İlk popülist mi hayal taciri mi?
86 yaşında hayatını kaybeden eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi popülizmin öncüsü olarak anılsa da; O’nun hakkındaki ortak görüş ülkeyi gerçek anlamda değiştirdiği yönünde.
Didem ERYAR ÜNLÜ
İtalya’nın en zengin insanıydı Forbes’a göre. Kendi çabasıyla dolar milyarderi oldu. 2005 yılında 12 milyar dolar olduğu tahmin edilen servetiyle dünyanın en zengin 74. kişisi olarak anıldı. Hem bir medya patronu hem bir başbakan hem de ülkenin en zengin insanıydı. Bu özellikleriyle dünyanın en güçlü insanlarından biri olarak kabul edildi. Fakat aynı zamanda bu gücü kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için kullanmakla eleştirildi.
86 yaşında hayatını kaybeden eski İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, popülizmin ve Trump tarzı siyasetin öncüsü olarak anılsa da; O’nun hakkındaki ortak görüş ülkeyi değiştirdiği yönünde. Ölümünün ardından atılan manşetler de Berlusconi’nin farklı bir lider olduğunu kanıtlar nitelikte. La Repubblica, Berlusconi’yi manşetinden “İlk popülist” diye tanımladı. Gazetenin yazarlarından Ezio Mauro, “Dünya çapındaki popülizm dalgasının ve (eski ABD Başkanı) Donald Trump’ta vücut bulan, her şeyi yapmaya hazır modern egoist sağın öncüsü olduğu söylenebilir: Elitlere karşı tahammülsüzlük, resmi kültüre itaatsizlik, kuralların sürekli ihlali, politik doğruculuğun yerle bir edilmesi” ifadelerini kullandı.
La Stampa, Berlusconi’nin hayatının “Bir ulusun otobiyografisi” olduğunu yazdı. Gazetenin yazarlarından Lucia Annunziata’nın yorumları şöyle: “O, hepimizi yeni dünyaya götürdü. Şimdi Berlusconi hakkında 1000 tane farklı şey söylenecek, ama bunların hepsi nihayetinde tek bir hususta özetlenebilir: İtalyan siyasetinde bir Berlusconi öncesi bir de Berlusconi sonrası var.”
Il Messaggero, Berlusconi’nin fotoğrafının üzerine “İtalyan rüyası” manşetini atarken, Berlusconi ailesinin gazetesi Il Giornale ise, eski başbakanın lakaplarından birine yer vererek “Son şövalye” başlığıyla çıktı. İlk popülist ya da son şövalye… Bazılarına göre büyük bir siyasetçi, diğerlerine göre, İtalyan’ın başına gelmiş bir felaket… Onun ‘geleceği tasarladığına’ inananlar da var; hayal sattığını düşünenler de…
ONDAN ÖNCE ONDAN SONRA…
Sevilsin ya da sevilmesin, 86 yaşında hayatını kaybeden eski başbakan ve işadamı, dokunduğu hemen her şeyde iz bıraktı.
Emlak ve medya patronu olarak başladığı hayatında, sahnenin başrol oyuncusuna dönüştü. Sadece İtalyan siyasetini değil, aynı zamanda sporunu, günlük yaşamını, imajını ve popüler kültürünü de önemli ölçüde etkiledi. Özel konutunda düzenlediği ‘Bunga-Bunga’ partileri ile dikkat çekti. 2013 yılında reşit olmayan bir kızla para karşılığı cinsel ilişkiye girmek ve görevini kötüye kullanmak suçundan yedi yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Berlusconi’nin ölümü, İtalyan siyasetinin en uzun, en etkili ve en renkli dönemlerinden birini sona erdirirken, hem ateşli hayranları hem de sert eleştirmenleri, O’nun, çağdaş İtalyan tarihini ‘öncesi’ ve ‘sonrası’ olarak ikiye bölen bir isim olduğu konusunda hem fikir.
SONSUZA KADAR YAŞAYACAĞINA İNANIYORDU
Güçlü bir özgüvene sahip olan Berlusconi, sonsuza kadar yaşayacağına inanıyor gibiydi. Bir süre önce ‘biyolojik yaşını’ 50’li yaşlar olarak açıkladı ve merkez sağ Forza Italia partisine hiçbir zaman bir varis tayin etmedi.
Bunun sonucu olarak, ölümünün ardından çocuklarından birinin partiyi ve koalisyonu bir arada tutmak için öne çıkacağı ya da partinin onsuz dağılacağı düşünülüyor. Her ne kadar son yıllarda sağlığı ve siyasi etkisi azalmış olsa da, ülkedeki tüm gelişmelerin ya O’nu desteklemek ya da O’na karşı çıkmak üzere şekillendiğini söylemek yanlış olmaz. Buna; Meloni gibi O’nu gölgede bırakan siyasi müttefikleri, kendi tarafına çekmeye çalışan Makyavelist siyasi operatörler ve hatta O’ndan kurtulmaya çalışan ama asla tam olarak başaramayan düzen karşıtı muhalefet de dahil.
Muhalifleri tarafından çok sert eleştirilere maruz kaldı her zaman: “Ülkenin siyasi ve kültürel çöküşünün simgesi”, “ticari çıkarlarını korumak için siyasete giren sahtekar işadamı”, Libya’daki Muammer Kaddafi’den Rusya’daki Vladimir Putin’e kadar diktatörlerle yakınlaşan İtalyan çapkını” gibi tanımlar yapıldı hakkında.
Yıllarca “Şükürler olsun ki Silvio var” şarkısını söyleyen hayranları için ise, İtalyan siyasetini modernleştiren, demokrasiyi olgunlaştıran ve ekonomiye dinamizm katan bir lider oldu her zaman.
“ONA KAYITSIZ KALAMAZDINIZ”
Yarım yüzyıl boyunca İtalyan siyasetinin ana ayrım çizgisi olan komünizmin çöküşünden sonra, Berlusconi, siyaset ‘alanına girmek’ için, siyaset kurumunun bir rüşvet skandalıyla çöküşünden yararlandı. Bunu yaparken de, Berlusconi İtalya’nın yeni ayrım çizgisi haline geldi.
İtalyan haber kuruluşu Linkiesta’nın Editörü Christian Rocca, “Bu onun en büyük yeniliğiydi. Lehinde ya da aleyhindeydiniz, kayıtsız kalamazdınız” sözleri ile anlatıyor ülkede yaşanan değişimi. Berlusconi’nin kutuplaştırıcı üslubu sadece İtalya ile sınırlı kalmadı, aynı zamanda küresel bir trend haline geldi. En açık şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nde Donald Trump’ta görüldü.
BİTMEYEN MAĞDUR EDEBİYATI YAPTI
İtalyan politikacıların ses tonunu da değiştirdi. Genel bir iyimserlik havası yarattı. Eleştirilerden faydalanmayı çok iyi bildi ve mağdur edebiyatını geliştirdi. Kendisini eleştiren herkesi ‘komünist’ ilan etti. Son on yılda düşmanlarının ve yandaşlarının sosyal medyayı ‘zehirli bir silah’ gibi kullanmasına neden olan kavgacı tarzını tüm ülkeye yaydı.
BERLUSCONI MARKASI OLMAZSA, PARTİ DAĞILIR MI?
Analistlere göre, İtalyan hükümetinin istikrarı, Berlusconi’nin kızı Marina’nın alacağı kararlara bağlı olabilir. Marina, kendi içinde de taht kavgaları yaşayan ailenin en zeki üyesi olarak görülüyor. Roma’daki Luiss Guido Carli Üniversitesi’nde siyaset bilimci olan Roberto D’Alimonte, “Asıl soru Marina Berlusconi’nin devreye girip girmeyeceği?” derken, “Berlusconi markası olmadan parti dağılır” yorumunu yapıyor.
Cardi’nin değerlendirmeleri ilginç: “Eğer Berlusconi devreye girerse ya da işleri perde arkasından yürüttüğünü açıkça ortaya koyarsa, partinin ayakta kalma şansı var ve Meloni hükümeti de bundan pek etkilenmez. Babasının imparatorluğunda bir yönetici olan ve görünüşe göre siyaseti sevmeyen Marina Berlusconi uzak durursa, bunun yankıları daha büyük olur.”
BERLUSCONIZM VE İTALYA
Berlusconi hakkında yazılıp çizilenler, O’nun çok sayıda çelişkili kişiliği bünyesinde barındırdığını ortaya koyuyor: Ülkeyi liberalleştirme sözü veren ama sonra bir popülist gibi yöneten bir reformcu olarak tanımlanıyor. Ülkede yaşanan çok sayıda skandalın sorumlusu olarak gösteriliyor.
ABD’nin müttefiki, Putin’in ve onun Ukrayna’yı işgalinin savunucusu olarak eleştiriliyor. Televizyon kanallarını ‘siyasi bir sopa’ olarak kullanması ise eleştirilere neden olan bir diğer konu. Roma’daki Luiss School of Government Dekanı ve Berlusconism and Italy kitabının yazarı Giovanni Orsina, Berlusconism’in İtalya’yı iyi yönde mi yoksa kötü yönde mi değiştirdiğinin “cevaplaması çok ama çok karmaşık bir soru” olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Berlusconi siyasetin araçlarını, yani liderliği, televizyonu, iletişimi modernleştirdi. Siyasi dili değiştirdi.” İtalyan haber kuruluşu Linkiesta’nın Editörü Christian Rocca, “Televizyon aracılığıyla yarattığı etki bir seçim döngüsünden çok daha derin. Ağırbaşlı İtalyan programlarını dönüştürdü, Amerikan sporlarını, pembe dizileri, filmleri ve güzel kadınlarla süslenmiş yeni bir İtalyan tarzı varyete şovunu getirdi” diyor. Uzmanlara göre, bu kültürel değişim sadece yayınlarda kalmadı, fakat tüm İtalyan toplumuna yayıldı. Berlusconi’nin temsil ettiği zenginliğe ve güvene aç bir İtalyan nesli oldu; hırslar ve hayaller bu yönde dönüştü.