Kendi değerini bilmek

Kendinden vazgeçmeyen, kendisine saygı duyan ve en önemlisi özdeğerine sahip çıkan bireyler önce kendilerini keşfediyorlar, sonra da gerçekleştiriyorlar. Kendilerinden vazgeçmiyor, ilk önce kendilerini kazanıyorlar.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Kendi değerini bilmek

Tunç DİPTAŞ

Yeni bir öğretim yılının başında, sınıf öğretmeni öğrencilerinin önünde elinde 100 dolarlık bir banknotu tutarak ayağa kalkar. Onlara şöyle der: “Bu paraya sahip olmak isteyen elini kaldırsın.”

Sınıftaki bütün öğrenciler heyecanla ellerini kaldırır.

Öğretmen, “Bu parayı aranızdan birine vereceğim” der ve parayı avucunun içine alıp buruşturur.

“Kim bu buruşmuş, kırışmış parayı istiyor?” diye sorar. Sınıftaki bütün öğrenciler yine heyecanla ellerini kaldırır. Bunu gören öğretmen parayı yere atar, üzerine basar ve iyice ezer. 

“Bu kirlenmiş, eskimiş parayı isteyen var mı?” diye sorar. Tüm çocuklar yine ellerini kaldırır. 

100 dolar, tüm kırışıklığına ve buruşukluğuna rağmen değerini kaybetmemiştir.

Bu hikâyeyi okuduğumda, hayatımızda yaşadıklarımızla olan benzerliği dikkatimi çekti. 

Düşüyoruz, başarısız oluyoruz, canımız yanıyor, tabiri caizse tıpkı hikayedeki para gibi kirleniyoruz, buruşuyoruz, sıkılıp bükülüyoruz. Hatta bazen fena eziliyoruz. Ama değerimizden bir şey kaybetmiyoruz. 

Hatta farkındalığı yüksek olanlar için bütün bu zorluklar, sıkıntılar özdeğerin artmasını sağlıyor.  

Kariyerinde başarılı insanların çok azı huzurlu ve mutlu bir yaşam sürüyor. Birçoğu kendilerini gerçekleştiremiyor, gerçek potansiyellerine ulaşamıyor. Kariyer hedefi peşinde koşarken, hayatı anlamlandıramadan göçüp gidiyor. Bunun altında yatan en önemli neden kendi değerlerinin farkında olmamalarıdır. 

Kendinden vazgeçmeyen, kendisine saygı duyan ve en önemlisi özdeğerine sahip çıkan oldukça az sayıda birey var. Bu bireyler önce kendilerini keşfediyorlar, sonra da gerçekleştiriyorlar. Bedeli ne olursa olsun kendilerinden vazgeçmiyor, ilk önce kendilerini kazanıyorlar. Kendisine olan saygısını kaybetmemek için çok miktarda paradan vazgeçebiliyorlar. Özdeğerinden feragat etmemek için makam ve statüyü elinin tersiyle itiyorlar. 

Yaşanmamış yaşamlar

Elbette bunun tam tersini de gözlemlemek de mümkün. 

Daha fazla para kazanmak için müdürlerinin anlamsız isteklerine boyun eğenler… Terfi alabilmek için yalan söyleyenler… Rekabette geri kalmamak için dürüst davranmayanlar… İşe kabul edilmek için kendisini olduğundan farklı gösterenler… Beğenilmek için özgün olmaktan vazgeçenler… Yetersizlik korkusuyla hak yiyenler… Bütün bunların kökeninde özdeğerini bilmemek yatıyor. 

Özdeğer, kişinin kendi değerini bilmesidir. Kişinin kendine ve dünyaya nasıl bir anlam yüklediğinin yansımasıdır. 

Özdeğeri yüksek bir kişi insanlarla ilişki kurmaktan çok keyif alır ancak onlara ihtiyacı yoktur. Bu kişi kendine inandığı için akılcı ve hızlı kararlar alarak hedeflerine doğru emin adımlarla ilerlerken, özdeğeri düşük kişi aklına güvenmediği ve gücüne inanmadığı için zorluklardan kaçınır, kendini bilinmeyen düşmanlardan korumak üzere seçimlerini yapar. Karar alırken ve seçim yaparken kendini suçlu hisseder. Alınan kararlar ya da yapılan seçimler sonunda kişi kendine kızar ve kendini affetmekte zorlanır. Bir yargıç gibi davranarak kendini sürekli olarak cezalandırır. Sürekli yetersiz olduğunu düşünür ve endişe içerisinde yaşam enerjisini yiyip bitirir.

Özdeğeri yüksek kişi, yeni maceralara ve onların getirdiği heyecanlara yelken açarken, diğeri kendine görünmez duvarlar örerek tek düze, sıkıcı bir yaşam seçer. Birisi toplumun kurallarını sürekli sorgulayıp, gerekirse bunları esnetebilirken, diğeri inanmadığı halde kuralları uygular. 

Sosyal Psikolog Eric Fromm’un vurguladığı gibi özdeğer düşük olduğunda yaşıyormuş gibi görünen ama aslında ruhen ölmüş insanların sayısı çoğalır. Dünyadaki bütün kötülüklerin ve savaşların kökeninde yaşanmamış yaşamlar vardır. 

Kendi değerinizi bileceğiniz, özdeğerinizi yeniden keşfedeceğiniz bir hafta dilerim.  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HAFTA