İyileşme dokunarak öğrenerek ve eğitimle oluyor
Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul Şubesi’nin bünyesindeki Mina’nın Çocukları Projesi, Ayça Okay Küratörlüğünde Kolektif ‘İyileşme’ sergisini hayata geçiriyor. Projenin uzun soluklu yolculuğunu konuşmak üzere Mina’nın Çocukları Projesi kurucusu Beril Başaran ve Küratör Ayça Okay ile bir araya geldik: “Çağdaş sanat, yolumuzu sıra dışı bir şekilde açtı…”
Helin KAYA
Mina’nın Çocukları Projesi bu yıl karşımıza Kolektif ‘İyileşme’ ile çıkıyor. Bize bu sosyal sorumluluk projesinden bahseder misiniz?
BERİL BAŞARAN: Aslında projenin etkinliğini böyle bir dönemde yapıp yapmamak konusunda çok düşündük. Düşündükçe önümüze yeni bir aşama geldi, acılar ve kaygılar geldi. Eylül ayında projenin adını ‘İyileşme’ koymuştuk, burada da iyileşmeyi yaratabileceğimizi düşündük ve kızlarımıza fayda sağlamak istedik. Proje’nin başlangıç hikayesi çok özel. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin İstanbul şubesindeki 11 kızımız bir sosyal sorumluluk projesi yapmak istediler. Böylece 5 sene önce 2018 yılında projenin temelleri atıldı. Kızlarımız dediler ki: “Biz 10-14 yaş arasındaki gençlere katkı sağlayabiliriz, biz bunun için eğitimler alabiliriz, bunun için donanımlı olabiliriz…” Ben de o süreçte iyileşmek için bir şeyler arıyordum kendime. Bu proje ilk başta prototip bir projeydi, zamanla oturdu. Bunu pandemi sırasında çağdaş sanat ile birleştirme kararı aldık. Çağdaş sanat yolumuzu sıra dışı bir biçimde açtı, geçen yıl Kızlar Manastırı Trabzon’da ilk sergimizi gerçekleştirdik bu sene ise İstanbul’dayız. Arzu ediyoruz ki hepimiz iyileşelim, çünkü iyileşme sürecini kendim yaşadım ve tecrübe ettim. İyileşme dokunarak, öğrenerek ve eğitimle oluyor.
Sizin projeye dahil olma süreciniz nasıl gerçekleşti?
AYÇA OKAY: Kolektif iyileşme aslında acıyı kabul etmek, acının aslında bizi hakikate götürdüğü ile ilgili. Bugün ancak parmağımız koptuğunda o acının varlığını anlıyoruz. Acı aslında bizim kaçmamız gereken değil, kabul edip tecrübe ile ders almamız gereken ve onu sindirmemiz gereken bir durum. Bu projeye gelecek olursak biz bağış düzeninde bir sergi yapıp eserleri satabilirdik ya da başka bir model uygulayabilirdik. Ama hem İBB’nin bize özgü üretim alanı açması, bir şekilde buluşmaların bu kadar kıymetli olduğu bir dönemde bir araya gelmemizi sağlaması, aynı şekilde derneğin bununla ilgili yaklaşımı ve eserlerin burada bir araya getirilmesi bizim çok daha etkileşimli olmamızı sağladı. Çağdaş sanat hep kriz dönemlerinde araçsallaşmasıyla tartışmalara açılır, bugün bir sergi yapmanın aslında tam zamanı ve yeri çünkü buna ihtiyacımız var.
Bu proje ile neler hedefliyorsunuz?
B.B: En önemli hedefimiz kızlarımızın kendi ayakları üzerinde durmaları ve iş sahibi olabilmelerini sağlamak, buna katkıda bulunmak. Çok iyi partnerlerimiz var sosyal. Kızlarımız üniversiteyi bitirdikten sonra önleri açılmış olacak, benim tüm hedefim bu. Mina’nın Çocukları’nın bir marka bilinirliği olsun, iş verenler kızlarımızın CV’lerine baktıkları zaman bilsinler ki bu kızımız hem okudu hem sosyal sorumluluk projesinde yer aldı.
Projede sunulan eserlerin ana temalarından bahseder misiniz?
A.O: Her eser kendi içerisinde farklı bağlamları olan ama burada bambaşka bir şekilde araçsallaşan yapıda... Şu anda Metrohan’dayız ve buranın çok sesli mimarisine, sanki her bir oda başka bir durumu iyileştirecekmiş başka bir durumla ilgili acıyı ortaya çıkaracakmış mantığıyla tasarlandı. Aslında tüm hedefimiz sosyal etki yaratmak.
Katılımcıları programda neler bekliyor?
A.O: Konda araştırma şirketinin toplumsal ruh hali başlıklı raporlarından aldığımız ve saptadığımız bazı problematikler var. Bu iletişimin iyileştirilmesi, barınmanın iyileştirilmesi, toplumsal hafızada kadının konumlanması ve bunlar gibi pek çok problematikler var. Dolayısıyla programda da bunlara ya dikkat çeken ya da bir şekilde bunlarla baş edebilmeyi sağlayacak veya bunlara yönelik karşılıklı konuşma ortamlarının oluşturulacağı workshoplar, buluşma serileri olacak. Zaten eserlerin bazıları da bunlara yönelik. Çok katılımlı, çok kapsamlı ve farklı disiplinlerden kişilerin katkıda bulunduğu, sivil toplum örgütlerinin ve iş dünyasının içinde olduğu bir kamusal programımız da olacak.
Geçtiğimiz günlerde büyük bir deprem felaketi ile sarsıldık. Yaşanılan bu felaket Kolektif ‘İyileşme’ projesine ne şekilde yansıdı?
B.B: Biz dernek ile birlikte deprem bölgesindeki öğrencilerimize burs desteği sağlıyoruz. O bölgelerde okuyan öğrencilerimiz var, onlara hemen ulaştık. Burada okuyup deprem bölgelerinde yerleşimleri olan ve bu durumdan etkilenen öğrencilerimizin ise barınma sorunlarıyla ilgilendik. Öğrencilerimizin bir çoğuna psikolojik destek sağlıyoruz.
Toplumda yaşanan kadın odaklı sorunların nasıl bir ‘iyileşme’ sürecinden geçmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
B.B: Kesinlikle eğitim. Çünkü birbirimize anlatamadığımız, etkileşemediğimiz kapalı alanlarımızın olduğunu düşünüyorum. Ve insanların birbirine dokunarak açılabileceğini...