstüne kurulu değil ama genellikle yirmili yaşlarda sınırlarını zorlayan,acı çekmiş ve kadın kahramanların yaşamı üzerine.Bu filmin başarısından sonra da diğer kitaplarından da beyaz perdeye gelecekler olacak muhtemelen.
Film Hoover'ın hikayesinin özünü yakalıyor; Ne kadar sevgi dolu bir ilişki olsa da, istismarın üstü kapatılmamalı. Kişisel sınırların öneminin benimsenmesi ve kişisel değerlerin önceliklendirilmesi böyle bir döngüden çıkmak için şart.