‘İstanbul büyük bir senfoni’
Yaşayan en büyük caz müzisyenlerinden biri olarak gösteriliyor, trompetiyle pop ve klasik müziği caz ile buluşturuyor… Chris Botti’den bahsediyorum.
ECE ULUSUM
Grammy ödüllü müzisyenle 17 Mayıs’ta Harbiye Açık Hava Sahnesi’ndeki konserinden önce konuştuk. Sohbetimiz 2021’deki son İstanbul ziyaretinden yapay zeka gelişmelerine kadar uzandı.
İstanbul’a sıkça geliyorsunuz. Buraya bir müzik seçseniz, nasıl bir şey olurdu?
Sanırım benim sahnede yaptığım gibi olurdu. Dinleyicilerime konserlerimde caz, pop ve klasik arasında bir yolculuk sunuyorum. Ama İstanbul için bu yelpaze daha geniş olurdu. Mistik ve egzotik sesler de olurdu. Birbiriyle aykırı sanılan seslerin, eserin tamamındaki uyumu… İstanbul tüm enstrümanların sahnede olduğu büyük bir senfoni.
Konserde bizi ne bekliyor?
2021'de İstanbul'daki son performansımızda pandemiden yeni çıkmış olmanın verdiği tazelikle doluyduk. Şimdi ise, grubun içinde birçok yeni üye ile birlikte gerçekten iyi bir ritim yakaladığımızı düşünüyorum. Şu an gerçekten iyi bir yerdeyiz. Şovun şu anda daha önceki zamanlara kıyasla çok daha caz ağırlıklı olduğunu söyleyebilirim, kesinlikle.
Daha önce birçok kez İstanbul'da olduk ve oradaki hayranlarımız için performans sergilemeyi çok seviyoruz. Bu sefer dört veya beş özel konukla geliyoruz. Umarız herkes gösterilerimizden keyif alır. Bu gece, müziğimizin enerjisini ve tutkusunu tam olarak yansıtan bir deneyim sunmayı hedefliyoruz.
Çok sevdiğiniz ama seyirciye geçmediğini düşündüğünüz bir parça var mı?
Bir parça söylemek zor. Sahnenin enerjisine göre, o günlerde yaşadığımız olaylara, hissettiğimiz duyguya göre değişen bir şey. Konserlere Danny Body ile girmeyi, kendimizi açıklıkla ifade etmeyi seviyorum. Ardından her şey değişiyor. Çılgınca şeyler olabiliyor. Bazen öyle anlar oluyor ki parça daha önce planlamadığımız, oynamadığımız şekilde yeni bir kimlik kazanıyor. Sahnede olmanın, çok farklı sahnelerde konser vermenin güzel yanı da bu. Sürprizler sadece dinleyiciler için değil, bizim içinde böyle anlar var.
Anlaşılmayı önemsiyorum. Çünkü enstrümanım ve yaptığım müzik aynı zamanda benim dilim. Kendimi ifade etmeyi çoğunlukla başardığımı düşünüyorum. My Funny Valentine için bunu kullandım. Onu farklı ve dramatik şekilde yorumlamıştık. Bazen yeterince anlatamadığımı düşündüm. Fakat bazen bilirsiniz… Bazı şeyler aramızda kalsın isteriz. Bu da anladığını bildiğim o küçük grupla aramızda özel bir şey olarak durabilir.
Yapay zeka uygulamaları artık sesleri kopyalayabiliyor. Yıllar sonra, belki 2094’te o zamanın ünlü bir müzisyeniyle hologramınız düet yapabilir… Ne düşünüyorsunuz?
Bu kulağa güzel geliyor… Müziğimdeki türler arasında yolculuk zamanda yolculuğu da dönüşecek demek. Bu Louis Armstrong ile karşılıklı düet yapmam gibi. Evet, bu fikir şu an keyifli göründü.
Hızlı arabaları sevdiğinizi biliyorum. Sürerken aklınızdan ne geçiyor? Bu hissi bir şarkıya benzetseniz nasıl olurdu?
Arabayla dolaşırken aklımdan geçen şeyi şarkıya benzetmeme gerek yok sanırım. Çünkü ben o şarkıyı dinlemek için arabaya biniyorum. J Motorların sesinin bir senfoni olduğunu söyleyebilirim. Arabalar ve pistler çoğu kimse için hız ve o rüzgârı hissetmek ile ilgili olabilir. Ama benim için motorların sunduğu müzik ile ilgili.