İnsanlar değişebilir mi?

Acı, zorludur. Ancak insanı harekete geçiren en güçlü tetikleyicidir. Konfor alanının ötesine geçmek için kapı ardına kadar açık… Artık değişim zamanı…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
İnsanlar değişebilir mi?

TUNÇ DİPTAŞ

 

Dokuz-altı arasında sıkışıp, her sabah kalbinde tarif edemediği bir boşlukla uyananlar…  Mutsuzluğun hüküm sürdüğü, sevgi ve saygının eksik olduğu bir evde yaşadığı halde cesaret edip ayrılık adımını atamayanlar… Aynaya baktığında anlamsızlık hissiyle anksiyete ve depresyona teslim olanlar… Hayatının tamamını aynı şehirde, aynı şirkette, aynı pozisyonda, aynı rutinde geçirenler ve bundan durmaksızın şikâyet edenler…

Neden bulundukları koşulları değiştirmeyi hayal bile edemiyorlar? Neden yeni limanlara doğru yelken açamıyorlar? Çünkü değişim zordur. Konfor alanından (güvenli alandan) vazgeçmeyi gerektirir.

Bir kurbağa, kaynar bir tencereye bırakıldığında can havliyle zıplayıp kendini kurtarır. Ancak aynı kurbağa, ılık bir suya konulduğunda bu durum ona güvenli ve rahat gelir. Su yavaş yavaş ısınırken, içinde bulunduğu tehlikeyi fark etmez. Ve sonunda, kaçma şansı kalmadan, hayatını kaybeder. Konfor alanı da böyledir; başta güven verir, rahatlatır. Ancak orada uzun süre kalındığında farkında olmadan güvenlik ve rahatlık yerini mutsuzluğa, neşesizliğe, tutkudan yoksun bir hayata bırakır.

 

Hal böyle ise insan değişebilir mi?

Çocukluğumda, çevremdeki büyükler bu soruya genelde olumsuz yanıtlar verirdi. “Bir insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur” atasözüyle başlayıp, “İnsanlar asla değişmez” ile devam eden söylemler beni değişimin imkânsız olduğuna inandırmıştı. Sonraları fark ettim ki insanlar bu tür sözleri, konfor alanlarından çıkmamak için kendilerine kalkan olarak kullanıyorlar. “İnsan değişemez” varsayımını kabul etmek, onlara rahatlık sağlıyor; çaba göstermelerine gerek kalmıyor.

Yapılan araştırmalar değişimin mümkün olduğunu gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nden psikolog Daniel Gilbert 19 bin kişiyle gerçekleştirdiği bir araştırma ile insanların zevklerinin, karakterlerinin ve kişiliklerinin on yıl içerisinde belirgin şekilde değişebildiğini kanıtlamıştır. 

Bilimsel olarak mümkün olduğuna göre değişimin aşamalarını anlamak gerekir:

 

  • Sıkılma ve doygunluk:

 

İnsan, doğası gereği değişime ve büyümeye ihtiyaç duyar. Bu yüzden, ne yaparsa yapsın, bir süre sonra bulunduğu durumdan sıkılmaya başlar, bir başka deyişle doyuma ulaşır. Bu tetikleyici aslında değişim çanlarının habercisidir. Yıllardır aynı iş yerinde, ayni işi yapan birinin zamanla içinde bir boşluk hissetmesi, yaptığı işten keyif almamaya başlaması bu duruma güzel bir örnektir. İş artık ona heyecan vermiyordur; çünkü zihni ve ruhu, çoktan doygunluğa ulaşmıştır. Tıpkı her gün aynı yemeği yiyen birinin, bir süre sonra o yemekten sıkılması, doygunluğa ulaşması gibi.

 

  • Memnuniyetsizlik:

 

Doygunluk ve sıkılma hali, bir süre sonra yerini memnuniyetsizliğe bırakır. Bir zamanlar yaptığı işi severek yapan, her sabah işe gitmek için heyecan duyan kişi, sabahları yataktan kalkmak istemez. Ayakları geri geri gitmeye başlar; içindeki motivasyon kaybolmuştur. Bu durum kişinin kendisine sorular sormasına, yeni arayışlara girmesine neden olur: “Daha iyi bir iş aramalı mıyım? Yeni beceriler edinmeli miyim?” gibi düşünceler ortaya çıkar.

 

  • Duygusal acı:

 

Zihin güçlü bir şekilde devreye girer ve adeta haykırır: “Yeter artık!” Memnuniyetsizlik, yerini duygusal acıya bırakır. Acı, zorludur. Ancak insanı harekete geçiren en güçlü tetikleyicidir. Bu noktada değişim, bir tercih olmaktan çıkar; bir zorunluluk haline gelir. Genellikle bu aşama, hayatımızın en karanlık anlarıyla kesişir. Bazen bir sevgiliden ayrılık, bazen işten çıkarılma, bazen de ciddi bir sağlık sorunu, bizi sarsar. Ancak bu kayıplar, aynı zamanda bizi değişime doğru iter.

 

  • Yeni bakış açısı:

Mevcut davranışların ve düşünce yapılarının artık işe yaramadığı açıkça görülür. Artık yeni değer yargılarına, farklı bir bakış açısına ihtiyaç vardır. Bu, Newton’un kafasına elma düştüğünde yaşadığı o aydınlanma anıdır. Uzun bir uykudan uyanış gibidir. Elinizi şıklatarak, “Buldum!” dediğiniz durumdur.

  • Açılan kapılar; dönüşüm zamanı:

Hayatın, “Bir gün…” diye beklemeyecek kadar kısa olduğu artık net bir şekilde anlaşılmıştır. Korkuların ve bahanelerin arkasına saklanma dönemi sona ermiştir. Acı, yerini değişime ve onun ardından gelen dönüşüme bırakmıştır. Konfor alanının ötesine geçmek için kapı ardına kadar açıktır.

İşte tam bu aşamada o kapıdan geçmek gerekir. Korkulara yenik düşülürse, bu kapı kapanır ve döngü yeniden başlar: Sıkılma ve doygunluk aşamasına geri dönülür.

Memnun olmadığı işinden ayrılamayan, mutsuz bir ilişkiyi sonlandıramayan ya da şikâyet ettiği koşulları değiştiremeyen bireyin durumu açılan bu kapıdan korkuları nedeniyle geçememesidir.

 

İnsan değişebilir mi? İnsan değişmekten çok daha fazlasını yapabilir. Gelişebilir, büyüyebilir ve nihayet dönüşebilir. Yeter ki bu aşamaların farkında olsun ve açılan kapılardan geçebilecek cesareti bulsun.  

 

 

 

HAFTA