Işıklar Şehri’nden durum raporu

Moda dünyasında ihtişamın zirve yaptığı Paris Couture Haftası, Vogue World etkinliğinin de katkısıyla farklı bir havaya büründü. Ancak yer alan koleksiyonlar, bu ruhu ne kadar taçlandırdı?

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Işıklar Şehri’nden durum raporu

Aslı Barış

Bu sene 24-27 Haziran arasında yolunuz Paris’e düştüyse, dünyanın en şanslı insanlarından birisiniz. Zira, modada eleganlığın zirve yaptığı Paris Haute Couture Haftası’na denk geldiniz demektir. Hem defilelerle hem de ‘after party’ etkinlikleriyle, sokakları dolup taşıran top modeller, moda editörleri ve ünlü isimlerle Işıklar Şehri kuşkusuz Haziran’da ayrı bir güzel…

Üstelik bu sene, Paris Haute Couture Haftası, hiç olmadığı kadar işin  şovundaydı. Haftaya damga vuran etkinlik, şüphesiz Vogue World oldu. “Nedir bu Vogue World” diyorsanız, yalnız değilsiniz. Zira sosyal medyada trending olan bir soru bu. Kısaca cevabını verelim: Vogue World, moda haftalarında düzenlenen, ünlü isimler ve tasarımcıları bir araya getiren, Met Gala’nın kardeş etkinliği tadında bir organizasyon. Daha önce New York ve Londra’da düzenlense de, beklenen/istenen ölçekte ses getiremedi. Ancak bu sefer Anna Wintour ve ekibi işi şansa bırakmayarak, ikonik meydan Place Vendôme’da tam bir gövde gösterisi yaptı. Fransa’nın yüz yıllık moda tarihini 26 Temmuz’da başlayacak Olimpiyat ruhu ile harmanlayan organizasyon, tek kelimeyle muhteşemdi. Podyumda Kendall Jenner ve Gigi Hadid gibi top modellerin yanı sıra Serena-Venus Williams, Sabrina Carpenter, Maluma gibi yıldızlar yürürken, Bad Bunny ve Aya Nakamura'nın performanları da nefes kesti. Böyle bir dünyanın içinde kim yaşamak istemez ki? Kolay kolay unutulmayacak bu gecenin ardından, şunu söyleyebiliriz ki bir daha kimse “Vogue World nedir?” diye sormayacak.

Heykelsi tasarımlar

Madem iyilerle başladık, başka bir nefes kesici defileyle devam edelim. Daniel Roseberry liderliğindeki Schiaparelli’de muhteşem işlerin ardı arkası kesilmiyor. Koleksiyonda odağına modaevinin 1950'lerdeki silüetlerini alan Roseberry ihtişamlı, fazlasıyla dramatik ve heykelsi tasarımlarla haftanın en çok konuşulan ismi olmayı başardı. Ön sırada Kylie Jenner’ın oturması, sosyal medya paylaşım rekoru garantisini de getirdi.

Koleksiyonları heykelsi siluetlerle dolup taşan, izleyenleri bir defileden çok hayal alemine taşıyan diğer iki modaevi Iris van Herpen ve Jean Paul Gaultier oldu… Hollandalı tasarımcı Iris Van Herpen,  ‘Hybrid Show’ adını verdiği performansında defileyi bir modern sanat sergisine dönüştürdü.  Sadece dokuz eserden oluşan defile/sunumda modeller,  haute couture elbiseler içinde top modeller, tuvallere yerleştirilmişti ve gerçek sanat eserleri gibi görünüyorlardı. Jean Paul Gaultier’de Nicolas Di Felice, markanın DNA’sında önemli rol oynayan koseleri, kendi minimalist estetiğiyle harmanlamış, ortaya hayli dramatik siluetler çıkmış. 

Tanrıçalar sporda

Gelelim koleksiyonları daha ‘sade’ olan diğer modaevlerine… Chanel’in podyumu beklenen üzere sönüktü zira modaevi kaotik zamanlardan geçiyor. Yakın zamanda baştasarımcı Virginie Viard ile yollarını ayıran Chanel koleksiyonu, bu kez ‘Moda Tasarım Stüdyosu’ imzasını taşıyordu.  Palais Garnier Opera  Binası’nda sergilenen defiledeki tasarımlar biraz “son dakika elimizdekileri styling ile süsledik, ortaya bu çıktı” tadındaydı. İşçilikler Chanel’den beklendiği gibi üst düzeydi ama nefes kesen bir tasarım yoktu podyumda. Açılışta hacimli siyah bir pelerin, kapanışta ise çiçek işlemeli bir gelinlik yer aldı. Akıllardaki soru: Modaevinde 30 yılı geçirmiş, 5 yıl baştasarımcılık yapmış Viard’a son bir kez defile yapma, podyumda selam verme şansı verilemez miydi?

Başında olduğu markaya katkıları zaman zaman tartışılan diğer bir isim, Maria Grazia Chiuri… Tasarımcının Dior podyumundaki ilham perileri kısmen Yunan tanrıçaları, kısmen  de Paris 1924 Olimpiyatları oldu. Spor atletlerler, kemerler, hareket rahatlığı sağlayan kumaşlarla bir  ‘ferahlık’ hissi hakimdi podyuma…Bir başka dev, Armani Privé podyumunda ise işlemeler ön plandaydı. Giorgio Armani,  tüm haute couture koleksiyonu için incilerden ilham almış ve bunu en kuvvetli olduğu parçalarda yani pantolon-ceket takımlara yansıtmış. Parlak takımlar, inci düğmeler, kristal işlemeler, çeşitli siyah, beyaz ve gümüş renk paletlerinin asaletini gösteren zarif elbiseler… Şu bir gerçek ki Giorgio Armani, sürekli güncellenen trendlerin elinde oyuncak olmadan, yarattığı markanın ruhuna ihanet etmeden, zamanın da ruhunu yakalamayı ıskalamayan gerçek bir tasarımcı.

Defileye yarım saat kala

Madem marka DNA’sına uyuşmama ve trendlerin elinde oyuncak olma konusuna değiniyoruz, Balenciaga ile devam edelim. Baştasarımcı Demna ve ekibi yine markanın yaratıcısı Cristobal Balenciaga’yı mezarında ters döndürecek stilde bir koleksiyonla hayranlarını karşıladı. Scuba denim, folyo ve naylondan üretilmiş hip hop kültürüne saygı duruşunda bulunan ‘couture’ elbiseler vardı koleksiyonda… Ama en dikkat çekici parça Demna ve ekibinin gösteriden sadece 30 dakika önce ürettiği, -yanlış okumadınız, defileye yarım saat kala-  47 metre naylondan yapılmış bir elbiseydi. Demna Business of Fashion’a verdiği söyleşide, elbisenin yaratım sürecini şöyle özetledi: “Benim için bu parça kıyafet giymenin bir deneyim olduğunu gösteriyor. Tek bir etkinlikte 15 dakika boyunca giyilecek bir elbiseyle bu deneyim ve performans fikrini birleştirmek istedim. Bunun ‘geçici’ bir parça olmasını istedim zaten dürüst olursak kimsenin gerçekten couture’a ihtiyacı yok…”